13 Eylül 2006

Küçük Hırka Köyünde İsviçreliler, ŞEKER PINARI'NDAN SU İÇMEK VARMIŞ

Kim demiş, bu köye turist gelmez diye?
İkisi de Lise öğretmeni ve tam 63 yaşındaki İsviçreli bayan Vivian ile bay Walter Uebersax, binmişler jiplerine Edirne, Çanakkale, Konya, Kapodokya üzerinden Hititlerin Başkenti Hattuşa'ya-Boğazkale'ye -ulaşmışlar..
Sonra Alaca üzerinden Alacahüyük'e gidecekler. Oradan Samsun, Trapzon, Gümüşahne üzerinden Van'a inecekler.. Alacahöyük'e giderken Yüksekyayla - Küçük Hırka köyleri arasında yol üzerine şu an Fransa'da bulunan Hidayet Çavdar çeşme yaptırdı.
Sadık ağa, bir gün önce Köse tarlada, çeşmenin kaynağındaki kavakları kışlık yakacak yapmak üzere kestirmişti.
Biz onları yüklemek için gittiğimzde çeşmede yabancı palakalı bir araç duruyordu. Su içmek üzere çeşmeye gittik. Bayan Vivian, taze fasülye yıkıyordu..
Suyumuzu iştik.Biraz tarzanca sohbet ettik.. Sadık ağanın yanına dönerek durumu izah ettik.Adamlar yemek hazırlığında diye ekledik.
Rahmetli anam Gürcü hanımın zamanında evinden, odasından misafir etksik etmeyen, geleni yemeksiz kaldırmayan Sadık ağa, Elif karı döneminde misafir yüzü göremez, misafirlere "buyurun" deme kudreti bulamaz olmuştu.
Nede olsa misafirsever ve evde şimdilik Ankara'dan gelen gelinde var.Hatice hanım onlara elbet yemek hazırlar, Sadık ağa eski günleri hatırlamanın keyfini sürerdi.
Hemen "Neden davet etmediniz. O insanlar misafir.Yemek yapmakda ne? Gelsin yemeği bizde yesinler" demez mi?
Dorusu bizde misafiriz.Ve evsahibi Elif anaya tabiyiz..Sadık ağanın tabi olduğu gibi.. O nedenledir ki; turiste olsa köye gelen "Tanrı misafirini" biz davet edememiştik.
Babamın bu çıkışı sayesinde cesaret bulduk.
Tekrar yemek daveti için 50 metre ötedeki çeşmeye gittiğimzde bayan Vivian'ın yıkadığı taze fasülye ve kabakları Bay Walter poşete koyuyor,altından delik açılmış poşete koyduğu fasülyeleri sallayarak suyunun "sırkmasını" sağlıyordu.
Bay Walter, -içi azda olsa- bayan Wivian'ın yıkadığı fasülye ve kabak dolu poşeti sallarken fasülyeler yere saçılmaz mı?
Tam sırası.
Çeşmenin üst tarafında, Köse tarladaki taraktöre kesilmiş ağaçları yükleyenlere nazaret eden babamı göstererek;
"Boşa uğraşmayın.Amca sizi yemeğe davet ediyor" dedik..
Biraz tereddüt biraz şaşkınlıkla, kendi aralarında konuşup, anlaştılar.
Nereye gideceklerini sordular, söyledik.
Ve karar verdiler.
"Yemek yemeyiz.Sadece çay içeriz.." O halde anlaştık.Bay Walter, sür arabayı Sadıkağanın eve.
Harman yerine geldiğimizde, evi mi açık havayı mı tercih edeceklerini sorduk.
Onlar açık havayı tercih ettiler. O halde en uygun yer Şeker Pınarı başı.
Hemde ağaçların serinliği var.
Hatıce hamın, çay ve beklenmeyen tanrı misafirlerine ikram için kolay yiyecekler hazırlığına çoktan koyulurken, "Buyurun Şeker Pınarı'na" dedik.
Önce Codaroğlu ailesinin en küçüklerinden Recep, sandelye için koştururken imdadına sonra Samet yetişerek iki sandelyeyi kapıp Şekerpınarı'na yerleştirdiler.
Bizde zaten Şekerpınarı'na gelmiştik.. Posted by Picasa

WİVİAN - WALTER UEBERSAX ÇİFTİ ve RAMAZAN AĞA

Walter, arkelog Vivian ingilizceci İkiside lise öğretmeni. İsviçrede yaşıyorlarmış.
Vivian "İngilizim, İsveçre'de ve İngilterede oturuyoruz" diyor. Biz az ingilizce ile bir şeyler söyleyip anlaşırken Ramazan ağam geldi.
O, uzun yıllar Fransada kalmıştı. Dönünce eski özlemi olssa gerek haöyvancılık ve çiftçilik yapmaya başladı.
İki oğlu, Mehmet ve Fatih hala Fransa'da Diğer oğullarından biri Üzeyir köyde kendi işine yardım ediyor diğeri Ümmet ise Ankara'da Ramazan ağanın Fransızca konuştuğunu biz bilmiyorduk.
UEBERSAX'lere Ramazan Ağa'nında uzun yıllar çalışmak üzere Fransa'da İsviçre yakınlarında bulunduğunu söyleyince sanki komşu görmüş gibi bir hayli sevindiler.
Bayan Wivian'in Fransızcası iyi Ramazan Çavdar, eski yıllardan hatırladığı Fransızcası ile bas bayağı bayan Wivian ile anlaştılar.
Bizde şaşırdık Ramazan ağamın Fransızcasına "Yanımızda ne cevherler varmışda kımetini bilmiyorumuşuz "diye merakla izledik.
Bu arada Sadık ağa..
Ramazan Ağa diye hitap sözlerini sarf ediyoruz.bunun ne anlama geldiğini bilertemem gerek.
Bizde "ağa" sözcüğü ki şekilde kullanılır.
Birincisi,kendi işinde çalışan, el işinde çalışmadan hayatını kazananlara..
Sadık ağa..
Memmet ağa.. Duran ağa..gibi söylenir.
Bu her köyde çok azdır.Ancak köyün sahibi, büyük toprak sahii anlamına gelmez.
Belki köyün eşrafı demek daha uygun olur
İkincisi ise, bizim köyde yakın zamana kadar "baba" kelimesi edilmezdi.
Hele hele babanın yüzüne karşı "Baba" demek ayıptı.
Ancak başkalarına kendini tarif için filanca benim babam denebilirdi.
Baba yerine "Ağa" hitabı kullanılırdı.
Birisine yalın olarak " Ağa" diye hitap etmişseniz "baba" anlamında idi.
En büyük ağbelerede edep gereği, "ağbi denmez" ağa denirdi.Ancak başına ismi konarak..
Mesela
Ramazan ağa..
Necip ağa..
Mustafa ağa
Eğer kerdeşler ve çok yakınlar böyle hitap ediorsa ozaman bu kişi onun ağbisi konumunda yok eğer önismine ağa ilavesi ile hitap eden yabancı ise onun hali vakti yerinde, kendi adına çalışan köyün eşrafı anlamındna gelirdi.
O nedenle biz hala ağbimize Ramazan Ağa diyoruz
Babamızada Ağa..
Başkalarının yanında ağbi ve baba kelimesini kullanıyoruz..
Posted by Picasa

