28 Mayıs 2021

KUDÜS’TEKİ 401 SENELİK HÂKİMİYETİMİZİN SONA ERİŞİ

 

KUDÜS’TEKİ 401 SENELİK HÂKİMİYETİMİZİN SONA ERİŞİ

 

 


Kudüs’ü İngilizler’e teslimimizin fotoğrafı:

 9 Aralı 1917 de Belediye Başkan Vekili Hüseynîzade SALİM Hüseyini Bey, teslim mektubunu beyaz bayrak çekerek İngiliz birliklerine veriyor.

 Malesef..

Tıpkı Selanik
Tıpkı Bağdat gibi
Tek kurşun atmadan Kudüs'ü İngiliz e teslim eden Alaman/İttihatçı Çete Kudüs 'den çekince
KUDÜS Mutasarrıfı İzzet efendinin teslim mektubunu
Resimde görünen Kudus belediye başkanvekili Salim El Hüseyin götürüyor..
Ama muhatap ingiliz mutfak görevlileri oluyor..
Mektup önce muhatap bulmuyor.. Sonra da iade ediliyor..
Gerçekten gülünç bir teslim gerçekleşiyor..
Derler ki Sonra bu adam kısa zamanda üzüntüden hastalanıp ölüyor..
Kudüs'ü savunmakta görevli komutanın meşhur Ali Fuad Cebesoy olduğunu.. Kudüs'ü avunmadığını halkımızın çoğunun bilmediğini, de ne yazık ki bilmiyoruz

……………….

İNGİLİZLERİN KUDÜS’Ü ELE GEÇİRMESİ ve GENERAL EDMUND H.H. ALLENBY’NİN KUDÜS’E TÖRENLE GİRİŞİ;






 

Kudüs Mutasarrıfı İzet bey’in  İngilizlere vermesi  için bir mektup bırakarak gece  şehirden ayrılması üzerine  Belediye Başkan vekili Salim el-Hüseynî,  sabahleyin yanında  yanında Kudüs Polis Müdürü Hacı Abdülkadir ile birkaç asker (birkaç polis memuru ) ile Lifta’da bulunan İngiliz birliklerine doğru yola çıkar.

İngilizlerin  gelen heyete ateş açabileceği hesap edilerek    Amerikan Hastanesi’nde görevli hemşire, Bertha Spafford Vester ‘den temin edilen beyaz  beyaz çarşaftan bir bayrak yaparak  sopanın ucuna geçirip şehir dışındaki İngiliz birliğine yanaşırlar.

Teslim heyeti şehirden fazla uzaklaşmadan Çavuş rütbesinde ve ahçı sınıfından olan  Birinin adı Çavuş James Sedgewick, diğerinin ise Çavuş Frederic Hurcomb olan karargahlarından su bulmak için ayrılan iki İngiliz askeri ile tesadüfen karşılaşınca;   El-Hüseyni ,  ‘Şehrin teslim mektubunu getirdik!’  diye çağırsa da  İngiliz askerler tek kelime Türkçe bilmediği için anlamazlar..

Dolayısıyla, teslim mektubunu kabul etmeyerek   heyeti  Kudüs yakınlarındaki İngiliz 180. Piyade Tuğayı’na götürürler. Görüştükleri İngiliz subaylarından iki binbaşı, da teslim mektubunu kabul etmez.

Teslim heyeti  mektubu 180. Piyade Tuğayı Komutanı Tuğgeneral Watson’a , teslim mektubunu verir.

Tugay komutanı da kabul etmez.

Kimse teslim işini üzerine almak istemez.

 Sonunda 60. Tümen Komutanı Tümgeneral J.S.M. Shea, Korgeneral P. Chetwode’a danışması üzerine  Chetwode, teslim işini kabul etmesini bildirir.

Alınan karara göre, İngiliz kuvvetleri Kudüs’e girecek ve teslim mektubu alınacaktı. İngiliz kuvvetlerinin genel komutanı General Allenby’e haber verilip, onayı alındıktan sonra  60. Tümen Komutanı Tümgeneral J.S.M. Shea,

Allenby adına saat 11.00’de şehrin teslimini kabul etti. 31 Ekim’den beri 40 gündür devam eden muharebeler sonunda Kudüs teslim alındı. Böylece Hıristiyanlar, 730 yıl sonra Kudüs’e döndü. 180. Tugay Komutanı Tuğgeneral C.F. Watson ve Belediye Başkanı birlikte Kudüs’e döndü. Tuğgeneral Watson postaneye, bazı hastanelere ve Yafa Kapısı’na muhafızlar yerleştirerek kamu güvenliğini sağlamaya çalıştı. Aynı zamanda, General Allenby’nin resmî girişinin kısa bir provası hazırlandı 7 .

