20 Haziran 2007

SADIK ÇAVDAR :1340-2007

1340 – 19 Nisan 2007 Perşembe Saat:04.00
CODAROĞLU Sadık Çavdar;
1340’da Çorum-Alaca’nın Küçük Hırka köyünde doğdu.
 Kurtuluş Savaşı’ndan sonra doğan 9 kura gençlik içinde olduğundan  izine dahi gelemeden 2. dünya savaşı boyunca   dört yıl askerlik yaptı.
Ve bir ömür; 19 Nisan 2007 Perşembe günü, fecirde saat 0400 de yine Küçük Hırka’da, köyünde yatağında sona erdi.
Mevla, rahmet eyleye


Kimlik Bilgileri

Sadık Çavdar ; Eşleri, Çocukları, Torunları, Damatları ile

SADIK ÇAVDAR, EŞLERİ İLE.
Soldaki ilk resim:
Küçük oğlu Necati Çavdar'ın düğünü nedeniyle Dikmen- Keklik pınarında çekilmiş. Hanımı Gürcü Hatun, gelini Hatice, İzmir'deki kızı Nazi ve Köydeki kızı Nazife ile ..
Gürcü hatın ile son demlerinde çekilen resimleri.
Gürcü hatın 1336 da Alaca’nın Çatalbaş köyünde doğup, 29 Nisan 1995 cumartesi günü(gece) Küçük Hırka’da vefat etti. 30 Nisan 1995 Pazar günü toprağa verildi.
Kızı Zeynep(Zebik) ise 6 Nisan 1995’de Belçika’da vefat etti.
9 Nisan 1995’de Küçük Hırka’da toprağa verildi.
Son eşi, Elif Hanım ile evlendiğinde çektirdikleri resimleri...

Pasaportu

UMREYE GİDİŞ: 02.11.1998
Önce kardeşi Salih amcamla ile Haccını yapmıştı.
Daha sonra ikinci eşi Elif ana ile yeniden umreye gitti.

TESPİHİ, SAATİ.. YÜZÜĞÜ

Miras Kalan Madalya. İSTİKLAL MADALYASI

Mehmet dedem, hiçbir zaman 13 yıl süren harbe katılmasını şahsi bir övünç meselesi haline getirmemiş ve bundan kar sağlamayı düşünmemişti.
İstiklal Harbine katalanlara maaş bağlanması sözkonusu olduğunda da,”Ben para için harp etmedim.Karşılığını öbür alemde umarım” diyerek para almamaya direnne büyük bir insandı.
Ancak, çocuklarının özellikle bibimin, “Herkes alıyor.Bu senin hakkın. Sen yine parayı alıp yeme, bize ver.Köyde takavit(mütekait) yıllardır alıp yiyor.Sen niye almıyorsun?” demesiyle, “Şu an maaş almak için gidenlerin çoğu harp kaçkını.Esas harp edenler buna tenezzül etmez..
Ve bu maaş inşallah bana nasip olmaz” diye direnmesine rağmen baskılara dayanamayıp gönülsüz olarak gidip yazılır.
Ve maaş için müracaat edenlerin en sonlarındadır.O o günün Alaca Askerlik Şube reisi, “Baba .. Nerde kaldın?..Esas senin hakın.Kimler gelip yazılmıyor ki?..” diyecektir.
Gerçektende kendisine bağlanan maaşını almadan vefat eder.Rahmetli dedem Mehhmet Çavuş'a göre "Allah yolunda yapılan mücedele için yer yüzünde hiç bir bedel, Allah'ın ikramları yanında hiç kalır.. Ve İslam'ın izzeti, vatan, millet yoluna yapılan bir harbde çekilen sıkıntıların karşılığı" anlamına gelcek bir para kendisine nasip olmaz. Bağlanan maaş ve toplu para (1969 rakamları ile 7 bin lira) para mirasçılara pay edilir.
MADALYA:

Dedem Mehmet Çavuş’un "İstiklal Harbi madalyası" vefatı üzerine oğlu, Sadık Çavdar’a verilmişti.
Madalyanın yarısı yırtılmış. Babamın vefatı üzerine Anam Gürcü hatunun vefatıyla yeni anama intikal eden "çeyiz sandığın"dan çıkan evraklar içinde ancak bu madalyanın yukarda görülen yarısını bulabildik.Kim bilir, cici anam bulamadığımız yarısı ile sobamı tutuşturdu?.. Bilmiyoruz. Bildiğimiz yarısı kalan madalya..

Mehmet Çavuş' un sülalesi... CODARLAR


ÇODARLAR ...

Dedem MEHMET ÇAVUŞ,
Onun Babası Arifkağ
Bu sülaleye ÇODARLAR deniyor.
 Ulaşabildiğimiz bilgiler şöyle 
Dedem Mehmet Çavuş'un babası  Arif kağ.
Arif kağ, Hüseyin ve Sadık (Şehid ve Hanife bibinin babası  Sakızcı SADIK... )
Arif Kağın in  babası dedemin desinin adı Osman.
"Kırosman" derlermiş.. Onun Babası Hüseyin.

Elimizdeki en eski Osmanlı belgesi de o na yani Dedem Mehmet Çavuş'un  dedesi Hüseyin'e dedeye ait.
İşte o belge:






2 Şaban 1234 (1817) tarihini taşıyan 11. Mahmud


  •  (1808-1839) dönemine ait  
  • bu belge, okunabildiği kadarı ile mahkemede gerçekleştirilen bir satış sözleşmesidir.
    Codaroğlu ve büyük dedem Arif kağın babası,Osman ve onun babası Hüseyin'in isimlerini bir resmi belgede vermesi açısından önemli.
    Peki Ne deniyor bu belgede?

    " Merkez liva olan medine-i Çorum'da mülhak(Çorum şehrine bağlı) Hüseyinağbat (Bu günkü Alaca'nın o zamanki resmi adı) nahyesine tabi Hırka-ı Sagir, kariyesi(Küçük Hırka köyü) ahalisinden CODAR(cudar) oğlu OSMAN AĞA ibni HÜSEYİNşahsi masrafı medine-i mebrure mahkemesinde ((Çorum şehri mrkezindeki mahkeme denmek istiyor)mahkut (akt olunan) meclisi-i şerii şerifi-i envarda (Nurlanmış-yüce  şeriye mahkemesi meclisinin- veya yüce şeriye mahkemesi hakimlerinin)
    ....... oğlu ARİF(Arif Kağ) hazır olduğu halde ikrarı tam ve takrisi kelam edip (açıkça beyan ederek) bana nisbet olunan mecbu (toplam) 9200 guruş kıymetindeki
    80 .......
    60 ... tiftik
    80 res(baş) koyun ve tiftik keçisi
    ve
    60 kiye(kile olabilir, bir ölçü birimi)
    10 adet kıl çuval
    1 res (baş) kısrak
    1 res .... .... ....
    .... res camız öküzü ve dört ...."
    Tarih: 2 Şaban 1234
    2017 tarihine göre hesaplarsak 20 yıl öncesini belgesi 1817 tarihinde yazılmış.

    Okunamayan yerleri biz nokta nokta ile işaretledik
    Bu belgeden anlaşıldığına göre.Arifk ağın , babası Osman ..
    Bunu "Kır Osman " dede olarak biliyorduk.
    Ancak onun babasını bilmiyorduk.
    "Kır Osman" oalarak bildiğimiz "Osman"dedemizin baba isminin " Hüseyin" olduğunu  bu belgeden öğrenmiş olduk.
    Ayrıca, daha düne kadar bölge insanın "Hüseyenova "dedikleri Alaca'nın resmi adının da mahkeme kaydında görüldüğü gibi Hüseyin Abat(hüseyen ova) olduğu görülüyor. 