ŞEKER PINARI ve "Turfan' daki uygarlık harikası Karız kanalları"


Şeker Pınarı
Şu anda Çodarların Sadık ve Salih’in bahçede..
Bahçe takriben 60 dönümlük tarlanın orta alt bölümlerinde.Çeşmede bahçenin başında Zamanında Bekir Kağın elinde olan tarla daha sonra bir çok hisselere bölünmüş.
Tacığırk(Tacıkırık) ve kardeşi Gıdış (Garip Çapraz’ın babası)ile Paklagözlere pay edilmiş. Ancak tarla, bakımsız. Çeşme, kendi haline terk edilmiş.
Köy içinde cami yanında, şimdi emmi cocukları Kırdıkların evin bulunduğu yerde olan evlerini dar bulan Coddunun ele avuca sığmayan ceval çocukları Sadık ve Salih, 1950’lerde Bekir kağnın varislerinden Tacırık, Gıdış, Paklagözlerin çocukları Efemememt ile Sultan’dan - tarlanın hemenn altında ve bitişiğindeki harman yerlerini vermezler - tarladaki paylarını tek tek alırlar. Birleştirince içinde suyu bulunan koca tarla olur.
Köylü “Tarla uzak.. Sizi orada kurt yer” der, onlar aldırmaz. Yaklaşık bir buçuk kilametre uzaktaki tarlaya, tepenin yamacına, köye bakacak şekilde dizerler odalırı, kondururlar evlerini.yanlarına ahırlarını, samanlıklarını..
Şeker Pınarı'nın ününe ağaçtan bir oluk uzatırlar, biraz ileriye betondan havuz yaparlar ve dikerler meyveleri eski sahiplerinin harmanlarına kadar.
Kocaman havluya doldurular davarları.
Sadık ve Salih kardeşler, zamanında Bekir kağın sürüp ektiği ve sonradan bakımsız ve boş kalan tarlaya da iyi bakarlar hani..
Olur Şeker Pınarı, hayat veren bir kaynak..
Bölgede; sanki çiftlik..
Zaten söyledik en yakın ev, Codduların yeni evlere bir bucuk kilometre uzakta..
Üretim iyi. Kazanç yahşi..
Şeker Pınarı yetmez ise havludaki sürü, hemen aşağı da Kötüpınar’dan içiyor..
Şeker Pınarı insanlara ve büyük başlara su veriyor..
Başlar kıskançlıklar..
Ve aslında muhtar da ; Coddu’nun yeğeni olan Çorumlu’nun oğlu Cin Hacı.
Köyde bir kıskançlık ve haset almış yürümüştür.
Köylü, Coddulara karşı adeta amborgo uygular.
Muhtar, Cinhacı mahkemenin yolunu tutar.
Çünkü;
Menderes, Mera Kanunu çıkarmış..
“Tapu da mera yazan yerler özel mülke konu edilemez” artık.
Üretim yapılmasın ama boş yatsın mantığı işletilir.
Zaten sadece o tarlanın değil memleketin tapulaması, kadostrosu yoktur. Köyünde tamamı aynı durumdadır. Varsa bir ip kaydı.Ya da köy defterine yazılma şeklinde kayıt sözkonusu.. Gerisi şahitlerin vicdanına kalmış..
Mahkemeye intikal ettirilir olay.
Satarak parasını alanlar bile hasetinden “evet biz buraları ekmezdik” derler
.
Doğru, onlar hiçbir yeri etkemezlerdi. Ancak miras bırakan hariç. Bekir kağ, gideli yıllar olmuştur öbür aleme. Tarlalar bölünüp, evi dağılalı çok olmuştur.Koca Bekir kağnın . Yalancı şahitlerin ve hasetçilerin ifadelerine, köy muhtarının iddialarına uyarak tarla üçde bire indirilir.Geri kalan meraya bırakılır.
O gün bu gün boş. Eşekler otluyor, itler enikliyor. Ağaç olmadğından onlar bile gelmez olmuş. Fakat Şeker Pınarı, farklı.
O hangi davaları, badireleri atlatırsa atlatsın yazın kavurucu sıcağında buz gibi, kışın ayazında buharlaşarak ılık akan suyunun tadını bozmaz.
Fakat aşağıya yapılan bahçeye, dikilen meyveye de yetmez.
Yazın tüm köylünün su almak için sıraya girmesine hele hele Ramazan ayı geldi mi başında bekleyeni daha da artan çeşme ihtiyaca cevap vermez.
... Yıl 1963 bizim aklımız zar zor yetiyor. Belki, kacak vardır..
Kaçağı önlersek su daha da artar diyerek suyun başı 10 metre kadar açılır.
Yüzyıllara dayanan pöhrekler (toprağı pişirilerek elde edilen, tuğladan borular) çıkar..
Suyu taşıyan pöhrekler meyilli değil düz döşenmiştir ve gittikçe derine gitmektedir. O günün teknolojisi ile suyunhn başına ereşmenin mümkün olmadığını karar verilir.
Ve Şeker Pınarı’nın başı, belki de köyde ilk defa cimento kullanılarak yeniden yapılır. Uzaklardan getirilen taşlar özenle yerleştirilir. Dedemin yeğeni İbiş dayı - eniştem Mustafanın babası- o zamanlar taze dünürümüz.
İbiş dayı kayış kemerini katlayarak taze dökülmüş harca şekiller vererek nakış yapar. Eğer bir gün yolunuz düşer ise hala o nakışlar, çeşmenin başına yerleştirilen taşları tutması için dökülen beton harçlarda yerli yerinde durur.
Ve başına da bir çamaşırhane kurulur.- Çamaşırhane, bölüşünce kendisine düşen emmim Sahih tarafından yıkılana kadar uzun zaman hizmet verdi-
Sonradan tahta oluk yerine betondan oluk yapılır Şeker pınarına..
İnsanlar suyunu içmeye, hayvanlar susuzluğunu gidermeye, bahçe bir gece akımı dolan havuza biriken sudan sulanmaya devam eder.
Zaman gelir.
Buyük ana Sabire hanım... Buyük baba Hacımehmet.. Yıllar sonrada büyük gelin Gürcü hatun hatta kızlardan Belçika’daki (Zeynep)Zebik, İzmir’deki Nazik rahmeti Rahman’a kavuşur. Zaten Sadık ve Salih, eski evi yıkarak daha sonra –Önce Yekbas’a sonra Alaca'ya göçerek han işleten- Tacıkırık'tan aldıkları bahçenin altındaki harmanın karşılıklı kenarlarına kendilerine ayrı ayrı evler yaparak çoktan ayrılmışlardır.
Tarla, bahçe ikiye bölünür.
Şeker Pınarı suyunu eşit olarak kullanıma sunmaya devam eder.
Yıllar insanları bir hayli yıpratır.
Teknoloji yeni nimetler sunar.
1970'li yıllarda Köye artık Hırababa’dan, Gireboğlu’nun suyu getirilir. Önce köy çeşmelerine 1980'lı yıllarda depodan evlere su verilir.
Ortak ve büyük evin küçük yengesi Sultan hanım:
 “4 oğlan, iki kız vardı hani?..
kızlar gitti, olanlar, gelinler dağıldı.
 Kaldık bir köroğlu eyvaz..
Bahçeye de bakacak gücüm yok.
 Kurursa kurusun. Kim ekecek?..
Azcık aşım, ağrımaz başım.. Suyu artık eve , olmazsa avluya isterim” der, tutturur.
"Onun yerine köye getirilen suyu eve getirelim" dense de “Olmaz şeker pınarı suyu hayat veriyor.Onu isterim.. Başka sular zyade olsun “ diyen Sultan Gelin’e ne yapsalar, ne deseler boşa.
Sultan gelin kararlıdır.
Her ne kadar kıyıda köşede o tat ve soğuklukta su olmasa da Şeker Pınarı yaz kış devamlı aynı akar. Zeten parmak kadar suyu vardır.
İki taraf, karar verir:
“Teknoloji gelişti.Artık derinliklere bile inen kepçeler var. Başını açalım.Su çoğalır.Yapalım mahsen.. Bölüşelim suyu..Böylesi ikimizinde hayrına.. “
İşin ehli uzman kişiler çağrılır, başlar kepçe kazmaya.
Çıkan pöhrekler kırılıp, atılır.