sabahleyin yanında birkaç polis memuru ile Lifta’da bulunan İngiliz birliklerine doğru yola çıktı. Saat 08.30’da İngilizler, beyaz bir bayrakla yaklaşan heyeti gördü . Heyeti ilk karşılayan iki İngiliz çavuşu oldu ve kendilerine şehrin teslim mektubu ve anahtarları sunuldu ise de kabul etmediler. Arkadan gelen İngiliz subaylarından iki binbaşı ve Tugay komutanı da kabul etmedi. Kimse teslim işini üzerine almak istemedi. Sonunda 60. Tümen Komutanı Tümgeneral J.S.M. Shea, Korgeneral P. Chetwode’a danıştı ve Chetwode da teslim işini kabul etmesini bildirdi. O da, Allenby adına saat 11.00’de şehrin teslimini kabul etti. 31 Ekim’den beri 40 gündür devam eden muharebeler sonunda Kudüs teslim alındı. Böylece Hıristiyanlar, 730 yıl sonra Kudüs’e döndü. 180. Tugay Komutanı Tuğgeneral C.F. Watson ve Belediye Başkanı birlikte Kudüs’e döndü. Tuğgeneral Watson postaneye, bazı hastanelere ve Yafa Kapısı’na muhafızlar yerleştirerek kamu güvenliğini sağlamaya çalıştı. Aynı zamanda, General Allenby’nin resmî girişinin kısa bir provası hazırlandı .

İngiliz Savaş Kabinesi Kudüs’ün ele geçirilmesinden hemen önce basın muhabirlerinin mesajlarını ve askerî ataşelerin telgraflarını, zaferin Avam Kamarası’nda bir bakan tarafından dünyaya duyurulmasına kadar bekletmeleri emrini vermişti. Bu emir, Kudüs’ün ele geçirilmesinden önce Mısır Sefer Kuvveti’nde bulunan gazetecilere de bildirilmişti8 . Nihayet 9 Aralık 1917’de resmî duyuru yapılmıştı 9 . Maliye Bakanı Bonar Law, Avam Kamarası’nda resmî duyuruyu yapmış ve kutsal şehrin ve çevresinin zarar görmesinden kaçınmak için Kudüs’ün ele geçirilmesinin geciktiği değerlendirmesini yapmıştı. Resmi duyurunun ardından Westminster Katedrali’nin büyük çanı üç yıl aradan sonra çalmaya başlamıştı. Paris’te Notre Dame Katedrali’nde özel bir tören düzenlenmişti. Duyurunun ardından İngiliz Savaş Kabinesi, Allenby’e gönderdiği telgrafta dünya çapında tarihî bir anlamı olan ve İngiliz ve Müttefik halklarına büyük bir sevinç yaşatan Kudüs’ün ele geçirilmesi olayında kendisini tebrik ettiklerini ve başarılarının devamını beklediklerini bildirmişti. Allenby, şehirde iken İngiliz Kralı V. George’dan da bir mesaj almıştı 10. Kudüs’ün ele geçirilmesi üzerine Roma’da 15.000 öğrenci dâhil 35.000 kişi St. Onoforio Tasso Türbesi’ne yürümüştü. Aynı yerde 16. yüzyılda “Kudüs Kurtarıldı” diye yazan şair Torquato Tasso’nun da türbesi vardı. Bu sırada Roma’daki yüzlerce çan çalmış ve Kardinal Lega, kalabalığa hitap etmiş ve kalabalığı kutsamıştı. Papa, savaşa katılan ülkelerdeki tüm papazlara bir genelge göndererek, her hangi bir Hıristiyan devletin Kudüs’ün geri alınması girişiminde Türklere yardım etmesi halinde aforoz edileceğini bildirmişti11. İngilizlerin şehri ele geçirmesine en çok sevinenler, şüphesiz Hıristiyan, Yahudi ve bölgede Türk hâkimiyetini görmek istemeyen bazı Araplar idi. Gazeteci W.T. Massey, Allenby’nin şehre girişinden birkaç saat önce şu olaylara tanık olmuştu: “Davut Sokağında gezerken bir Yahudi kadını, beni durdurdu ve dedi ki ‘Bu gün için dua ettik. Bu gün şarkı söyleyeceğim. Tanrı Bağışlayıcı olan Kralı Korusun, Çok Yaşa bizim Soylu Kral. Açlık çekiyorduk fakat mesele mi? Şimdi kurtulduk ve özgürüz.’ Ellerini göğsünün üstünde bağladı ve birkaç kez ‘Ah ne kadar müteşekkiriz’ dedi. Yaşlı bir adam da beni elleriyle tuttu ve dedi ki Tanrı bizi kurtardı. Ne kadar mutluyuz.” dedi. Bundan başka yazar, 10 yıldır Kudüs’te yaşayan ve Kızılhaç Hastanesi’nde çalışan bir Amerikalının, Türk ordusunda görevli üç yaralı Arap subayın hastaneye getirildiğini, bunlardan birinin “şimdi Yaşa İngiltere diye bağırabilirim” demesi üzerine, hastanede çok sayıda yaralı Türkün olduğunu ve dikkatli olması gerektiğini hatırlatması üzerine bunu dikkate almadığını ve “Yaşasın İngiltere” diye bağırdığını anlatmaktadır 12. Çoğu İngiliz yazarı, Kayser II. Wilhelm’in 1898’de at üstünde Kudüs’e gösterişli bir şekilde girişi ile, 11 Aralık 1917’de İngiliz Generali Allenby’nin bir hacı gibi yaya olarak saygılı bir şekilde girişini mukayese etmiştir”.

