Şeker Pınarı
Şu anda
Çodarların Sadık ve Salih’in bahçede..
Bahçe takriben 60 dönümlük tarlanın orta alt bölümlerinde.Çeşmede bahçenin başında
Zamanında Bekir Kağın el

inde olan tarla daha sonra bir çok hisselere bölünmüş.
Tacığırk(Tacıkırık) ve kardeşi Gıdış (Garip Çapraz’ın babası)ile Paklagözlere pay edilmiş.
Ancak tarla, bakımsız. Çeşme, kendi haline terk edilmiş.
Köy içinde cami yanında, şimdi emmi cocukları Kırdıkların evin bulunduğu yerde olan evlerini dar bulan Coddunun ele avuca sığmayan ceval çocukları Sadık ve Salih, 1950’lerde Bekir kağnın varislerinden Tacırık, Gıdış, Paklagözlerin çocukları Efemememt ile Sultan’dan - tarlanın hemenn altında ve bitişiğindeki harman yerlerini vermezler - tarladaki paylarını tek tek alırlar.
Birleştirince içinde suyu bulunan koca tarla olur.
Köylü “Tarla uzak.. Sizi orada kurt yer” der, onlar aldırmaz. Yaklaşık bir buçuk kilametre uzaktaki tarlaya, tepenin yamacına, köye bakacak şekilde dizerler odalırı, kondururlar evlerini.yanlarına ahırlarını, samanlıklarını..
Şeker Pınarı'nın ününe ağaçtan bir oluk uzatırlar, biraz ileriye betondan havuz yaparlar ve dikerler meyveleri eski sahiplerinin harmanlarına kadar.
Kocaman havluya doldurular davarları.
Sadık ve Salih kardeşler, zamanında Bekir kağın sürüp ektiği ve sonradan bakımsız ve boş kalan tarlaya da iyi bakarlar hani..
Olur Şeker Pınarı, hayat veren bir kaynak..
Bölgede; sanki çiftlik..
Zaten söyledik en yakın ev, Codduların yeni evlere bir bucuk kilometre uzakta..
Üretim iyi. Kazanç yahşi..
Şeker Pınarı yetmez ise havludaki sürü, hemen aşağı da Kötüpınar’dan içiyor..
Şeker Pınarı insanlara ve büyük başlara su veriyor..
Başlar kıskançlıklar..
Ve aslında muhtar da ; Coddu’nun yeğeni olan Çorumlu’nun oğlu Cin Hacı.
Köyde bir kıskançlık ve haset almış yürümüştür.
Köylü, Coddulara karşı adeta amborgo uygular.
Muhtar, Cinhacı mahkemenin yolunu tutar.
Çünkü;
Menderes, Mera Kanunu çıkarmış..
“Tapu da mera yazan yerler özel mülke konu edilemez” artık.
Üretim yapılmasın ama boş yatsın mantığı işletilir.
Zaten sadece o tarlanın değil memleketin tapulaması, kadostrosu yoktur. Köyünde tamamı aynı durumdadır. Varsa bir ip kaydı.Ya da köy defterine yazılma şeklinde kayıt sözkonusu.. Gerisi şahitlerin vicdanına kalmış..
Mahkemeye intikal ettirilir olay.
Satarak parasını alanlar bile hasetinden “evet biz buraları ekmezdik” derler
.
Doğru, onlar hiçbir yeri etkemezlerdi. Ancak miras bırakan hariç. Bekir kağ, gideli yıllar olmuştur öbür aleme. Tarlalar bölünüp, evi dağılalı çok olmuştur.Koca Bekir kağnın .
Yalancı şahitlerin ve hasetçilerin ifadelerine, köy muhtarının iddialarına uyarak tarla üçde bire indirilir.Geri kalan meraya bırakılır.
O gün bu gün boş. Eşekler otluyor, itler enikliyor. Ağaç olmadğından onlar bile gelmez olmuş.
Fakat Şeker Pınarı, farklı.
O hangi davaları, badireleri atlatırsa atlatsın yazın kavurucu sıcağında buz gibi, kışın ayazında buharlaşarak ılık akan suyunun tadını bozmaz.
Fakat aşağıya yapılan bahçeye, dikilen meyveye de yetmez.
Yazın tüm köylünün su almak için sıraya girmesine hele hele Ramazan ayı geldi mi başında bekleyeni daha da artan

çeşme ihtiyaca cevap vermez.
...
Yıl 1963 bizim aklımız zar zor yetiyor.
Belki, kacak vardır..
Kaçağı önlersek su daha da artar diyerek suyun başı 10 metre kadar açılır.
Yüzyıllara dayanan pöhrekler (toprağı pişirilerek elde edilen, tuğladan borular) çıkar..
Suyu taşıyan pöhrekler meyilli değil düz döşenmiştir ve gittikçe derine gitmektedir. O günün teknolojisi ile suyunhn başına ereşmenin mümkün olmadığını karar verilir.