    Kır Osman:
    Körveli’nin eniştesi..
    Kırosman'ın babası ise Hüseyin..Oğullarından birine, Arifkağın kardeşlerinden biri Hüseyin ismini, yani babasının ismini verir.
    İnsanlar buna Üseyin kısaca ÜSÜK der..
    Ve Üsük, seferberlikte giden 75 yiğit arasırndadır.Ve Şehit Olup dönmeyenler dendir. Elimizdeki en eski belgeye göre köylünün Kır Osman diye çağırdığı Osman ağanın babası Hüseyin, sülale ismi ise "Codar"dır.
    Aşağıda Deliktepedeki tapu bölümünde orjinali verilen Çorum Şeriye Mahkemesinin rumi 2 Şaban1234 (Miladi1817) tarihli mahkeme kaydında Kır Osman, Çorum şehrinin, "Hüseyin Ağbat (Alaca)nahiyesinin Hrka-yı Sagir (küçük Hırka) köyünden Codar (cudar) oğlu Osman ağa ibni Hüseyin"diye kayıtlara geçilmiş.
    Evet Hüseyin oğlu Osman ağanın sülale ismi ' gerek yerel ağızda gerekse resmi belgelerde 'Codaroğlu ''durda.. Birde Codar isimli kardeşi vardır.
    Kırosman’ın kardeşi Codar; askere gider gelmez..
    Köye bir deve kervanı ile gelir..
    Codar, yeğeni ve Kırosman’ın kızı Fadik ile konuşur.
    Akrabalarını, köyü, köylüleri sorar, sorgular.Bilgi alır..Kendini bildirmez. Fadik, amcasını tanımaz bile..
    Fadik, Apılının Hacının ebesidir.. O sırada Arif Kağ, Eskiyapar köyünde “ şahna” lık yapmaktadır. (öşür toplamaktadır)
    Codar, önce Evci’ye gider..
    Oradan Höçük köyüne .. Höçük köyünde bağ kaynatmışlar..
    Oralarda yaptığı konuşmalar üzerine haber gelir.Ama ne zaman?.. Codar’dan gelen haberleri duyunca amcası Codar’ı bulmak için arkasından atlılar salarlar..Bulamazlar. Codar’ın gidişi o gidiştir.
    Kimbilir nereye ve nasıl gitmiş, nelerle karşılaşmış, kimi kimsesi var mı bilen yok.
    Ancak sülale ismi olarak "Codarlar" ismi kalmış.Ta ki Soyadı Kanunu’na kadar. Codar’dan dolayı sülalenin soyadına "Çavdar" denmiş, öyle yazmışlar.

    KIR OSMAN’NIN ÇOCUKLARI

    1. ARİF KAĞ:

    Anası Körveli’nin bacısı ..Ahmet ve Mehmet Çavdarı’ın babaları.. 
    Mehmet Çavdar dan dolayı Ayşe, Sadık-Salih, Saniye’in 
    Ahmet’den dolayı da Osman(53), Fazlı, Arif’ Çavdarların dedeleri..
    2. ÜSÜLÜ :
    Kırdığın babası, Ömer, Medi(Mevlüt), İsmail (Şıh İsmail,- Mevlevi-) ve Hacı Hoca’nın dedeleri.
    3. SAKIZCI SADIK:
    Seferberlikte ŞEHİT olur.
    4. (SEDDAR) MEMİŞ:
    Körülü’nün babası  (SERDAR )  MEMİŞ ..
    Diğer oğlu ETHEM seferberlikte ŞEHİT. (Ethem Körülü’nün kardeşi, Memiş ve Karabekir’in amcaları)
    5. PATIR (ÖMER):
    İskender ve Gılinin (Abdullah) babaları ..( Kıllıoğlak) Çelebi’nin dedesi.. Patır’ın kızı Arife; Emirlere gelin gider. Ferzinin kardeşi Gazi’nin hanımı Anşa onun kızıdır. Arife’den Ömer Atik..Saniye ve Arayıcı Arif olur.

    TOAPAL

    Arif ağın emmisi Topal lakaplı  (Kır Osman'ın kardeşi ... olabilir
    ..
    Topal'ın oğlu Gırdık emmi ve Muhuttin..
    Muhittin, Kırdık emmi ile anadan  övey kardeş. ..  Muhiitin emminin anası aynı zamanda Kiçiğin Halidin de anası.. Kiçik gilden  sonra Topal gile  gelin olmuş..  Ondan Muhittin doğmuş..
    yani Muhittin eminin oğlu  Dursun  Çavdar 
    ile SEAHATTİN Bellek  aynı ebenin torunları..
    Muhuttin emmi  vefat edince  . Hanımı Hacıslüğün SULTAN , Çıraderesi'nden  Mestoğun HASAN ile evendi..
    Mestoğun Hasan ; Hatan ve Halil oğulları ile bizim köye iç güveysi olarak geldi..  Bir kaç sene köyde kalarak sonra Dursun'u da alıp ÇIIRADERESİ'ne gittiler..

    Arif Kağ;
    Köyde 36 yıl muhtarlık yapmış.

    Çorumda Encümen azası ..
    Ve Şahna..
    (Şahna; ismi devletin yetki verdiği -ve devlet adına- ürünün yüzde onunu , yani öşrünü toplayan kişilere deniliyordu)
    Hanımı, Cin Hacının babası Çorum’lunun bacısı Aişe..
    Çocukları ise Ahmet ve Mehmet..Kimse ayakkabı bile bulamazken o ayağında kundura ile gezer..
    Arifkağnın sığırları Karabayır’a gider. Sürekli orada yayılırlar.
    Köylüye, sığır bölgeyi pislik yapmasın diye Karabayır’a davar göndermeyi yasaklar.
    Kendi davarı, Emirler’in Düzyaprak’ta yayılır.Çolak Halil,çobanı.
    Arif Yazıcı, diyor ki,
    “Ben Çolak Halilden duydum. Arif Kağ’ın davarları Düzyaprak’ta, davar bıldırcın yerdi. Demişti” Arif Kağ ölünce, Çolak Halil, Arif Kağ'ın mezarında eşinerek ;
    ” Kalk ağam, sığır Karabayır’a girdi” der.
    Orta yoldan Köse’nin söğüde kadar, tek bir tarla imiş.Tırpan biçenler ekini söktüremezlermiş. Büyük Hırka’dan Ağca diye birisi iyi tırpan biçermiş..Onu getirip biçtirirlermiş.
    Köye gelen cinganlar (Çingeneler), Arif Kağ ile bir at vererek değiştirmişler.
    Meğer at hırsızlıkmış.
    Atın sahipleri gelerek durumu bildirmişler.Arif kağ, çingenlerin peşine düşmüş.
    Çorum -Alaca arasındaki Hatap Boğazı'nda, çadırda yatan cinganı yakalamışlar.Çingandaki atı alıp, sahibelerine kendi atlarını vermiş.Ancak atın sahipleri Arifkağ’a” Bu at sana yakışır”diyerek hediye etmişler.
    Arif Kağ’nın bir "sarı eşeği " vardır.
    Bu eşeğe gerekli malzeme yüklenir, Alaca'ya gönderilir.
    Alaca köye 21 km.
    Eşek hiçbir yerde eğlenmeden doğru Gavur Şükrü’nün kapıya, dükkanın önüne varır.
    Gavur Şükrü, de Arif Kağ’a ne gönderecekse "Sarı Eşeğe" sarar.
    Yola çıkan eşek doğru köye gelir..
    Sarı eşek hiç başında insan olmadan Alaca Köy arısını her defasında gider gelir, yük götürür, yük getirir..
    Arif Kağ’nın iki oğlu vardır:
    Ahmet ve Mehmet.
    Ahmet'e son dönemlerde "Kuzu Baba" derlerdi.
    Mehmet'e de askerde çavuş olması dolayısıyla "Mehmet Çavuş" daha sonraları ise "Coddu"
    Peki bu coddu da neyen nesi?
    Dedem rahmetli Devrenten(Derbent) anbar alır.
    O dönemde ekinleri komak için anbar önemlidir.
    İyi tahtadan ve sağlam olmalı ve iyi bir usta elinden çıkmalıdır.
    Anbar güzeldir.Görenlerin hoşuna gider.
    O güne kadar Mehmet Çavuş diye bilinen, dedeme sorarlar , "Anbarı kimden aldın?" O'da "Coddudan aldım" der.
    Bu nu duyanlar, isim danlarına gider.Garipserler.
    Ondan sonra dedeme lakap olarak coddu ismi verilir.
    Zira Yozgat'a bağlı Derbent köyünde gerçekten coddular diye çağrılan bir sülale ve öyle bir lakap vardır.
    Dedemde anbarı onlardan almıştır.
    Böylece, dedem anbar almakla kalmaz kendisine bizim köylüler bu olaydan sonra Coddu derler. Ounun cocuklarına da "coddular.."
    Tıpkı büyükhırkadaki "Bıdılıç"n lakabanı bizim köyümüzdeki kızına verdikleri gibi..
    Babam Sadık Çavdar’ın 19 Nisan 2007 tarihinde vefatı nedeniyle köye gitmiştim.
    Bir gece eniştem Paşalı’da kaldım.
    Paşalı’nın (Osman Yazıcı.. Babası, küçükken Gazi Osman Paşa sevgisi dolayısıyla dolayısıyla oğlunu paşalı diye sevdiğinden ismi öyle kalmış)babası Arif Yazıcı şöyle söylüyor:
    Ahmet sonradan muhtar olur..
    Doru bir atı vardı.Bindiği ata kimse binemezdi..
    Devretliler, Mandırazlı’yı ekerler. Muhtar Ahmet emmi, ekini köylüye kürekle kürütür.
    Bir daha da Devretli Mandırazlı’ya boyun uzatamaz.
    Yalnız bu kavgada; Üsülü emminin atını gözünden vururlar.
    Mehmet dedeni bacağından vururlar.
    Benim dedemi de hayasından vurdular. Dilidilinin babası camız gibi mankırır.
    Dilidilinin Babası Çolak Halil Devretlileri (Mandırazlıyı ekmek isteyen Derbert köylülerini)  kürekle döver.