……………..

General Allenby’nin Törenle Kudüs’e Girişi Kudüs’te bir polis memuru olarak atanan Joseoh F. Broadhurst, Allenby’nin Kudüs’e girişinden hemen önce General Allenby’nin güvenliği için yaptıklarını şöyle anlatmaktadır: “11 Aralıkta, ordumuzun girişinden iki gün sonra, General Allenby gelecekti. Aceleyle güzergâhı üzerindeki her evi araştırarak güvenliği için ne gerekiyorsa yaptım. Bu yolla, herhangi bir Türk subayı veya askerinin hâlâ saklanıyorsa bulunması sağlanacaktı. Ek bir tedbir olarak ayrıca evlerin çatısına adamlar gönderdim.”23 Allenby, Latron yolundan Kudüs’e kadar otomobille geldi. Yafa Kapısı’nın dışında 50 kişilik bir imparatorluk onur muhafız kıtası vardı. Bunlar İngiliz, İskoç, İrlandalı ve Galler askeri idi. Bunların karşısında ise Yüzbaşı V.C. Throssel komutasında 50 kişilik Avustralya ve Yeni Zelanda birliği 24 vardı. sağ tarafta 20 kişilik bir Fransız ve sol tarafta 20 kişilik bir İtalyan onur muhafız kıtası Yafa Kapısı’nın içinde görevlendirilmişti. İtalyanlar Gazze önünde mürettep bir tugayla bir hattı tutarken, Fransızlar bir savaş gemisiyle Gazze bombardımanına yardım etmesine rağmen Filistin’de Türklerle çatışmaya girmemişti. Şehre resmî girişte müttefik temsilcilerinin yer alması iyi bir şeydi. Yafa Kapısı dışında Allenby Kudüs’e Askerî Vali olarak atanan Tuğgeneral Borton tarafından karşılandı ve bir tören alayı oluşturuldu. Allenby, şehre önünde iki yaveri, sağında Fransız Filistin Müfreze Komutanı ve solunda İtalyan Filistin Müfreze Komutanı ile ilerledi. Onları dört kurmay subay izledi. Ardından siyasî işlerden sorumlu Tümgeneral Clayton, Fransız Heyeti Başkanı M. Picot, Fransız, İtalyan ve A.B.D. askerî ataşeleri geliyordu. Allenby’nin Kurmay Başkanı Tuğgeneral L.J. Bols ve Tuğgeneral G. Dawnay, 20. Kolordu Komutanı Korgeneral P.W. Chetwode ve Kurmay Başkanı Tuğgeneral Bartholomew’in önünde yürüdü. Muhafızlar da arkadan takip etti25. İngiliz askerleri tören için özel olarak giyinmemişti ve savaşın tozu, çamuru hâlâ elbiselerinin üzerindeydi. Diplomatik nedenlerden dolayı orada bulunan ve savaşın hiçbir aşamasında rol oynamayan Fransızların temiz ve açık mavi üniformaları ile İtalyanların temiz ve güzel giysileri, İngiliz askerlerinin giysilerine göre tezat oluşturuyordu26. Yerli halk Yafa Kapısı’na “Babü’-Halil” yani “Dost Kapısı” derlerdi. Allenby Kudüs’e girdiği zaman indirilecek ne düşman bayrağı vardı ne de çekilmiş dost bir bayrak. Bu, Müttefiklerle daha önce yapılan bir anlaşma gereği idi. Anlaşma sebebiyle Filistin ve Suriye’de İngiliz bayrağı dalgalanmayacaktı 27. Düşmanı mağlup etmiş askerlerin zafer çığlıkları, antik çan kulelerinde çan sesleri, şarkılar, galipleri övecek veya kalabalığın moralini yükseltecek tarzda dinsel konuşmalar yoktu. 150 kişiden az olan Allenby’nin tören alayı bir tek trompet eşliğinde kapıdan geçti. Bu küçük askerî gösteri halka eski düzenin değiştiğini ve yerini yenisine bıraktığını ifade ediyordu28. Tören alayı Kale (Davut Kulesi) basamaklarında durdu. Burada Allenby ve heyeti ile şehrin ileri gelenleri, çeşitli dillerde okunacak olan Beyannameyi dinlemek üzere dizildi. Davut Kulesi’nin gölgesinde okunan beyanname daha sonra şehrin stratejik noktalarına da konacaktı 29. Kudüs duvarlarına yapıştırılan “Beyanname”nin başlığı altında sıkıyönetim ilan edildiği  yazılıdır. Beyannamenin bir paragrafı, bu konu ile ilgili olup diğer kısmı daha çok üç büyük semavî dinin beraber yaşadığı Kudüs’ün ruhuna uygun ifadelerle doludur. Herkesin kendi işine korkmadan devam edeceği, dinî mekânlar arasında ayırım yapılmadan işlevlerini devam ettireceği, her dine ait mekânların o dinin mensuplarının kontrolüne verildiği hatta bu mekânların korunması için muhafızlar yerleştirildiği anlatılmaktadır. Mısır Sefer Kuvveti Komutanı General Allenby beyannameyi tüm isimlerini