Ve Şeker Pınarı’nın başı, belki de köyde ilk defa cimento kullanılarak yeniden yapılır. Uzaklardan getirilen taşlar özenle yerleştirilir. Dedemin yeğeni İbiş dayı - eniştem Mustafanın babası- o zamanlar taze dünürümüz.
İbiş dayı kayış kemerini katlayarak taze dökülmüş harca şekiller vererek nakış yapar.
Eğer bir gün yolunuz düşer ise hala o nakışlar, çeşmenin başına yerleştirilen taşları tutması için dökülen beton harçlarda yerli yerinde durur.
Ve başına da bir çamaşırhane kurulur.- Çamaşırhane, bölüşünce kendisine düşen emmim Sahih tarafından yıkılana kadar uzun zaman hizmet verdi-
Sonradan tahta oluk yerine betondan oluk yapılır Şeker pınarına..
İnsanlar suyunu içmeye, hayvanlar susuzluğunu gidermeye, bahçe bir gece akımı dolan havuza biriken sudan sulanmaya devam eder.
Zaman gelir.
Buyük ana Sabire hanım... Buyük baba Hacımehmet.. Yıllar sonrada büyük gelin Gürcü hatun hatta kızlardan Belçika’daki (Zeynep)Zebik, İzmir’deki Nazik rahmeti Rahman’a kavuşur.
Zaten Sadık ve Salih, eski evi yıkarak daha sonra –Önce Yekbas’a sonra Alaca'ya göçerek han işleten- Tacıkırık'tan aldıkları bahçenin altındaki harmanın karşılıklı kenarlarına kendilerine ayrı ayrı evler yaparak çoktan ayrılmışlardır.
Tarla, bahçe ikiye bölünür.
Şeker Pınarı suyunu eşit olarak kullanıma sunmaya devam eder.
Yıllar insanları bir hayli yıpratır.
Teknoloji yeni nimetler sunar.
1970'li yıllarda Köye artık Hırababa’dan, Gireboğlu’nun suyu getirilir. Önce köy çeşmelerine 1980'lı yıllarda depodan evlere su verilir.
Ortak ve büyük evin küçük yengesi Sultan hanım:
“4 oğlan, iki kız vardı hani?..
kızlar gitti, olanlar, gelinler dağıldı.
Kaldık bir köroğlu eyvaz..
Bahçeye de bakacak gücüm yok.
Kurursa kurusun. Kim ekecek?..
Azcık aşım, ağrımaz başım.. Suyu artık eve , olmazsa avluya isterim” der, tutturur.
"Onun yerine köye getirilen suyu eve getirelim" dense de “Olmaz şeker pınarı suyu hayat veriyor.Onu isterim.. Başka sular zyade olsun “ diyen Sultan Gelin’e ne yapsalar, ne deseler boşa.
Sultan gelin kararlıdır.
Her ne kadar kıyıda köşede o tat ve soğuklukta su olmasa da Şeker Pınarı yaz kış devamlı aynı akar. Zeten parmak kadar suyu vardır.
İki taraf, karar verir:
“Teknoloji gelişti.Artık derinliklere bile inen kepçeler var. Başını açalım.Su çoğalır.Yapalım mahsen.. Bölüşelim suyu..Böylesi ikimizinde hayrına.. “
İşin ehli uzman kişiler çağrılır, başlar kepçe kazmaya.
Çıkan pöhrekler kırılıp, atılır.
ŞEKER PINARI; "Karız kanalı" mı ?
Ancak ne görsünler?..
Su; sonda nerede, hangi yükseklikte ise ulaştıkları her yerde yerde de aynı yükseklikte, toprak altına derinleşerek gidiyor. Belli bir mesafede kepçe başlar kot altında çalışmaya Gittikçe giderler. Yapılan iş bir tüneli takip etmekten başka bir şey değildir.
Evet aynı kotda açılan ve bir insanın içinde rahatça çalışacağı bir tünele çok az taş döşenmiş, içine pöhrek yerleştirilerek su aşağı taşınmış.
Uzmanlar uyarır:
Bu su gittikçe derine gitmekte. Zaten şimdiden kepçenin boyunun çok altına indi. İlerisi ne olur bilinmez..
İkide bir kanala inerek çalışan Fatih’in (Şuan Fransa’da çalışıyor) can güvenliği de tehlikede..
Karar verilir:
İşlem, olduğu gibi dursun.
Sırf, Fatih'in can güvenlği için mevcut yapıya, su kanalına daha fazla müdahale edilmez..
Ancak, ortaya çıkan manzara da başka bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor.
O da şu:
Su hangi koddan alınmışsa o kota kadar tünel kazılmış. Yani "Turfan' daki uygarlık harikası Karız kanalları" sistemi aynen ŞEKER PINARI'nda da uygulanmış..
Zaten yer yer daha yumuşak çıkan topraktan da anlaşılıyor ki kazılan tünel toprağı belirli mesafelere açılan kuyulardan yukarı taşınarak, tünel yapılmış ve açılan tünele pöhrek döşenmiş.
Böylece suyun soğuk akması sağlanarak pöhreklerle de suyun toprağa karışıp azalması önlenmiş.