    Deliktepe'deki tapu ve köyün en eski resmi belgesi


    KÖY KURTARAN TAPU:










































    "Şarken(Doğsu):            9 taş
    Garben(Batısı):              Deliktepe
    Cenuben(Güney):          ...Hüseyin
    Şimalen(Kuzey):              Karabayır
    Miktarı:                     3 dönüm atik, bir dönüm 2 evlek
    Tapu Sahibi:                Codaroğlu Hüseyin mahdumu Osman(Codaroğullarından Hüseyin oğlu Osman)
    Tarihi:                       1332(1915)



    Köy kurtaran tapu hikayesi :
    ------------------------------
    Maksadımız  kimseyi incitmek değil.
    Sadece  büyük dedem Arif kağ'dan  dedem Mehmet Çavuş'a ondan da  babam Sadık Çavdar'ın vefatı ila  bize intikal eden ve resmi görülen tapunun, tarihi belgenin hikayesini anlatmak.
    Çünkü o Osmanlı belgesi sadece bir  aileye ait tarla tapusu olmaktan çıkarak  bir köy arazisini kurtaran, iki köy arasında sınır tespitine esas olan belge niteliğini kazanmıştır.
    Bu bölümü okuyanların  olaya böyle bakmasında fayda vardır.

    Küçük Hırka’nın Osmanlı kayıtlarındaki ismi ; “Hırka-i Sağir”dir
    Büyük Hırka’nı ise Hırka-i Kebir Köyümüzün kuzey komşu köyü "Orduoğlu", sonradan "Suludere "oldu.

    Aslında buraya "Turapoğlu"'nun yurdu "derlermiş.
    Suyu, ormanı bol güzel  bir yayla Suludere denen  bu bölgede "Turapoğlu" isminde bir Hıristiyan yaşarmış. Şimdiki  "Suludere" ve Hozan - Elmalı gibi bizim köye ait olan bölgeler Turapoğlunun  çiftliği gibi bir şey.

     Suladere'de sadece  Turapoğlu  değil  Esatların ev gibi çok az sayıda Türkler yaşarmış.. Ancak en çok arazi sahibi ve ismi bilineni Turapoğlu..Derlerki Tahirin oğlu, Turapoğlu’nun sırtını sabunlayıp bol para alırdı.
    Bizim köylü (Halil kağ'ın babası , Toprakçıların dedeleri )Köse, Turapoğlu’na azap duruyor. Ve bu azaplık onu zengin ediyor.
    Turapoğlu,  bölgenin büyük alimlerinden  bizim köylü Derviş Efendi’ye de  Hozan'diye bilinen  ve bu gün Derviş Efendi'nin torunlarının -  köyde "Ceylan"  soyadı taşıyan ailelerin - elinde olan geniş araziyi vermiş.
    Turapoğlu’nun Elmalı’da komü varmış.
    Elmalıyı Hacı Sülük, para ile almak ister.
    Fakat Turapoğlu, Elmalı denen bölgeyi tarla ve ormanı ile birlikte Yozgat'ın  Külhüyük köyünden gelerek bizim köye yerleşen  Buzağcılara parasız verir. O nedenledirki bizim köyde kalan küçük "Elmalı" bölgesinde  hemen henen sadece Buzağcıların tarlaları var. Hatta  bu nedenledir ki  Elmalı'nın bizim köy tarafında kalan Küçük Elmalı 'da sadece  "Buzağcıların koru " diye bilinen  ait bir orman alanda  mevcut.
    Buzağcı’nın iki karısı varmış ..
    İsmail ve Hacı, Zaimoğlu gilden olan karısından olmuş. Diğer hanımı ise bizden. Abalı ve Apık..isimli çocukları dünyaya gelmiş.
    "Suludere" ismindeki yer "Ordooğlu "olarak bilinirdi ve yakın zamana kadar Perçem’e bağlı bir mezra, oba idi.
    Perçem'in nufusu az olduğu için Ordağlu'nda oturan ailelerde idari bakımdan Perçem köyüne bağlanmış.
    Bu  nedenledir ki Suludere Köyü'nün tüzel kişiliği "Köy olarak " çok yakın.

    Suludere'de Turapoğlu ile  çok az sayıda türk aileler yaşarlarmış.
    Daha sonra buralara  Osmanlı döneminde  çok az sayıda kürt aileler iskan edilir.
    Onları,  az sayıda da olsa Kafkas muhacirleri takip eder.Cumhuriyetin ilk yıllarında ise Romanya (urumanya) muhacirleri yerleştirilir.Ancak muhacirler zamanla bölgeyi terk ederler.Şu an ya bir yada iki aile kalır.
    Bölge ornanlık ve sulak yer olması dolayısıyla hayvancılığa çok elverişlidir.  Bu nedenle çevre köylerden  buraya  göçenlerde olur. Suluderenin hayvancılığa elverişli olması  dolayısıyla büyük dayım Haydar Tunç'da Sulaudere'den  başka yerlere giden  muhacirlerden ev alarak   Çatalbaş köyünden Suludere'ye  göç etmiştir.
    Böylece yeni göçlerle var olan  ailelere yenilerinin eklenmesiyle Orduğlu'nun ufusu  büyür.
     Perçem'e  bağlı mahalle olarak Çorum ili Alaca ilçesi ideri  yapısı içinde yer alan Orduoğlulular müstakil köy olmak isterler. Bunun için  mücadele edip, çok ter dökerler.
    Perçemden ayırmak, ayrı muhtarlık olmak için mücadele verenlerin başında, bölgede hatırı sayılan Duran Kaçar(Duran kağ) yer alır.
    Sonuç da  resmi makamlar tarafından önlerine konan "nufusunuz az" proplemini Kötü köyle birleşerek aşarlar.
    Nede olsa Duran Kağ, KötüKöyün köklü ailelerinden  ve gerçekten Osnalı kadını olan Pempe hanmın kızı Hacer Hatunla evlidir.

    Kötü Köyün damadı Duaran Kağ,  bu iki mahallenin birleşerek Suludre ismi ile "köy tüzel kişiliğine "kavuşmasını sağlar.

    Artık Orduoğlu  Perçem’den ayrılıp köy olur. Köy Tüzel kişiliğine kavuşan orduğolu resmen "Suludere köyü" ismini alır.

    Kötü köy’de "Merdan" ismiyle onun mahallesi haline gelir.
    Muhtar Suludere’den, birinci ağza Merdan’dan yani Kötü Köy'den. olacaktır.
    Kötü köy, demişsek  öyle  klasik anlamda kötü anlamına değildir.
    Belki  tarihi eskiliği nedeniyledir. Öztürkçede "köhne" anlamına kulalnıldığını düşünüyorum.
    Zira yakın pazarlardak "köhne", Yozgat'ın ilçesidir. Köhne dense orası aklagelebilir. Anadolu issanı "kötü köy" diyerek bu ayrımı yapmış olabilir. Çünkü  yerleşim olarak çok eski bir yer ve  Orduoğlu'nun  aksine  safi Müslüman yerleşim yeri.Ve Türk. bölgesidir.  Şimdi çoğunluğu elinde bulunduran Kürtler daha sonra getirilip yerleştirilir buraya. Kürtlerin bir çoğuda  sonradan çoğu evlilik yolu ile bölgede yerleşik hayata geçerler.
    Suludere muhtarlık olunca, başlarlar çevreden toprak talebine. Zira  Perçem'e bağlı iken oranında arazilerini kulanırlar. Doğu da Evci ve Yatankavak köylerine, Güney de Büyük Hırka'ya kadar  istedikleri alanı otlak olarak kullanırlar. Perçem'den ayrılıp köy tüzel kişiliğine  kavuşanca  Suludere'nin çoğrafi alanı daralır.Üstelik resmen  çevre köylerle de sınırları belirlenmesi gerekir.