kullanarak imzalamıştı: General Edmund Henry Hynmen Allenby30. Beyannamenin dikkati çeken bir yönü de, İngilizlerin 11 Mart 1917’de Bağdat’ı ele geçirdikten sonra yayınladıkları beyannamedeki gibi, İngilizlerin işgalci olarak değil kurtarıcı olarak geldikleri, Türklerin kötü yönetimi, Almanların entrikaları, Türklerin Arapları sömürdüğü ve bir millete bağımsızlık vermek gibi konulardan hiç bahsedilmemiş olmasıydı 31. Beyannamedeki ifadeler, İngiliz Hükümeti tarafından düzenlenmişti ve üç hafta önce Allenby’e telgraf ile gönderilmişti. “Mübarek Kudüs’ün sakinleri ve çevresinde ikamet eden halka” hitap eden ve dinî kurumların ve kutsal yerlerin var olan durumunun yürürlükte kalmaya devam edeceği, kanun ve düzenin korunacağı ifade eden Beyanname İngilizce, Fransızca, Arapça, İbranice, Yunanca, Rusça ve İtalyanca olarak okundu32. Beyannamenin İngilizcesini Tuğgeneral Borton33, Arapçasını Haddad Bey34, İtalyanca ve Fransızcasını bir Fransiskan rahip35 okudu. Beyannamenin İbranice, Yunanca, Rusçasını da bir/birer rahibin veya hahamın okuduğu tahmin etmekteyiz. Okunan Beyanname şuydu: “Mübarek Kudüs’ün sakinleri ve çevresinde ikamet eden halka: Komutam altındaki askerlerin Türkleri bozguna uğratması kuvvetlerim tarafından şehrinizin işgaliyle sonuçlanmıştır. Bundan dolayı, şimdi, burada yönetim şekli olarak sıkıyönetim ilan ediyorum ve askerî şartlar gerektirdiği kadar da sürecektir. Bununla beraber, çekilmiş düşmanın ellerindeki tecrübeniz sebebiyle herhangi biriniz telaşa kapılabilirsiniz. Bundan dolayı herkesin kesinti korkusu olmadan meşru işini devam ettirmesinin arzum olduğunu size bildiriyorum. Ayrıca, şehrinize insanlığın büyük dinlerinden üçünün bağlılarınca tutkuyla bakıldığından ve birçok asırdır bu üç dinin ibadet eden ve dindar halk yığınlarının hacıları tarafından şehrin ruhu   tanrıya adandığı için, her kutsal bina, anıt, kutsal yer, tapınak, geleneksel mevki, vakıf, dini teberru veya 3 dinin hangisi olursa olsun mutat ibadet yerinin muhafaza edileceğini ve onların kutsal olduğuna inananların mevcut gelenek ve inançlarına göre korunacağını bilmenizi isterim.” Aralık 1917 Edmund Henry Hynmen Allenby, General Mısır Seferi Kuvveti Komutanı 36 Ardından tören alayı yaklaşık 100 metre uzaktaki eski Türk Kışla Alanına yöneldi. Burada General Allenby şehrin ileri gelenlerini ve dinî cemaatlerin liderlerini kabul etti. Müslüman bir aileden gelen Kudüs Belediye Başkanı –ki 15 gün sonra zatürreeden ölmüştü-, Müftü, Ömer Camii ve el-Aksa Camii şeyhleri ile Haldiye ve Alamiye ailesi mensupları da General Allenby’e tanıtıldı. Latin, Yunan Ortodoks, Ermeni Kiliseleri patrikleri ve Kıpti papazı Türkler tarafından şehirden sürülmesi yüzünden, orada kalan temsilcileri ile Yahudi, Süryani Kilisesi, Yunan Katolik Kilisesi ve Habeş Papazı ve Anglikan Kilisesi temsilcileri Allenby’e tanıtıldı. Savaş sırasında bütün ülkelerin çıkarlarını koruyan İspanyol Konsolosun Allenby’e tanıtılması dikkate değerdi. Allenby böyle bir yoğun işle uğraştığı için kendisini kutlamıştı. Tanışma faslı bitince Allenby Yafa Kapısına döndü ve ilerlemiş olan Genel Karargâhına katılmak üzere yine yaya olarak şehirden ayrıldı. Kudüs ziyareti ancak çeyrek saat sürmüştü37. Bu sırada, birisi tarafından garip bir Arap kehaneti keşfedilmişti. Buna göre, ancak bir peygamber Nil’in suyunu Filistin’e getirdiği zaman Türkler Kudüs’ten sürülecekti. Araplar, bu yüzden, Allenby’e “Allah Nebi” adını verdiler38. 1917 sonunda İngilizler Sina Çölünün kuzeyinden Akdeniz kıyısı boyunca Filistin’e demiryolunu ulaştırdıkları gibi, demiryolu hattı boyunca Nil’in tatlı suyunu da bir boru hattı ile döşemişlerdi. Bunun gerçek sebebi, narin İngiliz askerlerinin çölün tuzlu suyunu içmeye dayanamamalarıydı 39. Allenby 11 Aralık’ta yaşadıklarını Londra’ya gönderdiği telgrafta şöyle özetlemişti:

“1- Bugün öğlen, kurmaylarımdan birkaçı, Fransız ve İtalyan bölük komutanları, Picot Heyetinin başkanları, Fransız, İtalyan ve Amerika Birleşik Devletleri Askeri Ataşeleri ile resmen şehre girdim. Tören Alayının hepsi yaya idi. Yafa Kapısında İngiltere, İskoçya, İrlanda, Galler, Avustralya, Hint, Yeni Zelanda, Fransa ve İtalya muhafızları tarafından karşılandım. 2- Halk tarafından iyi karşılandım.

3- Kutsal Yerlere muhafızlar yerleştirildi.

 4- Askeri Vali Latinlerin mütevelli vekiliyle temas halindedir ve Yunanlı temsilci Hıristiyan Kutsal Yerleri yönetmek üzere seçildi.

5- Ömer Camii ve çevresi Müslüman kontrolüne verildi ve Camii çevresinde Hintli subay ve askerlerden oluşan askerî bir kordon oluşturuldu40. Askerî valinin ve Camii yöneticilerinin izni olmadan Müslüman olmayanların bu kordonu geçemeyecekleri hakkında emirler verildi. 6- Beyanname duvarlara asıldı ve Arapça, İbranice, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Yunanca ve Rusça olarak Kalenin basamakları üzerinde huzurumda okundu. 7- Beytüllahim’e ve Raşel Türbesi’ne muhafızlar yerleştirildi. 8- Kamame Kilisesi41 kapılarındaki vakıfların irsî mütevellilerden, Kiliseyi koruyan Halife Ömer’in yüce hukuku doğrultusunda geleneksel görevlerini kabul etmeleri istenildi.”42 Sonuç Birinci Dünya Savaşında, 1915’te Çanakkale ve 1916’da Irak cephesinde Kut’ül-Amare zaferleri ile Türkler İngiliz gururuna önemli darbeler indirmişti. Fakat Mart 1917’de Irak cephesinde ve Ekim 1917’den başlayarak Filistin cephesinde İngilizlerle yapılan başarısız muharebeler sonucunda Türkler, Ortadoğu’nun önemli şehirlerinden olan Bağdat ve Kudüs’ü kaybetmişti. Türkler, 11 Mart 1917’de kaybettiği Bağdat’ı kurtarmaya çalışırken, aynı yıl izledikleri yanlış askerî politikalar yüzünden Kudüs’ü de kaybetmişlerdi. Bağdat’ın kaybı ile beraber Kudüs’ün de kaybedilmesi İslam dünyasında Türk prestijne önemli bir darbe daha vurulmuştu. Ayrıca Osmanlı Ordusunun savaş değeri konusunda da ciddi sorular oluşturmuştu. Diğer taraftan, Kudüs’ün İngilizler tarafından ele geçirilmesi Hıristiyan dünyasında büyük bir sevinç yaratmış ve olay hemen bir Haçlı zihniyetine dönüşmüştü. Kanaatimizce, İngiliz yazarlar, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Kudüs’e