ŞEKER PINARI; "Karız kanalı" mı ?
Ancak ne görsünler?..
Su; sonda nerede, hangi yükseklikte ise ulaştıkları her yerde yerde de aynı yükseklikte, toprak altına derinleşerek gidiyor. Belli bir mesafede kepçe başlar kot altında çalışmaya Gittikçe giderler. Yapılan iş bir tüneli takip etmekten başka bir şey değildir.
Evet aynı kotda açılan ve bir insanın içinde rahatça çalışacağı bir tünele çok az taş döşenmiş, içine pöhrek yerleştirilerek su aşağı taşınmış.
Uzmanlar uyarır:
Bu su gittikçe derine gitmekte. Zaten şimdiden kepçenin boyunun çok altına indi. İlerisi ne olur bilinmez..
İkide bir kanala inerek çalışan Fatih’in (Şuan Fransa’da çalışıyor) can güvenliği de tehlikede..
 Karar verilir:
İşlem, olduğu gibi dursun.
Sırf, Fatih'in can güvenlği için mevcut yapıya, su kanalına daha fazla müdahale edilmez..

Ancak, ortaya çıkan manzara da başka bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor.
O da şu:

Su hangi koddan alınmışsa o kota kadar tünel kazılmış. Yani "Turfan' daki uygarlık harikası Karız kanalları"  sistemi aynen ŞEKER PINARI'nda da uygulanmış..
Zaten yer yer daha yumuşak çıkan topraktan da anlaşılıyor ki kazılan tünel toprağı belirli mesafelere açılan kuyulardan yukarı taşınarak, tünel yapılmış ve açılan tünele pöhrek döşenmiş. Böylece suyun soğuk akması sağlanarak pöhreklerle de suyun toprağa karışıp azalması önlenmiş.
 