    Bu  durumda Suludere ileri gelenleri ile kurucu muhtar Duran kağîn aklına  Turapoğlunun vaktiyle kulladıkları alan gelir.Nede olsa Turapoğlu, Suluderede yaşamıştır. Topraklarının bir kısmını Küçük Hırkalılara vermiştir.

    Şahsi mülkiyet  olarak  değilsede  köy tüzel kişiliğinin idari sınırları  için neden olmasın?
    O nedenlerle  Kurucu muhtar Duran Kaçar  ve ileri gelen Suludereliler köy sınırlarının genişlemesi amacıyla;
    Küçük Hırka’nın Killikçamı bölgesine kadar isterler.
    Bununla da kalmazlar.
    Karabayır, Deliktepe gibi geniş muhitleri de  köy sınıtrlarına katmak isterler.Çünkü Deliktepe, Suludere'ye 15-20 dakikadır. Bizim köye tam bir saat gelir. Bizim sülalenin  - Çodarların- kömlerinin  bulunduğu ve kışlık yaylak kullandıkları, yazın da köylünün (Küçük Hırka'nın) otlak olarak kulandığı Karabayır, ise iyi bir  iyi yaylımdır.

    Her iki köy halkı da  sosyal oalrak her zaman iç içedir.Orduoğlu köy tüzel kişiliğini alana kadar aralarında en ufak bir sürtüşmenin olduğuna  şahit olunmaz.Ancak yeni tüzel kişiliğne kavuşan Suludere köyünün   talepleri ikarşısında  iki köy halkı  arasında can sıkıntısı ile karşılanan ilişkiler başlar.Şahsen kimsenin diğer köydeki yaşayanlarla bir sıkıntısı yoktur. Ancak yeni bir oluşum vardır, buna yeni doğum da denilebilir. Yeni oluşumun sancıları yaşanır.

    Hatta az kalsın iki köy arasında hasmane tutumlar başlayacaktır.

    Durum ciddidir.
    Öyle  ciididir ki, iki köyün  bir çok aileleri zaten akrabadır.
    Mesela anamın büyük kardeşi Haydar Tunç ve anamın bibisi  mesto enişte ile evli olarak Orduğlu'nda yerleşiktir.
    Suludere'nin kuruca muhtarı Duran kağ'ında kız kardeşi bizim köydedir. Tantılı diye bilinen Mutafa Özbahar'la evlidir. Her ne kadar  Duran kağ'ın bacsı vefat etmişse de  gerek  biricik yeğenleri İsmet'in  varlığı gerekse  aile bağı nedeniy irtibat hiç kesilmeden devem etmiştir.
    Gerçekten durum cididir. Köy tüzel kişiliklerinin hakları nedeniyle aileler, bireyler sıkıntı çekecektir.
    Bizim dedenin aklına babadan kalan "Osmanlı tapusu "gelir.
    Babası Arif Kağ, Deliktepe’yi tapu yaptırmıştır.Zaten  sülale oalarak Çoderler, yüz yıllarca eker biçerler Deliktepe’yi. Deliktepe’deki tarla tam Ordoğlu sınırıdır.

    Eskiden beri Deliktepe'de  Büyük Hırka’dan gelen yolun altı Küçük Hırka'nın, yolun üstü ormanlık alan Ordoğlu’nundur.
    Ora kurtuldu mu köy kurtulacaktır.

    Aksi halde, eskiden elde ne tapu vardır, ne de başka bir belge.

    Köy tüzel kişiliğine ait sınırlar;  ilçelerde  oluşturulan resmi komisyon ile  tespit edilerek kayıtlara geçirilir.

    Ancak o dönemlerde şahsi mülk olarak kimsenin elinde kolay kolay  resmi bir belge yoktur. Arazi elinde bulunduranın, ekip biçenindir.

    Varsa bir ip kaydı var.Yoksa hak getire.

    Şahit varsa tamam, yoksa yalancı şahit ne güne duruyor?

    Tutarsın yalancıları, hakimi kandırdı mı tamamdır.
    O yüzden büyük dedem Araif Kağ'a ait Osmanlı tapusu bir daha kıymetli hale gelir.
    Kurucu muhtar Duran Kağ ve Suludereliler;    Küçük Hırka'nın elindeki ve yüz yıllarca hakim oldukları yerlerde toprak talebinde bulunurken, ülkenin  tapu ve kadastro olmadan toprak kaulanan bu gerçeğine  güvenir. Nasıl olsa Küçük Hırka köylülerinin  elinde  tapu filan yoktur. Zilliyet kimde ise o araziyi kulanıyordur.

     İşte bu noktada Arif kağdan kalan, eski belge  imdada yetişir.
    Okuturlar. Kağıdı.

    Deliktepe’nin tapusudur.

    Tapu; Arif Kağa, Küçükhırka’ya ait.
    Dedem Rahmetli Mehmet Çavuş, babasına ait tapunun yeni harflerle düzenlenmiş hali için Başbakanlık'a baş vurur.




    Ve tapunun orijinali için, Eskişehir’in yolu tutulur.



    Meğerse, İstanbul işgal tehlikesine girince tapu kaydı. Yani Arşiv, Eskişehir’e kaydırılır. Ve dedem Mehmet Çavuş yandaki belge ile başbakanlığa başvurur.



    O zaman Muhtar olan Mehmet Kağın babası, Şerifin Hüseyin düşer yollara, bu başvurunun sonucunu almak üzere.



    Cevap gelir Başbakanlık’tan.




















    Böylece bu tapu kurtarır, bütün köyü.
    Ve köylüyü.
    Aksi halde Perçem’den ayrılan çiçeği burnundaki köy; Ordaoğlu ve onun acer muhtarı Duran kağ , Turapoğlu’nun zamanında yaptığı tasarrufa dayanarak Küçük Hırka’nın yarısını almak üzeredir.
    Uygun şahitlerde bulmuştur hani..
    Kime sorsalar doğruyu söyleyecektir.
    Çünkü; asrın başında Ordooğlu’ndan Küçük Hırka’nın Killik Çamı’na kadar ormandır.
    Sık tarla ve saire hep meşeliktir.
    Tıpkı Kıcık’ın Sinekli de olduğu gibi orman sökülerek tarla yapılmış ve meşe ile kütükleri şehirlerde satılarak kazanç sağlanmıştır.
    Duran kağ ve Suludere ileri gelenleri; bu bölgelerde kimin hangi şekilde tarla sahibi olduğunu bizat yaşayarak bilir, tarla sahiplerinin çoğu da arkadaşıdır. Hatta kimisi de akrabalarıdır. Üstelik çoğu da  sağdır.
    Perçem’den istiklalini kazanan dünkü oba, Ordoğlu’unun iştahı kabarır Sınırlarını genişletmek için güçlü delilleri  vardır.
    İstedikleri araziler kendi köylerine yakın, Küçük hırkaya uzaktır. Elmalı, Hozan gibi yerler ise zaten Turaopğlu dolayısıyla Ordoğlu'dan  Küçük Hıraka'ya geçmiştir.
    Duran Kağ ve ekibi bu duruma güvenir.
    Tabi Arif Kağın tapusunu bilmezler bile.
    Deliktepe tapusu ortaya konunca düzen eskisi gibi kurulur.
    Deliktepede ormanlık alanlar, Suludere'nin olur. Tarla bölgesi Küçük Hırka'nın..
    Karabayırda ise; Havuzaun Yazı tarafına düşen tarla kısmı Suludere köyüne, otlakiye kısmı ise eskiden olduğu gibi Küçükhırka'nın ideri sınırları içinde kalır.
    Böylece yukarda resmi görülen Arif Kağ’ın "Deliktepe tapusu"  ile sadece köyün bu bölümü kurtulmaz, 

    Duran Kağ’ın istediği Karabayır’da ki  Küçük Hırka’ya ait meralarda kurtulur..

    Duran Kağ’ın Ankara’ya göçmesiyle Suludere, güçlü savunucusundan mahrum kaldığından iki köy arasındaki anlaşmazlık zaman zaman sürse de  sona erer..

    Ve herkes hakkına razı olarak dö fakto oluşmuş bulunan bugünkü sınırlara razı olunarak eskiden olduğu gibi barış dönemi başlar.

    Yukarıda verdiğimiz tapu , sadece  Codarların mülkiyet belgesi işlevini görmez. İki köy arasınada  sınır tespitine dayanak ve barişı sağlayan işleve  bürünür. Bariş getiren bir işe de  yarar.