at üstünde girişi ile İngiliz Generali Allenby’nin bir hacı gibi yaya olarak girişini kıyaslama noktasında hatalıdırlar. Kıyaslama eşitler, zaman ve dönemin şartları arasında yapılırsa daha uygun olacaktır. Allenby, resmî bir törenle girdiği Kudüs’te yayınlanan beyannamede, ağırlıklı olarak kutsal yerler ve dinî mekânların ruhuna uygun ifadeler yer almaktadır. Kutsal yerlerin geçmişten gelen geleneklerin devam edeceği, güvenliğin sağlanacağı, kutsal yerlerin ait oldukları dinin mensuplarına veya vakıfların kontrolüne verildiği ifade edilmiştir. Ayrıca bu mekanların korunması  için de ilgili dinden askerler görevlendirilmiştir. Allenby kısa ziyareti sırasında şehrin her dinden önden gelen aile reisi ve dinî cemaat önderlerini de kabul ederek iyi bir izlenim bırakmaya, kendileriyle gelecekte de işbirliği yapmaya niyetlerinin olduğunu ifade etmeye çalışmıştır. Bu kısa görüşmeden sonra, Türkleri Kudüs’ten uzak tutmak ve daha kuzeye iterek tehditlerini azaltmak için şehirden ayrılmıştı. Böylece Ortaçağdaki Haçlı Seferlerinden yaklaşık 700 yıl sonra Hıristiyan bir devletin eline geçen Kudüs’te İngiliz yönetimi başladı.

http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt19/sayi2/329-344.pdf

 

……

11 Haziran 1916’da İslam’ın kutsal kenti Mekke, İngilizlerin kışkırtması sonucu isyan eden Şerif Hüseyin’in eline geçmişti.

 11 Mart 1917’de İngilizler Halifeler kentini yani Bağdat’ı ele geçirmişti.

 Bu, Mekke’nin düşmesinden sonra Türk prestijine indirilen ikinci bir darbe idi.

Aynı yıl dokuz ay sonra, Kudüs’ün 9 Aralık 1917’de İngilizlerin eline geçmesi, üçüncü darbe olmuştu.

Artık dinî semboller olan büyük şehirler Türklerin elinden çıkıyordu.. Daha kötüsü İngilizler, bunu sürekli bir propaganda malzemesi yaparak hem işgalleri altındaki İslam topraklarında Osmanlı sempatizanlığını yok etmeye çalışıyor,

 Hem de Osmanlı egemenliğindeki topraklarda yaşayan Arapları kendi tarafına çekmek için bulunmaz bir fırsata sahip oluyordu.

 

Osmanlı ordusunun  başarısız iki Kanal Seferinden sonra İngilizler, Süveyş kanalı ve   Sina Çölünü kontrol altına aldılar.

Ancak İngilizlerin Mart ve Nisan 1917’de  Gazze-Birüssebi hattında  Gazze’ye düzenlediği i   2 büyük İngiliz saldırısı başarısızlığa uğradı.