Sonuç olarak, şimdi çok az olan su iki kardeş arasında bölünmüş.Sultan hanımın isteği ile bölünen su Salih ağanın avluya, kalanda kod daha aşağı düştüğü için Şeker Pınarının orijinal yerine değilde havuza akıtılmış.
Çok sürmeden Sultan hanımda rahmet rahmana kavuştu
Şeker pınarına ise Ramazan ağa, anasının hayrına yukarıdan kazarak getirdiği suyu koymuş Şeker pınarının bilinen hikayesi bu.
....................
Kariz sitemini bilmeyen Sadık ve Salih kardeşler; ŞEKER PINARI suyunun  daha fazlalaşması adına  yaptığı müdahale ile  farklı bir durum ortaya  çıkmasını anlamasalar da  yapılan iş  çok farklı ve önemli sonuç doğurur..
Zira  şu tünel işine baktığımızda bunun Türklere has bir tarz olan ve Ortasaya’da “Turfan' daki uygarlık harikası Karız kanallarına” benzerliğine dikkat çekmek istiyoruz.
Yapım tarihi bilinmeyen Şeker Pınarı temeli yüz yıllara dayanan halis muhlis bir "Türk çeşmesi " ..
ve

 Anadolu da Türk varlığı ve Anadolu Türk  Tarihi; bilinenin aksine 1071 den çok çok önce ŞEKER PINARI ile tescillenerek  BURADA BAŞLAMIŞ  olmasın..?