    Peki  bu kadar ismi geçen Duran kağ  ne oldu?

    Duran kağ, önce Suludere'ye  bölgede dillere destan bir "konak" yaptırır.Bizim bölgede üstü kiremitli yapıya" konak", üstü düz olan yapıya da "kara yapı" derler. O kanağı ve bahçesini  küçük  dayım Bekir Tunç'a satar. Bekir dayım; Suludere'nin  suyu bol  arazisi yaylıma  müsait diye ata yurdu Çatalbaş Köyü'nden kayınpederinin yerleşik olduğu daha önce ağbisi Haydar'ın gelip yerleştiği Suludere'ye göç eder.

     Suludere'deki "konağı",  Bekir dayıma satan Duran Kağ, Ankara'ya göçer..

    Kaçar ailesinin reisi olarak   Ankara'ya yerleşerek  ticarete başlar.

    Dikmen'i mesken tutar.. Buranın tanınmış ailelerinin başında  yer alır.
    Dikmen'de vefat edene kadar da  Orduoğlu'n da olduğu gibi sosyal çevresi, hatırı sayılır kişiliği ile Çorum ve bölge insanını temsil eder.
    Onun  vefatıyla Kaçar ailesinin reisi  büyük oğlu Şaraf bey olur. Şeref bey (Kaçar) de vefatına kadar  ailenin başında  aynı  "hanedarlığı" sürdürür.

    Orman içinde, şirin bir köy olan Suludere Köyü'nü gösteren bu resim ;
    www. suluderekoyu.blogspot.com
    adresinden alınmıştır. Resmi çeken Tuğrul Kaçar'a teşekürlerle.
    ==================================================
    ..................................................................................................................


    Küçük  Hırka Köyüne ait EN ESKİ  BELGE



    Köyün en eski belgesi olan yukarıdaki belgenin yırtık yerleri nedeniyle her kelimesi okunmuyor. 2 Şaban 1234 tarihini taşıyan bu günümüzden tam 190 yıl öncesinin belgesi, okunabildiği kadarı ile mahkemede gerçekleşktirilen bir satış sözleşmesidir.
    Codaroğlu ve büyük dedem Arif kağın babası,Osman ve onun babası Hüseyin'in isimlerini bir resmi belgede vermesi açısından önemli.
    Peki Ne deniyor bu belgede?

    " Merkez liva olan medine-i Çorum'da mülhak(Çorum şehrine bağlı) Hüseyinağbat (Bu günkü Alaca'nın o zamanki resmi adı) nahyesine tabi Hırka-ı Sagir, kariyesi(Küçük Hırka köyü) ahalisinden CODAR(cudar) oğlu OSMAN AĞA ibni HÜSEYİNşahsi masrafı medine-i mebrure mahkemesinde ((Çorum şehri mrkezindeki mahkeme denmek istiyor)mahkut (akt olunan) meclisi-i şerii şerifi-i envarda (Nurlanmış-yüce  şeriye mahkemesi meclisinin- veya yüce şeriye mahkemesi hakimlerinin)
    ....... oğlu ARİF(Arif Kağ) hazır olduğu halde ikrarı tam ve takrisi kelam edip (açıkça beyan ederek) bana nisbet olunan mecbu (toplam) 9200 guruş kıymetindeki
    80 .......
    60 ... tiftik
    80 res(baş) koyun ve tiftik keçisi
    ve
    60 kiye(kile olabilir, bir ölçü birimi)
    10 adet kıl çuval
    1 res (baş) kısrak
    1 res .... .... ....
    .... res camız öküzü ve dört ...."
    Tarih: 2 Şaban 1234
    2007 tarihine göre hesaplarsak 190 yıl öncesini belgesi 1817 tarihinde yazılmış.

    Okunamayan yerleri biz nokta nokta ile işaretledik
    Bu belgeden anlaşıldığına göre.Arifk ağın , babası Osman ..
    Bunu "Kır Osman " dede olarak biliyorduk.
    Ancak onun babasını bilmiyorduk.
    "Kır Osman" oalarak bildiğimiz "Osman"dedemizin baba isminin " Hüseyin" olduğunu  bu belgeden öğrenmiş olduk.
    Ayrıca, daha düne kadar bölge insanın "Hüseyenova "dedikleri Alaca'nın resmi adının da mahkeme kaydında görüldüğü gibi Hüseyin Abat(hüseyen ova) olduğu görülüyor.

    ŞEKER PINARI ve ...


    Şeker Pınarı

    Şeker Pınarı, civarı Bekir Kağ’ın..
    Tacıkırık..
    Gıdış..
    Ve Hanim’in dedeleri de Bekir Kağ.
    Köyün zenginlerinden...
    Köyün camisini Bekir Kağ, yaptırmış.
    Bekir kağın Kayalıboğaz’da ( Boğazkale-Yozgat arası) değirmeni varmış.
    O değirmen den getirdiği taşı; Şeker Pınarı civarındaki kuyuya kapak yaptırmış.
    Hanim dermiş ki; “ Beni götürün, kuyunun üstüne konan değirmen taşını göstereyim.
    Ancak kendisi çok yaşlandığı için gelememiş. Sırtına alıp da kimse değirmen taşını ve altındaki kuyunun yerini göstermesi için getirmemiş.
    Şimdi bizdeki Şeker pınarı civarı onların. Yani;Bekir Kağ'ların Kıdış, Tacıkırık ve Hanim (Hassülüğün Haydar'ın kaynanası)baba tarafından ve Guburun Süleyman ana tarafından mirasçıları..
    Bekir Kağ’ın oğlu Delimolla'nın üç kızı var.
    Hanım:Necip dayının da hanımı.
    Diğer kızı ise Gubur’un karısı Kuytuluk.
    Bir başkası ise Emirlerdeki Halil Kağın anası..
    Tarlayı, onlar satıyor.
    Ancak (Sadık ve Sahih kardeşler)babamlar, köy camisi yayındaki yerden çıkarak burayı alıp, bahça yaparak, ekip biçerek şenlendirince köylü kıskanmaya başlıyor.
    Kimileri hasedinden çatılıyor.
    İş güç yok.Köy odalarında gevezelik yaparak gün geçirinler, kumpası kuruyor.
    Biz yapamadık onlar niye yaptı.Bizimm yok onlarında olsanı diyenler..Haset, son safhada.
    Muhtarlık seçimlerinde, “Bize oy verin, Codarlar'ı oradan çıkaralım “ diye vaat ediyorlar.
    Ve bu vaatle Cin Hacı muhtar oluyor.
    Menderes’in çıkardığı Mera kanununa dayanarak “ Kaymakamlıktan idari karar” aldırarak, babamların satın alarak ektiği arazinin büyük bölümünü men ettiriyor. Ve babamlar mahkemeye veriyor.
    Mahkemede eski sahipleri şahitlik etmiyor, edenlerde ektikleri az bir yeri gösteriyor. Mahkeme ise yinede mevcut yer için karar veriyor.
    Arif Yazıcı (Köreybin Arif)diyor ki:
    Bu konuda köylü haksızdı. Babangil haklı idi.
    Nurettin Muhtar idi.
    İstense idi tümünü alırlardı.
    Cinhacı’da, köylü de haksızdı.
    Çünkü eskiden ekilip biçilirmiş. Sonradan hissedarlar çoğu yeri bırakmış.
    Hissadarlar, yanlış yaptılar.Adamlara sattılar. Parayı alıp yediler.Ama arkasında durmadılar. Mera diye ortaya çıktılar.Oysa Bekirkağ zammında ekiliyormuş.
    Daha sonra da mirasçıları her yeri ekmeseler de bazı yerleri ekip biçiyorlardı.
    -Körmemedin babası- Zırıl bekliyor, ortaklar bölüşüyordu.
    Sizinkiler alıp şenlendirince köylünün gözüne büyüdü.Mirascılar da gelip şahitlik etmediler
    .”
    Amcam Salih’de diyor ki:
    Biz tarlayı Tacıkırık..
    Kıdış..
    Hanimin hisseni Necip dayıdan ve Kuytuluğ’un hisseni de Guburun Süleyman’dan aldık.
    Kıdış, (Mustafa Çapraz), bize önce tarladaki hissesini sattı.Sonra oğlu Garip askerde idi. Ona para göndermek için Hasan Hüseyin’in evin önündeki düzlüğü 50 liraya bize sattı. Oğluna asker harçlığı gönderdi. Ancak gelip şahitlik etmedi..
    Dayım Necip, urganı tutarak Ağkayaya kadar oradaki yolu geçecek şekilde ölçtü.Karşılığında Belen tarlayı aldı. Ancak Necip Dayım da gelip şahitlik etmedi.
    Sonra Seyit dayım, ev yaptırırken Belen tarlayı geri sattılar biz aldık. Efe evi, konağı yaptı.. Tarlamızı tekrar para ile geri aldık.
    En son olarak Tacıkırık, şimdiki evlerin yeri olan harman yerini bize sattı.
    Hanim’in harmandaki hisseni, daha sonra dünürüm olacak olan Sultan bize vermedi, Mehmet kağ’a sattı.
    O’nu Efe Mehmet ve değerleri takip etti.
    Böylece yola çakışımız bir ölçüde tıkandı.
    (Hidayet emim de der ki.. Körülü emmim çok milliyetçi idi. Diğerleri harmanı Mehmet kağa satınca onun harmanı da almak istedi. Körülü emmim  Hidayete  yüklenmiş iyi bir karaçav  kağnısı geçecek şekilde yol verirsen sataraım yoksa satmam dedi.Ve öylede oldu..Mıncığın harmanı ile körülünün aradan yol verdiler. Mıncık, derabağa sattı.Körülü de Mehmet kağa)