 Bunun üzerine Mısır Sefer Kuvveti Komutanı General A. Murray’ın yerine, Haziran 1917’deGeneral E.H.H. Allenby atanmış ve kendisine her türlü destek verilir. Hatta İngiliz Başbakanı D. Lloyd George, Allenby’e, Kabine’nin Noel’den önce Kudüs’ün ele geçirilmesini beklediğini söyler.

İngilizler olağanüstü insan, cephane ve malzeme yardımı alarak bu hatta direnmeye çalışan  Osmanlı birliklerini ileri atarak 1917 sonunda 40 gün süren muharebe ve takip sonunda 9 Aralık 1917’de Kudüs’e girdiler.

 

Kudüs İngilizler tarafından bombalanmaya başlayınca, o sırada Osmanlı’nın müttefiki olan Almanya ve Avusturyalılar, Kudüs’ü zarar görmesin diye kenti terk etmeleri için Osmanlı’yı ikna ederler.

İlber Ortaylı’ya göre “Bölgede Yıldırım Orduları Komutanı olan Alman Mareşal Erich von Falkenhayn, Hıristiyan duyguları ağır basarak Kudüs’ün kutsal mekanlarının zarar görmemesi için kenti İngilizlere terk eder.”

O sıra da Kenti savunan Türk komutan ise Ali Fuat Paşa’ydı (Cebesoy)dur..

İngiliz generali Sir Edmund Henry Hynmann Allenby’nin 1917’nin 7 Kasım sabahı Kudüs’e karşı giriştiği saldırıya karşı koyulmamış,  şehre top mermilerinin düşmeye başlaması üzerine de o gün öğleden sonra çekilmeye başlanır.

 

Kudüs’ün zaptından bir yıl kadar sonra Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na Alman Generali Falkenhayn   yerine geçen Mustafa Kemal’in “ŞAM HAZİNESİNİ “de alarak bölgeyi terk etmesi üzerine    İngilizler kuzeye ilerleyip Şam’ı da ele geçirince  Emevi Camii’nde Selahaddin Eyyubi’nin türbesine gidip çizmesiyle sandukaya dokunup, "Kalk Selahaddin, bak biz yine geldik" diyerek Hıristiyan alemin İslam dünyasına Kudüs yüzünden savurduğu 730 yıllık intikam çığlığı atan;

İngilizlerin “boğa” lâkaplı generali Allenby’nin 1917’nin  11 Aralık “Babu’l-Halil” yani “Hazreti İbrahim Kapısı” dediğimiz, Batı’nın da “Yafa Kapısı” diye bildiği yerden  Kudüs’e adımını attığı sırada;

Bütün Hıristiyan dünyası  hadiseyi sevinçle karşılar. Osmanlı müttefiki olan Almanya ve Avusturya’da da 1917 Noel’inde, Kudüs’ün Hıristiyanlara geri dönüşü çanlar çalarak kutlanır..

Müttefikimiz Almanya’dakiler de dahil olmak üzere Avrupa’da kiliseler zafer çanları çalıyor ve Selâhaddin Eyyubî’den buyana Müslümanlar’ın hâkimiyetinde olan Kudüs’ün yeniden Hristiyanlar’ın eline geçmesini kutlarlar.

İslâm dininin ilk kıblesi Kudüs, ‘Şehir top mermilerinden zarar görmesin,’ bahanesiyle tıpkı Selanik’in teslimindeki gibi  boşaltılarak , askerimiz çekilerek İttihat ve Terakki Çetesi’nin talimatıyla İngilizlere tek kurşun atılmadan teslim edildi.

 

 

Kanuni’nin yatırdığı ve zerinde  kapıdan  Alman İmparatoru İkinci Wilhelm’in Kudüs’ü 1898’de ziyareti sırasında şehre otomobil ile girmesine gösterilen tepkiye nazire yaparak 11 Aralık 1917’de, İngiliz General Kont Edmund Allenby, güya kutsal şehre otomobille girmeyi saygısızlık sayarak yürüyerek girer.

 General Allenby’nin Kudüs’e girişi Batı basınında böyle yer alarak  Allenby’nin şehri meleklerin himayesinde aldığı resmedilir.

 

Murat Bardakçı’ yayınladığı belgeye göre; 

Kudüs’teki son mutasarrıfımız “Kudüs Valisi - Arap asıllı! – “ İzzet Efendi, İstanbul’a telgraf çekip, teslim olmaktan başka çare olmadığını bildirir.

  İzzet Bey,  şehre top mermilerinin düşmeye başladığını söyleyip mübarek mekânların tahribini önlemek maksadıyla askeri çekerek Kudüs’ü boşaltır.