Biz anlatılanları yaşayanlardan dinleyip, bildiklerimizle meczedip aktardık.
Bundan sonrası  Bilim ve DEVLET adamlarının işi..
İsterseniz konuyla ilgili çeşitli kaynaklardan aldığımız aşağıdaki yazıları okuyun ve siz karar verin.
Necati Çavdar
ALINTILAR
Yazar Dursun ÖZDEN
Araştırmacı-gezgin Dursun Özden; gittiği onlarca ülkede ve Anadolu'da, kaybolan etnik kültürleri araştırıyor.
Son olarak Çin Halk Cumhuriyeti ve Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi'ne yaptığı gezi kapsamında; Orta Asya'da birlikte yaşama kültürünü ve kolektif bir iradenin ürünü olan Uygur uygarlığını araştırdı. Farsça kökenli bir sözcük olan Karız: Yer altı su yolu, iz, lağam" anlamına gelmektedir. 2500 yıl önce Orta Asya'da, Türkler tarafından yapılan ve "Bir Uygarlık Harikası" olarak adlandırılan, Turfan havzasındaki "Karız" yer altı su kanalları sistemini ve "Antik Yarnaz Kenti"ni inceleyen Özden, Asya ve Türk tarihine bir ışık tuttu. Ata yurdu Asya'dan, Ana vatan Anadolu'ya uzanan ve tüm anakaraları kapsayan "Türk Kültürü"nün izlerini sürdü. Tanrı Dağları'ndan başlayıp Turfan havzasına uzanan, Taklamakan Çölü'nün 110 metre altında ve toplam 5100 kilometre uzunluğundaki Karızlar, yer altındaki Çin Seddi olarak tanımlanıyor. Çin'deki ikinci teknoloji harikası olarak vurgulanıyor.
İnsanlığın yarattığı en eski uygarlık miraslarından biri olan Karızlar; Batı merkezli araştırmacıların ve tarihçilerin, Asya Kültürü üzerine yaptığı standart ve stratejik yalanlarını, saptırmalarını ve küresel tezlerini çürütüyor.
Bu bulgular Türklerin; kara kıl çadırlarda yaşayan, göçebe, çoban, cengaver, barbar, cahil, geri ve ilkel topluluklar olmadığını gösteriyor. Aksine, daha Batı'da kent devletleri yokken Uygur Türklerinin; yerleşik kent kültüründe, İpek Yolu üzerindeki ticarette, sanatta ve ziraatçılıkta ileri deneyimlere sahip oldukları ortaya çıktı. Rus, Çin, Uygur, Türk ve bazı Barılı bilim adamlarının son dönem çalışmaları sonunda; Asya halklarının tüm farklılıklarına karşın, Batı'dan daha eski ve köklü uygarlıklara sahip oldukları, köklü ve sürekli devlet geleneği, güçlü kolektif irade ve Karız gerçeğinde somutlanan "birlikte yaşama kültürü"nü özümsedikleri belgeleniyor.
Çin-Sinciang Bölgesi dışında İran, Azerbaycan, Umman, Suriye, Latin Amerika, Kuzey Amerika ve Anadolu (Van, Hasankeyf, Urfa, Kemaliye, Gümüşhane, Bayburt, Tarsus, Niğde, Ulukışla, Konya, Karaman, Erzurum, Tokat, Malatya, Antalya, Bergama ve Tekirdağ)'da da Karız-Keriz-Kekhizler bulunmaktadır.
Sinciang-Uygur Özerk Cumhuriyeti topraklarında bulunan Turfan, Kumul, Hami ve Toksun bölgelerindeki tarihi Karız yer altı su kanalları hala çalışıyor. Taklamakan Çölü'nün ortasındaki bu yeşil havzalara Karız su kanalları yaşam veriyor. Binlerce yıldır süren ileri ziraat uygulaması, yerleşik yaşam kaynağı. Karızların yapılış ve bu güne gelişi ise, bir teknoloji harikası. Özellikle o dönemin koşullarında, kazma tekniği ve yer altında yön bulma yöntemleri, bu işin gizemini ve uygarlık harikası özelliğini vurguluyor. Karız sularının getirilmesi, paylaşımı ve korunması, bir özgün üretim ilişkisini, bir kolektif yaşam kültürünü oluşturuyor.
dozdene@mynet.com Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
-------------------------------------------------------------------------
(*) UYGUR KARIZLARINA YOLCULUK
Dursun Özden
Kaynak Yayınları
Ocak 2006-İstanbul
ISBN 975-343-441-3
Kaynak: http://www.uzaklar.com/content/view/457/168/
Yaşasın Karız!..
Dursun Özden
Bu gün hala kullanılan, Asya’da 2500 yıllık uygarlık harikası olan Karız, yerin 110 metre altında ve 5 bin kilometre uzunluğunda olup, Tanrı Dağları’ndan Turfan şehrine su getirmek amacıyla Uygur Türkleri tarafından yapılmış.
Orta Asya’da bulunan antik uygarlık harikası olan Karız su kanalları, Tanrı Dağları’ndan ve yeraltı kaynaklarından Turfan’a su getiren, çölün altında 110 metre derinlikte ve toplam 5 bin kilometre uzunluğundaki yeraltı su tüneli, Türklerin yaratıcılığını özetliyor.
... “Karız” sözcüğü; kehriz, lağım ve yeraltı su yolu demektir. Suyun aktığı yeraltı kanalı anlamına gelen “teşme” olarak da söylenmekte. Aslında, bölgede Karız’ın yapımında kullanılan bazı Türkçe kökenli sözcüklerden de anlaşılacağı gibi, bu uygarlık harikasını yapanların Türk olduğu anlaşılmakta. Örneğin: Tuynuk: Kuyu. Kurutka: Sert çamur. Küz: Kaynak. Karizçi: Kuyu kazan kişi. Geltekçi: Hayvan sürücüsü. Yuklima: Kuyu ağzına konulan örtü. Tirek: Direk. Yanlık: Yana konulan tahta. Çukka: Tehlike işareti. Suğuk çüşüş: Soğuk havanın içeri girmesi. Suğukçi: Sucu kişi. Kuduk seviti: Çubuktan örülmüş küçük sepet. Ketmin: Kazma, kazıcı. Çığrık: çamur makinası (elle). Yağ: Yağ. İlmek: Dut ya da karaağaç çatalından yapılan tarak. Tilma: İlk kuyunun başı...vb.