    İlk geldiğimizde tek komşumuz olan Emmehasan’ın İsmail’in evi ile aramıza Mehmet kağlar ev ve bahçe yapmış oldu.
    Derebağ’ın ev yaptığı yer zaten kendi harmanı idi.. Şimdi arada Gıdış’ın harman boş duruyor.. Bu dava tam yedi yıl sürer..Bu günkü sonuca, Sadık ve Salih kardeşler bir destansı mücadele sonucu gelirler..


    Ve yeni baştan "BOŞA ÇAMUR ÇİĞNEMEK"
    Aradan yıllar geçer
    Yine birilerinin hasetlği tutar.
    Benim doğduğu ev yerini bile çok görürler, aradan 60 yıl geçsede hazmedemezler.. "Mera "diye şikayet ederler.
    Hasetçiler yine iş başındadaır.
    Bir ibret vesi kası olrak buraya alıyoruz.
    ATMA, RECEP!





















    MECBUR ETTİLER... 
    **** **** **** ***** *******

    ALACA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
    ŞİKAYETÇİ:
    Necati Çavdar NK No:391 51074 820
    Samsun 19 Mayıs Caddesi 263. sokak No:11/24 Eryaman –Ankara
    KONU:
    Yalan beyanlarla kamu kurumlarını yanıltmak, kişileri uzun süre soruşturma tehdidi altında bırakmak, çok sayıda soruşturma olduğu kanaatini uyandırmaya çalışmak, unvanını ve temsil ettiği tüzel kişiliği baskı aracı yapmak suretiyle, görevi kötüye kullanan Küçük Hırka Köyü Muhtarı Recep Danlı ( 32773282470) ve bu yönde beyanları delil sayarak Yanlı kararlar vermek suretiyle yürürlükteki yasalara ve hukuk kurallarına aykırı işlem tesis eden diğer kamu görevlileri hakkında gerekli işlemin yapılması.
    OLAYLAR:
    1. Küçük Hırka Köyünde, köy içinde(eski ismi ile köhne ev mevkiinde) kadimden buyana ekişlip biçilmektedir. Bilinen en eski sahibi Bekir Kağ tarafından da 250-300 yıl öncesi işlendiği bilinmektedir. Bekir Kağ’dan çocuklarına ve torunlarına intikal eden arazi , 1950 başlarına kadar Bekir Kağ’a muris dört ayrı ailenin ortaklaşa ekip biçtiği, bu tarihte HAK sahipleri aileleri temsilen Süleyman Aykaç, Mehmet Kaya , Bekir ve Mustafa Çapraz’ın müştereken dönemin Muhtarı Nurettin Arslan’ın düzenleyip onayladığı senetle değeri karşılığında dedem Mehmet Çavdar’a satılmıştır. Tarlayı alan dedem, buraya ev, ahır, samanlık,yunaklık ve tandır ve misafir odasından oluşan kompleks binalar inşa ederek, tarla içindeki Şeker Pınarı denen çeşme altında kalan yeri meyve – sebze bahçesi yapmış kalan yerleri ise kesintisiz ve HER YIL OLMAK KAYDI İLE onlarca yıl ekip biçmiştir.
    Mülkiyet değişimi sonrası; dedem, babam tarafından KESİNTİSİZ VE ÇEKİŞMESİZ İŞLENEN TARAIM ARAZİSİ, BABAMIN VEFATI SONRASINDA DA MİRASÇILAR ADINA TARAFIMDAN EKİLİP BİÇİLMEKTEDİR.
    Kadimden beri ekilip biçilen bu tarlanın kullanım hakkı satış senedi ve zilliyet yolu ile Mehmet Çavdar oğulları tarafından kullanılmakta burada en azından 60 yıldır evleri, ahırları ve harmanları, Şeker Pınarı adındaki su kaynakları ve dikili bahçeleri ile tarla bir bütün olarak işlenmektedir.
    1983 yılı kadastro çalışmasında her nedense 1960 sonlarında yapılan ev ve bahçe ayrılarak harmanlarımız, 1950 başlarında yaptığımız ve halan tarla olarak kullandığımız yer dahil tüm tarla kayıt dışı tutulmuş.
    Buna rağmen çekişmesiz olarak tarlamızı bir bütün olarak ekip biçmekteyiz. Bir bütün olarak dededen toruna intikal eden, aralıksız ve çekişmesiz olarak zilliyetimizdeki “TARLA, BAHÇE VE HARMAN YERİ”;
    Köyümüzde kadastro çalışmaları yapıldığı zamanda şimdide aynı konumda olup, kadastro çalışmaları sırasında her nedense ayrı parsel yapılarak1. pafta 2046 nolu parsel şeklinde sadece ev ve bahçenin babam Sadık Çavdar adına zilliyetine tescili yapılarak harman, eski ev yerimiz ve kadimden beri çekişmesiz ve kesintisiz Tarım arazisi olan tarlamızın farklı parseller şeklinde tescilinin yapılmadığını tarlanın bir kısmının (2217 parsel) mera olarak tespit yapıldığını yeni öğrenmiş bulunuyoruz.
    Kadaostro çalışmaları sırasında mera ve taşlık arazi olarak yapılan tespitlerin – köyümüzde başka örnekleri olduğu gibi - HAYALİ ya da Kadastro tespiti sırasında mahalli bilirkişilerin yanlış beyanda bulunarak araziyi KASITLI olarak yanlış tespit yaptırdığı bir gerçektir. Kadimden beri ekilip dikilen arazi ben beni bidim bieleli her yıl hiç aralık verilmeden ekilip dikilmek suretiyle işlenir.
    Bahse konu tarla kadimden beri işlenmekte ve kadastro çalışması öncesi, kadastro çalışması sırasında da işlenmiş, sonrasında da ARALIKSIZ VE ÇEKİŞMESİZ olarak işlenmeye devam edilmiştir.
    2-Küçük Hırka Köyü Muhtarı Recep Danlı;
    Kadimden beri işlenen ve 1950 başlarında kadastro çalışmalarının yapıldığı ve o günden buyana 25 yıl olmak üzere 60 yıldır davasız,ÇEKİŞMESİZ ve ARALIKSIZ iyi niyetle MALİK SIFATIYLA zilyetliğimizin bulunduğu tarla -ve 1955 ‘de doğduğum ve uzun süre yaşadığım evin yeri dahil bahçemiz için- “mera” gerekçesiyle şikayette bulunarak babamın vefatıyla adımıza ekim-dikim işlerini yürüten ağbim Ramazan Çavdar hakkında işlem yaptırmıştır. Bölgenin zilliyetlik başlangıcı ve sürdürülüş biçimi ile HİÇ BİR ŞÜPHEYE YER BIRAKMAYACAK ŞEKİLDE mera olmayıp ev yeri, bahçe,avlu, harman ve tarladan oluşan bir bütün olarak çekişmesiz ve aralıksız olarak dededen toruna ZİLLİYETİMİZDE İŞLENDİĞİNİ, -ancak her nedense kadastro çalışmaları sırasında köyümüzde ve ilçede çokça görüldüğü şekilde Zilliyetleri adına tescilinin yapılmadığını da - Hudutları belli olan tarlanın hiç bira zaman ve dönemde köy merası olarak kullanılmadığını,
    Başta Muhtar Recep Danlı’nın annesi Hüsne Danlı ve eşi, kardeşleri dahil en yakınları ile şu an görev yapan ihtiyar heyeti üyeleri olmak tüm köy muhtarları, köyde görev yapmış öğretmen ve imam-hatip, ebe gibi gibi kamu görevlileri dahil köyde ve çevre köylerde aklı selim her birey tarafından bilinir.
    Buna rağmen Muhtar Recep Danlı, muhtarlık döneminin 4 yılında suskun kalıp görev süresinin son yılında mera kanunu bahane ederek baskı kurmak gayesiyle ve siyasi çıkar umarak şikayette bunmuştur.
    Aşağıda ekte sunulan fotoğraflar bu gerçeği ortaya koyduğu gibi, teknoloji kullanılarak masa başında bilgisayardan google eard programı ile köyün durumuna ya da www.khirka.blogspot.com adresine girilse gerçekler tüm çıplaklığı ile öğrenilir, insanların maddi ve manevi kayıplara uğraması söz konunu edilemezdi.
    3- Küçük Hırka Köyü Muhtarı Recep Danlı ve işlem yapan kamu görevlileri;
    Köyde ve çevremizde çok sayıda soruşturma olduğu kanaatini uyandırmaya çalışmak ve bizleri uzun süre soruşturma tehdidi altında bırakmak, yanlı rapor düzenlemek, düzenletmek suretiyle görevlerini kötüye kullanarak baskı kurmaya yönelik olarak 3091 Sayılı Zilyetliğin Korunmasına ait yasa hükümleri yanlış uygulanmış/yanlış uygulatılarak ve mera istismarı yapılarak kararlar oluşturmuşlardır.
    Yürürlükteki yasalara ve hukuk kurallarına aykırı işlem tesis eden ve bunu uygulayan Muhtar ve diğer kamu görevlileri Hukuki HATALAR yaparak İdari HİZMET KUSURU işlemiştir. Muhtar Recep Danlı, görevini bilerek KÖTÜYE KULLANMAKLA kalmamış, köye gelip giden memurları kendi aracıyla taşıyarak ve bedelini ağbeyim Ramazan Çavdar’dan alarak "haksız kazanç sağlamış olmaktır".
    Yasa gayet açık. Zilliyetliğin korunması. Burada kadimden beri kullanılan, zilliyet edilen yer muhtar tarafından yanlış beyanlarla idare yanıltılarak aleyhimize karar çıkartılmıştır.
    Soruşturma memurları soruşturma öncesinde ve soruşturma sırasında Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkındaki 3091 Sayılı Kanun'un Uygulama Şekli ve Esaslarına Dair Yönetmelik hükümlerine göre hareket etmemiş, şahitleri dinlememiş, konunun medeni kanun kapsamında Zilliyetliğe konu olduğunu dikkate almamıştır. İlgili memurlar,karşı tarafı dinlemeden veya sunduğu delilleri göz ardı ederekten, hukuk dışı bir karar vermiş durumdadır.