Kudüs  Mutasarrıfı  İzzet Bey,  İngiliz Kumandanlığı’na teslim mektubunu Kudüs’ün el-Hüseynî ailesine mensup Belediye Reisi Vekili   Salim el-Hüseynî Bey ile gönderir.

İzzet Bey, General Allenby’nin karargâhına gönderdiği mektupta şöyle diyor:

“İngiliz Kumandanlığı’na,

Her milletçe mukaddes olan Kuds-i Şer’if’te iki günden beri bazı emâkine (mekânlara) obüsler düşmektedir. Hükümet-i Osmaniye’ce sırf emâkîn-i diniyyeyi (dinî mekânları) tahripten vikayeten (korumak için) asker kasabadan çekilmiş ve Kamame ve Mescid-i Aksa gibi emâkîn-i diniyyenin (dinî mekânların) muhafazasına memurlar ikame edilmiştir.

Tarafınızdan da bu yolda muamele edileceği ümidiyle işbu varakayı Belediye Reisi Vekili Hüseynîzade Hüseyin Bey ile gönderiyorum efendim.

Kudüs Müstakil Mutasarrıfı İzzet. 8-9/12/33 (1917)”.

 

::::

Kaynaklar:

 

http://www.suzmehaber.com/haber/iki-ingiliz-ahciya-teslim-edilen-kudus-1145

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Fırat University Journal of Social Science Cilt: 19, Sayı: 2

 

25 Mayıs 2021

PANCAR/MADIMAK ZAMANI

 PANCAR/MADIMAK ZAMANI

Anadolu’nun birçok bölgesinde kendiliğinden yetişebilen ve nisan-haziran aylarında toplanan bizde " pancar" denilen “madımak”, İçerdiği vitamin, mineral ve antioksidanlarla hem gıda hem de tedavi amaçlı kullanılır.
Bizim köyde de bol olur..
En kolay toplanan yer ise köy önünde düzlük de harmanlarımız.
hem kendi hem de civar köylerden gelen hanımlar öbek öbek muhabbet ederek madımak toplarlar.
bu dönem; harman, bağ bozumu, koç katımı gibi yıl içide önemli zaman dilimlerindendir.
Şayet nişanılı kız var ise oğlan tarafını bir çaba alır. zira pancar önlüğü, bıcağı vs hata imkan var ise "pancarcalık " denen yeni ayakkabı,yemeni, fistan elbie takımı da alınmalı. ..
Köye yeni yetme bir muallim verirler.. Okul müdürü, köyde hükümetin en yetkili memuru, bu delikanlı olur..
" madımak yaylağın yolunda biter
Gurbete gidenin burnunda tüter" diye türkü yakan halkın bu kadar ilgi duyduğu mevzuyu bilmeyen genç HOKKUMAT MAMIRI, güya halkı eğitme misyonunun da verdiği cesaretle , insanları pancar toplamaktan "vaz geçirme" adına " hayvanlar gibi yayılıyorlar" der.
Der ama..
Yeni yapıan okulun acer lojmanında kalmaz/kalamaz.. Zira yalnız kalmaktan korkar..
Köyün muhtarının odasında muhtarın gardaşı ve muallimin aynı yaşıtı olan delikanlı ile kalırlar..
Köy mıhdarının gardaşı pancar toplama işi için " hayvan gibi yayılıyorlar" lakırtısına için için içerler..Ben yapacağı biliyorum der..
...
Ve bir gün " anam, ıspanak pişirmiş.. Fakat ne pişiriş.. Parmağını yersin " diye her gün beraber yedikleri öğünü muallimin önüne kor..
Muallim, hakikatende çok lezzetli diye adeta on parmağını beraber yer..
Ve arkadaşına " Ben hiç bu kadar tatlı ıspanak yemeği yemedim..Bu nerde yetişiyor.. Başkayerden satın mı alıyorsunuz?" diye sorar.
Mıhtarın gardaşı..
Yoo.. Burda yetişir.. Hani hayvanlar gibi yayılıp, ot yiyorsunuz" diyon ya..
İşte o ot bu pancar( madımak)..
Ve genç muallim,mahcup olup, özür diler..
O olaydan sonra da talebelerini sıraya koyup..
Şu gün, sen..şu gün sen evde pişen pancardan getirin diye yemek ister.
Tabii musllimin yemeğini veren köylü de bir de hakaret edip " pancar yemeyen" muallime seve seve gönderdiği yemeğe " pancarı" ilave eder..