Karız, deniz seviyesinin altında kalan tarım alanlarına, köylere ve yerleşim merkezlerine suyu taşımaya yarayan yatay ve düşey teraltı su tenelleri-galarileridir. Bu kanalları yaklaşık 100 metre yeraltında konumlandırmanın amacı, güzergahın geçtiği çölde ortalama +40 derecenin bulunduğu hava koşulları düşünülerek, sızıntı ve buharlaşmadan kaynaklanan su kayıplarını azalmaktır. Bir karız tamamen yer çekimi kuvveti ile işlemektedir. Bu şekilde tasarlanıp, keni içindeki eğim dikkate alınarak suyun doğal eğimi ve akar kotu, iki karız arasında eğim hesabı ile yapılmış olup, pompa gereksinimini ortadan kaldırmıştır. Örneğin: Turfan’a bağlı Piçan ile Dalankariz ilçeleri arasındaki karız uzunluğu 8 km. olup, 190 adet kuyu bulunmaktadır. Kuyular arasındaki kot farkından anlaşılacağı gibi, karız içinde suyun doğal akar eğimi en az %1’dir. Bu eğim ise, kot ve koordinatlı topoğrafya hesapları ve Ölçme Bilgisi-Jeodezi- uygulama tekniği açısından oldukça idealdir. Suyun kaynağı ile son noktası arasındaki uzaklığın 5 bin km. olduğunu görünce, Karız yeraltı su kanallarının 2500 yıl önceki bilgi ve teknoloji ile kusursuz yapımı ve de bu gün hala önemli bir bölümünün kullanılır olması, bir uygarlık harikası olarak tanımlanmakta...
.........
Turfan bölgesindeki yeraltı antik Karız uygarlık harikası, artık tehlike sinyalleri veriyor. 1957 yılında suyu akan karız sayısı 1237 iken ve 563 milyon metreküp su taşır durumda iken, bu gün ise suyu akan karız sayısı 446 ve 149 milyon metreküp su taşımaktadır. Yani insanlığın yarattığı ve bulduğu bu mucize yapı, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. (Bilim ve Ütopya, Eylül 2004, sayı: 123)
Karız’ı, UNESCO’nun sahip çıkarak, korumaya alması gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak, Çin Halk Cumhuriyeti Danışma Meclisi, Çin Milliyetler Üniversitesi Uygur Dili Bölümü, Karız Araştırma Kurumu ve Urumqi Valiliği gibi kuruluşlar çeşitli çalışmalar yapmakta.
2500 yıllık uygarlık harikası olan Karız, yok olmamalı... Karız, Çin topraklarında. Çin Seddi gibi bir uygarlık harikası olan Karız, tüm insanlığın ortak kültür mirası olarak kurtarılmayı beklemekte...
Şaman Türklerin içinde yeşerttiği “Sevgi-Hayat Ağacı”nın barış kokan çiçeklerini yaşatmak ve Avrasya kültürü ile bezemek için, batının “Avrupa merkezli” küresel kültür ablukasına karşı Çin’le dayanışmaya girerek, Karız’ı kurtarmalıyız... Karız tarih ananın bize emaneti, sevdalısı, ince ve uzun boylu, gün görmemiş-sarı saçlı bir güzel kızı... Karız’ın yazgısı elimizde... Yaşasın Karız!...
Orta Asya tarihi, yeniden yazılacak...
dursunozden@e-kolay.net
(27/01/2005)
---Kaynak: http://www.tgc.org.tr/arsiv/dursun_ozden/yazi61.htm
Turfan Karızları (Yer Altı Su Kanalları)
"Karız" sözcüğü; kehriz (Bu gün Anadolu'da "keriz" olarak kullanılan bu sözcük, sebil, herkesin kullanımına açık çeşme anlamındadır. Aynı zamanda, argoda da; malını mülkünü herkesin kullanmasında sakınca görmeyen, malını sebil gibi dağıtan kişiler için kullanılmaktadır.) lağım veya yer altından giden su kanalı anlamındadır. Burada kullanılan lağım sözcüğü ilk anda bugün büyük şehirlerde kullanılan atık su yollarını çağrıştırsa da asıl anlamı yer altına açılan tünel, kanaldır. Bilindiği üzere Osmanlı ordusunda, fethedilmek istenen kalelerin etrafı sarıldığında, yer altından tüneller açarak kale duvarı altına ve girişine patlayıcı yerleştirip, kale duvarlarının veya kapısının yıkılmasını sağlayan asker grubuna "lağımcı" denirdi.
Bugün hala kullanılabilen, ve Asya'da bir uygarlık harikası olan yer altı su kanalları, belli bölgelerde yerin 110 metre altına kadar inmekte ve toplam uzunluğu beş bin kilometreye ulaşmaktadır. Tanrı Dağları'ndan, Turfan şehrine su getirmek amacıyla Uygur Türkleri tarafından yapılmıştır. Bu haliyle, Çin seddinden daha önemli bir yapı olduğu ortadadır.. Bu konuda sayın Dursun Özden'in yapmış olduğu tespitler Türk Tarihi ve medeniyeti açısından çok önemlidi
r. "Orta Asya'da bulunan antik uygarlık harikası olan Karız su kanalları, Tanrı Dağları'ndan ve yeraltı kaynaklarından Turfan'a su getiren, çölün altında 110 metre derinlikte ve toplam 5 bin kilometre uzunluğundaki yeraltı su tüneli, Türklerin yaratıcılığını özetliyor.
... "Karız" sözcüğü; kehriz, lağım ve yeraltı su yolu demektir. Suyun aktığı yeraltı kanalı anlamına gelen "teşme" olarak da söylenmekte. Aslında, bölgede Karız'ın yapımında kullanılan bazı Türkçe kökenli sözcüklerden de anlaşılacağı gibi, bu uygarlık harikasını yapanların Türk olduğu anlaşılmakta. Örneğin: Tuynuk: Kuyu. Kurutka: Sert çamur. Küz: Kaynak. Karizçi: Kuyu kazan kişi. Geltekçi: Hayvan sürücüsü. Yuklima: Kuyu ağzına konulan örtü. Tirek: Direk. Yanlık: Yana konulan tahta. Çukka: Tehlike işareti. Suğuk çüşüş: Soğuk havanın içeri girmesi. Suğukçi: Sucu kişi. Kuduk seviti: Çubuktan örülmüş küçük sepet. Ketmin: Kazma, kazıcı. Çığrık: çamur makinesi (elle). Yağ: Yağ. İlmek: Dut ya da karaağaç çatalından yapılan tarak. Tilma: İlk kuyunun başı...vb".
"Karız, deniz seviyesinin altında kalan tarım alanlarına, köylere ve yerleşim merkezlerine suyu taşımaya yarayan yatay ve düşey yeraltı su tünelleri - galerileridir. Bu kanalları yaklaşık 100 metre yeraltında konumlandırmanın amacı, güzergahın geçtiği çölde ortalama +40 derecenin bulunduğu hava koşulları düşünülerek, sızıntı ve buharlaşmadan kaynaklanan su kayıplarını azalmaktır. Bir karız tamamen yer çekimi kuvveti ile işlemektedir. Bu şekilde tasarlanıp, kendi içindeki eğim dikkate alınarak suyun doğal eğimi ve akar kotu, iki karız arasında eğim hesabı ile yapılmış olup, pompa gereksinimini ortadan kaldırmıştır. Örneğin: Turfan'a bağlı Piçan ile Dalankarız ilçeleri arasındaki karız uzunluğu 8 km. olup, 190 adet kuyu bulunmaktadır. Kuyular arasındaki kot farkından anlaşılacağı gibi, karız içinde suyun doğal akar eğimi en az %1'dir..." (Dursun Özden. Aydınlık Dergisi. Eylül 2004)
-Kaynak..http://www.sevgiadasi.com/turk-tarihi-uzerindeki-karanliklar-kalkiyor-vt611.html