    25.8.2008 pazartesi günü, köye gelerek yapılan keşif icrasında olduğu gibi;Başta Yazıişleri müdürü olmak üzere güya soruşturmak adına köye gelip gittiklerinde harman yerine park eden arabadan inip tarlayı görme zahmetinde bulunmayan diğer görevliler, ise harcırah alarak kazanç elde etme vasıtası yapmışlardır.
    Satın alma ile devam eden Zilliyetlik, imar ve ihya ile ortaya çıkan bir durum söz konusu olan tarlamız, ne bu gün ne dün ne de bilinen zaman dilimlerinin hiçbir devresinde “tüzel kişiliğine ait veya öteden beri köylünün ortak kullanımına terk edilmiş” alan olmadığı halde taşınmaz mal zilyetliği dikkate alınmadan olayı "kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olma ve kişilere haksız bir kazanç sağlama" vasıtası yapmışlardır. 3091 sayılı yasa, adı üzerinde zilyetliği korur. 3091 sayılı Yasa ile gerçek veya tüzel kişilerin zilyed bulunduğu taşınmaz mallarla, devlete ait veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahipsiz yerlere veya menfaati umuma ait olan taşınmaz mallara tecavüz ve müdahalelerin idari makamlar tarafından önlenmek suretiyle kamu düzeninin sağlanmasının amaçlandığı, 3091 sayılı Yasanın Uygulama Şekli ve Esaslarına Dair Yönetmeliğin 11. maddesinde, "tecavüz"ün, taşınmaz malı zorla veya zilyedinden habersiz olarak işgal etmek veya ele geçirmek veya taşınmazın aynında değişiklikler meydana getirmek; "müdahale"nin de, zilyedin taşınmaz mal üzerindeki mutlak hakimiyetini kısmen veya tamamen ihlal etmek biçiminde tanımlanmadığı, bu şartlardan herhangi birinin varlığı halinde, ilgili makamca tecavüz veya müdahalenin önleneceği ve zilyedin haklarının korunacağının açık olduğu, KADİMDEN BERİ EKİLİP –DİKİLEN ve şimdiye kadar her hangi bir ÇEKİME VE ŞİKAYET OLMAYAN tarlamızda bu durumlar söz konusu olmadığı halde olay incelenmeden ve arazinin hali hazır durumu bile dikkate alınmadan ve aşağıda belirtilen yönetmenlideki usul takip edilmeden karar oluşturulmuştur.
    İlgili yönetmenlik,
    “Madde 28 - Soruşturma memuru, taşımaz malın bulunduğu yerde sırasıyla önce şikayetçinin, sonra mütecaviz olduğu iddia edilen kişi veya kişilerin, daha sonra tarafların tanıklarının ve gerek gördüğünde doğrudan seçeceği bilirkişiler ile ilgisine göre Hazine, özel idare ve belediye temsilcilerinin, köy veya mahalle muhtarı ve ihtiyar kurulu üyelerinin ifadesini alarak:
    a) Taşınmaz malın niteliği ve bütün sınırlarını,
    b) Taşınmaz malı fiilen tasarruf eden zilyedin kim veya kimler olduğunu, ne zamandan beri ve ne suretle zilyet olduğunu,
    c) Mütecavizin kim veya kimler olduğunu,
    d) Taşınmaz mala mütecaviz veya mütecavizler tarafından ne şekilde ve ne zaman tecavüz veya müdahale edildiğini,
    e) Tecavüz veya müdahalenin bu taşınmazın hangi kısmına veya miktarına yapıldığına,
    f) Başvuru sahibinin bu tecavüzü veya müdahaleyi hangi tarihte öğrendiğini, tespit eder.
    Bu amaçla taraflarca gösterilen tapu ve her türlü belgeleri inceler, araziye uygunluğunu araştırır.”
    ” Tanık ve bilirkişi ifadelerinin alınmasında usul
    Madde 30 - Tanıkların ve bilirkişilerin ifadeleri tek tek alınır. İfadeler alınırken hazır bulunan diğer tanıkları ve bilirkişiler tanığın söylediklerini duyamıyacak şekilde uzaklaştırılır. İfade alınmasına başlamadan önce tanıklara tarafları tanıyıp tanımadıkları ve anlaşmazlık konusu hakkında bilgileri olup olmadığı sorularak gerekli açıklamalarda bulunulur. Soruşturmanın amacının zilyedi belirlemek olduğu, mülkiyet anlaşmazlıklarının bu soruşturmanın kapsamı zilyedi belirlemek olduğu, mülkiyet anlaşmazlıklarının bu soruşturmanın kapsamı dışında kaldığı anlatılır.
    Tanık ifadeleri ile bilirkişilerin görüşleri Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri dairesinde yeminli olarak, başvuru sahibinin ve mütecavizin ifadeleri yeminsiz olarak alınır.
    Tanıklar ayrı ayrı ve tanıklıktan önce yemin ederler. Yemin: "Bir şey saklamaksızın ve bir şey katmaksızın kimseden korkmayarak, bir tesire kapılmayarak bildiğimi namusum ve vicdanım üzerine dosdoğru söyleyeceğime yemin ederim" şeklinde olur.
    Bilirkişiler görüşlerini söylemeden veya raporunu vermeden önce; "Tarafsız ve tamamen ilim ve fenne uygun olarak görüşünü açıklamayacağına vicdanı üzerine" yemin eder. Sonradan tanık dinlenemeyeceği
    .- Soruşturma evrakı ile fezlekenin yetkili makama verilmesi
    Madde 33 - Soruşturma memuru, soruşturma bittikten sonra soruşturma evrakındaki bilgiler ve şikayetçi mütecaviz ve tanık ifadelerinin, bilirkişilerin görüşlerinin özetlerinin bulunacağı bir fezleke düzenler. Fezlekede bu ifade ve görüşleri ve diğer delilleri değerlendirerek durumun tartışmasını yapar ve verilecek karara esas olacak görüşünü belirterek fezlekeyi soruşturma evrakı ile birlikte en kısa zamanda valilik veya kaymakamlığa verir.
    Madde 35 - Karar vermeye yetkili makam, soruşturma evrakı üzerinde en kısa zamanda gerekli incelemeyi yapar. Eksiklikler var ise evrakı soruşturma memuruna vererek tamamlattırır. Dosyadaki bilgilere göre tecavüz veya müdahalenin önlenmesine veya talebin reddine karar verir.
    Kararlarda, taşınmaz mal üzerinde üstün sayılabilecek bir hakkı olduğunu iddia edenlerin yargı yoluna başvurması gerektiği belirtilir.
    Talebin reddine ilişkin kararlarda soruşturma giderlerinin şikayetçinin üzerinde kalacağı, tecavüzün önlenmesine ilişkin kararlarda ise soruşturma ve infaz giderlerinin mütecavizden icra yolu ile tahsil edilerek şikayetçiye ödeneceği belirtilir.
    Kararların onbeş gün içinde verilmesi
    Madde 36 - Başvuru tarihinden itibaren soruşturmanın en kısa zamanda yapılarak kararın 15 gün içerisinde verilmesi zorunludur. Çeşitli nedenlerle bu süre içerisinde karar verilememesi halinde durum sebepleriyle birlikte Kaymakamlıklarca Valiliklere, Valiliklerce de İçişleri Bakanlığına bildirilir.”
    Şeklinde düzenlendiği halde KAYMAKAMLIK KARARARLARI OLUŞTURULURKEN BU YÖNETMENLİK HÜKÜMLERİNE GÖRE HAREKET EDİLMEMİŞTİR.
    Tanıklar dinlenmemiş ve gerekli araştırmalar yapılmamıştır. Ve ÖZELLİKLE 60 gün ve 1Yıllık sürelere uyulup uyulmadığını ve adli makamlara açılmış bir dava olup olmadığını incelenmemiştir.
    Bu kararla zilliyetlik korunmamış, aksi yönde hareket edilmiştir.
    Bu yasa ve yönetmenliğe aykırı oluşturulan karar sonucu maddi ve manevi kayıplara yol açılmıştır.
    Ve KADİMDEN BERİ İŞLENEN, 60 yıl önce mülk sahiplerinden dedemin alarak babama , ondanda bu günkü mirasçılara intikal eden taşınmazla ilgili MERA SÜRÜLÜYOR SUÇLAÖMMASIYLA oluşturulan işlem sonucu maddi kayıplar yanında gerek şahsi gerekse ailemizin itibari zedelenerek manevi zararlarımız olmuştur.
    Resmi kurumların gelip gitmesi, savcılık ve mahkemeler önüne çıkarılması;tarım ve hayvancılıkla uğraşarak üretimini yapan köyde kendi halinde yaşayan başta ağbeyim Ramazan Çavdar olmak üzere ailemizi huzursuz etmiş, etmektedir. SONUÇ:
    Küçük Hırka Köyü Muhtarı kimliği arkasına sığınarak, ihtiyar heyeti üyelerine bile haber vermeden anası, eşi ve en yakınları dahil tüm köylünün, köyle bağı olanların bildiği gerçeklere aykırı olarak;
    Yalan bayanda bulunarak ve görevini kötüye kullanan Recep Danlı, Yasalara ve ilgili yönetmenliğe aykırı işlem yapan, karar oluşturan diğer kamu görevlileri hakkında eylemlerine uyan işlemin yapılmasını arz ederim.16 .12.2008
    Necati Çavdar
    ŞAHİTLER:
    Recep Danlı’nın annesi Hüsniye Danlı ve eşi
    EKLER ( cd içinde )
    1- İDARİ İŞLEM
    2- TARLANIN 1979,1980 ,1990 VE 2008 DEKİ DURUMLARINI
    GÖSTEREN FOTOĞRAFLAR