///////////////////////////////////////////////////////

https://www.facebook.com/salih.demiryurek1/posts/2136024699765609?__tn__=K-R


TÜRK’LERE 1071 TUZAĞI
Prof. Dr. Ekrem Memiş
Devlet Bahçeli de sık sık 1071 Malazgirt Savaşı’nı yâd ederek o tarihten bu yana Türklerin Anadolu’da olduklarını belirtir.
Tarihi ve ilmi hata burada başladığı gibi birleştirmek isterken ayrıştırma faaliyetleri de bu noktada odaklaşıyor.
Evvelinde, Malazgirt özellikle bazı odaklar tarafından Türk çocuklarını yanlış bilgilendirmek için hazırlanmış bir tuzaktır. Malazgirt’ten daha önce 1041 Dandanakan Savaşı vardır. Eğer Anadolu’nun kapısı açılmışsa -ki ben bu mantığa karşıyım- Dandanakan Savaşı ile açılmıştır.
Ahirinde, Anadolu’nun 1071’den sonra Türklerin vatanı olduğunu söylemek tamamıyla ve özellikle Amerikan toplum mühendislerinin 1945’den sonrasında yazılan tarih kitaplarındaki dayatmasından ibarettir. Türk çocuklarını tarih bilincinden yoksun kılmanın ilk aşamasıdır. Malazgirt’i temel almak, Aka’ların, Sümerlerin ve Eti’lerin Türk olduklarını inkâr etme yoluyla Türklerin göçebe kavim olduklarını, dolayısıyla barbar olduklarını ve medeniyet kurmaktan uzak olduklarını zihinlere kazıyarak bir tür ‘mankurtlaştırma’ taktiklerinden biridir.
Gazi Paşa bu tarihsel hatayı ortadan kaldırıp atmak için yerin altını işlemekle mükellef kuruluşun adını Etibank, oradan gelecek ürünü işleyebilmek için gerekli maddiyeti temin ve teşvik için de Sümerbank adını kullanarak tarihsel bütünlüğü Türk insanına yeniden hatırlatmak istemiştir.
‘1071’ BİR TUZAKTIR.
1071 meselesinin zahirindeki (görünen, kamuoyu ve halka sunulan tehlikeli mesaj ve bilhassa yaratılmak istenen sahte imaj) husus ise bu tarihin tamamıyla menfur bir tuzak olmasıdır.
Bu konuda biri çok ilmi ve tarihi kaynak mevcuttur.
Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ekrem Memiş Hoca’nın çok önemli çalışmaları bu tarihi saptırmayı ve yalanı ortaya çıkartan ilmi çalışmalardan sadece biri, ama en önemlilerinden biridir.
Ekrem Memiş hoca konuyla ilgili açıklamalarını birlikte okuyalım:
“Anadolu Türklerin ikinci yurdu değildir. Anadolu Türklerin anayurdudur. Anadolu’da bundan 8 bin yıl önce de Türk devletinin var olduğu belgelerle kendini göstermektedir” demiştir.
Memiş Hoca MÖ. 2 bin 200’lere ait bir olayı anlatarak Akat Kralı Mezopotamya’dan gelmiş Fırat Nehri’ni geçerek Anadolu’ya gelmiş. Anadolu’da o zaman küçük küçük şehri devletleri var. Bu küçük şehir devletlerinden 17’si Hatti Kralı Pampa’nın önderliğinde bir araya gelmişler ve Akat Kralına karşı vatanlarını korumak için mücadele etmişler. Bu 17 kraldan biri de çivi yazılı metnin 15. Satırında geçen Türkî Kralı İlşu-Nail’di. (Anadolu’da bu gün dahi rastladığımız ‘Pampa’ veya ‘Pampal’ soyadlarının olması sizce bir tesadüf müdür?)
Burada geçen ‘Türkî’ kelimesinin Türk olduğuna şüphe yok. 2 bin yıl da buradan koyduğumuz zaman 4 bin 250 yıl önce Anadolu’da Türk kavmi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.
Memiş Hoca açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “ Bu Türk Krallığının da Hurri isimli bir kavimden gelmektedir. Bu kavim MÖ 3 binli yıllarda Anadolu’da yaşamıştır. İlmi verilerin ışığında çok daha gerilere gidildiğinde kavmin soyunun 6 binlere dayanmaktadır.2 bin de Milattan sonraki dönem eklendiği zaman karşımıza 8 bin yıllık dev bir tarih çıkmaktadır.”
Memiş Hoca açıklamalarında işin arkeolojik boyutlarına da değinerek,” o günlerden bu güne gelen 3 kültür var. İlki; neolitik köy kültürü. Onu takip eden 5 binlerde kalkolitik kültür var. Köylerin yerini şehirlere terk ettiği dönem 3. dönem. Bu dönem ise eski Tunç Çağı. Bu üç kültür arasında hiçbir kopukluk yok. Bu kopukluğun oluşmaması ise kavmin değişmediğine işaret etmektedir” diyor.
Türk adını ilk taşıyanlar Hunlar mı, Türkîler mi?
Bildiğimiz ya da bilmemizi istenilen tarihteki bilgilerimizin yanlışlığının da altını çizen Prof. Dr Ekrem Memiş. Hurilerin Anadolu’nun Doğu bölgelerinde yaşayan en eski sahiplerinden biri olduğunu ve Anadolu’nun Türk’ün ikinci vatanı olmadığı, hatta anavatanı olduğunu belirterek Göktürk Devleti’nin de ilk Türk adını taşıyan devlet olduğu tezine de karşı çıkmakta.
Memiş Hoca Hurrilerin devamı olan ve MÖ binlerde yaşayan Türkî Krallığının Türk adını taşıyan ilk devlet olduğunun da altını önemle çiziyor.
Memiş Hoca bununla da yetinmeyerek Evet hunlar Orta Asya’da bir Türk devleti kurmuşlardır ama bu devlet ilk Türk devleti değildir. Biz buralara sonradan gelmedik. Hep vardık. Ders müfredatında bunlar mutlaka işlenilmelidir.” Diye feryat ediyor.
Hadi son fasılda birkaç örnek daha vereyim.
Tanrı ömrünü uzun eylesin de Türk’e hizmetinden eksik eylemesin.
Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin bir sözünü aktarmak istiyorum. “Yahu biz Türkler Anadolu’nun bizim olduğunu anlatabilmek için daha kaç sefer fethetmek zorunda kalacağız “
Dahası….. Amerika’da yapılan Sümer araştırmalarında Sümerlerin müzik aletinin bilgi ve bulguları tespit edilmiştir. Sümer kayıtları bu tınıları elde edebilmek için bir çalgının olduğunu belirterek çalgının tarifini de yapmışlardır.
Ayrıntıları bir kalem geçelim. Kısacası bu çalgının adı nedir, biliyor musunuz?
“Bağ”, Yani; şu bizim bildiğimiz, meftunu olduğumuz Milli Sazımız “ Bağlama’nın atasıdır yahu.., Ne dersiniz, bağlamaya da 1071’den sonra mı kavuştuk?
… ve sözün sonu
Özellikle adında ‘Milliyetçi’ ibaresi olan bir siyasi partinin başta genel başkanı olmak üzere bütün mensupları şu 1071 meselesini bir kez gözden geçirmek zorundadırlar.
Tarihi ve ilmi gerçekler Türk ve Kürt meselesinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Ayrıca çok önemli bir husus daha vardır ki ‘ayrışma’nın asıl kodları bu nokta kilitlenmiştir.
“Biz sizinle 1071’den beri kardeşiz” demek, aslında ‘siz ayrı bir milletsiniz ama biz sonradan, 1071’den beri kardeş olduk” demektir. Birleştirelim derken ayrışmaya hizmet etmek tam olarak bu cümlede şifrelenerek yönlendirme demektir.
Ezcümle bütün ‘Milliyetçiler’ Amerikan dayatmasında basılan 1945 sonrası ders kitaplarına ve zihniyetli sözde ilim adamlarının kaleme aldığı safsatalara kapılarak değil. Tarafsız, yansız sadece ilmi ve bilgisi olan ilim adamlarından faydalanabilirler.
İsimlerini bilmiyorlarsa listesini verebilirim.
Prof. Dr. Ekrem Memiş Hoca’nın adını zaten verdim.
Memiş Hoca’nın feryadına kulak tıkamasınlar yeter!



BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap
Yorumlar


Necati Çavdar Küçük HIRA : ŞEKER PINARI ve "Turfan' daki uygarlık harikası Karız ...
https://khirka.blogspot.com/.../eker-pinari-ve-turfan...
13 Eyl 2006 - ŞEKER PINARI ve "Turfan' daki uygarlık harikası Karız kanalları". Şeker Pınarı. Şu anda
Yönet
///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
5 yıl önce

ŞEKER PINARI ve "Turfan' daki uygarlık harikası Karız kanalları"
Şeker Pınarı
Türkçenin Diriliş Hareketi TDHDavut Dağli ve Fatih Kazancı ile birlikte.
2500 YIL ÖNCEKİ TÜRK TANSIĞI UYGUR KARIZLARI
Karız: Eşsiz bir yeraltı su ark dizgesidir.
2500 Yıl önce Uygur Türkleri; yer çekiminden başka bir kuvvet kullanmadan ve yerin altından suyu; Tanrı Dağlarının doruklarından başlayıp Turfan bölgesine kadar uzanan ve bu anda Taklamakan Çölü'nün 60 km. boyunca 110 m. altından geçiren ve toplamı 5100 km. uzunluğundaki karızları yapmışlardır. Bu koca yapıt, bugün için bile çok güzel bir ölçmenliktir.
Bir başka deyişle:
Şimdiye dek, kendilerinde "Kent Eli Olgusu" bile bulunmayan batılılarca; Türklerin, karakıl çadırlarda yaşayan ilkel göçebe topluluklar olduğu sanılıyordu. Oysa; 2500 yıl öncesi oluşturulan Uygur Karızları Türklerin, o tarihlerde yerleşik kent ekininden oldukça ileri gittiklerini ortaya çıkarmaktadır.
BİZ; 2500 yıl önce bile, çöl ortasında "TURFAN'da SEBZE VE MEYVE" yetiştirebilen bir toplumun üyesiyiz.
Gurur duyuyorum...
Yüksel Çidem
Kaynak: Uygur Karızlarına Yolculuk-Araştırmacı Dursun Özden- Kaynak Yayınları
/////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////

Görüntünün olası içeriği: açık hava


https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10221135543648486&set=a.2892675006244&type=3&theater

TURFANDA DEYİMİ NEREDEN GELİYOR .....

Meyve ve sebzeler için "TURFANDA" bunlar deriz ya, bakın kökeni nereden geliyor?

Turfan, Doğu Türkistan'da (Çin Halk Cumhuriyeti'nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde bulunan, denizden 150 metre kadar aşağıda bir ovadır ...

Yazları son derece sıcak olan bu havzada çevredeki yüksek arazilere göre yaz erken gelir ve pamuk dahil bir tarım cennetinin oluşmasını sağlar.
Su, çevredeki dağlardan tarihi bir yapı olduğu iddia edilen yeraltı sulama kanalları vasıtası ile getirilir.

Su, sıcak ve güneşli bir hava olunca sebzeler de Turfan'da yetişiyor.
Kavun karpuz gibi bazı meyveleri yaz kış yiyebilirsiniz. Hepsi Sincan Bölgesi'ndeki Turfan'dan gelmektedir.)

Yeri gelmişken bahsedelim, bu yer altı sulama kanallarına “Karez” adı verilir ve Eski Türkler'den günümüze kalan önemli eserlerdendir.
M.Ö. 500 yıllarında yapıldığı tahmin edilen bu yapı yerin 100 metre altında, çölü 60 km aşarak TURFAN'a gelmektedir.

Böyle bir yapının yapılabilmesi için ileri düzeyde matematik ve yer bilimi bilgisi ile mühendisliğe ihtiyaç vardır .....



/////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
TÜRK MEDENİYETİNİN 2200 YIL ÖNCE TARİHE VURDUĞU DAMGA; KARIZLAR VE TURFAN…
Doğu Türkistan’ın Turfan bölgesinde yapılmış bir yer altı su şebekesi sistemi olan Karız Kanalları, dünya uygarlık tarihinin en önemli eserlerinden biri.
2 bin 200 yıl önce Türkler tarafından Tanrı Dağlarında eriyen karları, taraçalarla bir kanalda toplayarak, yazın buharlaşmasın, kışın donmaması için çölün altından toplam 6000 km. yapılan kanalla tarım alanlarına taşıyan Türk medeniyetin çocukları ne kadar gururlansa azdır..
2200 yıl önce bu kadar ilginç ve muazzam bir su şebekesi, mühendislik temelli yapı yok.
Deniz seviyesinin altında olan Turfan vilayetinin merkezi olan Turfan şehri, su kaynakları bulunmayan ve iklimi son derece kurak bir bölgede bulunuyor.
Bölgedeki su sıkıntısından ötürü 2 bin yıl önce Tanrı Dağları’ndan Turfan istikametinde toplam uzunluğu 5 bin 272 kilometre olan yeraltı su kanalları inşa edilmesinin ardından bölge, Anadolu Türkçesinde kullandığımız Turfanda kelimesinin kökünü oluşturmuştur. Karız Kanalları Tanrı Dağları’ndan topladığı suyu 60 km çölün altından geçirerek Turfan’ daki tarım alanlarına götürür.
Doğu Türkistan’ da yaşayan ve bölgenin temel halkı olan Türk soylu halkların başında gelen Uygurlar Türkleri tarafından yapılmıştır. Kanalın derinliği 110 metre den başlıyor. Kanallar çölün altından ağ gibi örülmüş. Aralıklarla açılan kuyular yardımıyla tarım alanları bu gün bile sulanmaktadır.
2200 yıldan beri Tanrı Dağları’ndan kar sularından elde edilen günlük 858 metreküp su, bu kanallardan taşınarak bölgede bu gün yaşayan insanların %30 su sağlamaktadır. Kısaca 1. 5 m. Yükseklik suya paralel yürüme yolları ve kanalın toprak üzerinden ulaşılabilen kuyuları ile hala insanlığa, hayvanlara ve bitkilere hizmet etmektedir.
Abdullah BUKSUR
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10158096066193216&set=pcb.10158096066588216&type=3&theater

Yorumlar
///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////