    Ben 1955'de tam burada olan evde doğmuşum
    Evin yeri ve avlu sonradan tarla oldu.Yan taraf beb beni bileli tarla. İracap nerden bilecek mazisini?
    Çünkü yaşı yetmez.Ancak dolduruşa geldiği kesin.

    1979 DA KÖY VE DAVA KONUSU TARLA(En sondaki yanındaki bahçeli evin yanındaki ve tarla)
















    1979 da büyük harman yerinde harman işlenmesi (polaraid makina ile çekilen resim)
    Seyit Çavdar
    Sait ağbi( Said Danlı)
    Necati Çavdar
    Hidayet Emmi (Hidayet Çavdar)
    Nazife (Ayşa Kaya)









    1979 da çekilen fotoğrafta anşagarı çeşmesi yakınında eski mezardan köy ve tarlanın görünümü
     (Mezarın ardından sap getirirken traktör üstünde Anşaağrının başında çekmiştim)





    1980de harman yerimiz ve yandaki tarla 1979 da tarla ve köyün genel görünümü
    1980 başlarında köyde evimiz,
    bahçemiz, hasat yapılan harman ve tarlanın görünümü





    1980 başlarında küçük harmandan köy ve hasat yapılan tarlanın o bölgedeki görünümü 1990lar başında köyde ev, bahçe, harman ve tarlanın alıçlardan görünümü 1997 de küçük haraman ve tarlanın bir kısmından görüntü 2006 da çekilen resimde dava konusu tarlanın bir kısmı (harmandan karataşa doğru) 2006 da tarla içinde şeker pınarında isviçreli misafirlerle İsviçreli misafirler, tarla içinde Şeker pınarındalar











    2006 da
    şeker pınarından harmana doğru tarlanın konumu8isviçreli misafirler geldiğinde çekildi) Şeker pınarından ağ kayaya doğru tarlanın amcamla sınırını görünümü(2006 da isviçreli misafirlerle şeker pınarında çekildi)

    Küçük harmandan tarlanın Güllüöze bakan sınırı(2006)
























































    CODDUNUN  PINAR


    "Ölmüş ananın vasiyeti .
    Sağ babanın hasiyeti"

    Dedemin (hacı Mehmet Çavdar'ın) pınar..
    Namı diğer; Codunun Pınar..
    Rahmetli dedem  Arif Kağın Mehmet Çavuş, yıllar önce orman içindeki yere bu pınarı  yaptırır.
    Kışın  çok yazın az akar.
    Oradan geçenlere ve hayvanlara  can olur.
    Fakat, yıllar içinde  sel sularından başındaki avgun zarar görür.Zaman zaman  suyu  avgundan sapar..
    Babamlar gidip yaparlar. Fakat yine de zaman zaman suyu sapar.
    Rahmetli babam, yeniden daha  düzgün yaptırmak ister.
    Fakat, O zaman Muhtar olan İrecep, oraya da el atar.
    O sırada Fransa'da çalışarak biraz imkan sahibi olan   mavilinin Halilin Aziz (Kıran) Hayatım'ın (Mustafa Ambar) köye yaptırdığı konağı alır.
    Birde anası adaıa hayır yapmak ister.
    Muhtar İrecep de halası oğlu Aziz'e Dedemin pınarı (Codunun Pınar'ı) teklif eder..
    Aziz, "olur" der..
    Fakat.. Babam Sadık Çavdar; " Ben yenileyeceğim.. Acele etmeyin..Biraz başkası üstünde  param var. Onu alınca   babamın pınarını, onartıp  yapacağım.."der ama.
    Kim dinler..
    Eline geçirdiği Muhtar mührü ile Nalcının oğlu İrecep ( Recep Danlı ) kendini Devlet sanır ya..
    Halamın oğlu Aziz yapacak der..
    Alaca'da özel kalem müdürü Hayati vardır..Onunla  güya tanışırlar..Aziz'de Fransa'dan  gelmiştir..
    Bir karton cigara işi bitirir.
    Hayati, "kaymakamlık kararı..Git sen yap.."der Aziz ve Muhtar İreceb'e..
    Dururlar mı artık "devlet " (hayati  efendi) arkalarında..
    Babama baskı yapmaya başlarlar.
    Babam aradı."Babamın pınarını, şimdiye kadar olduğu gibi ben yapacağım .Gitsin başka yere ne yapacaklarsa yapsınlar. ben varken onların işi ne.. Param var ama şimdi elimde değil Gelince başlayacağım" diye durumu söyledi. 
    hele sakin ol.. dedik..
    Durumu İrecebe dostça anlattık.
    İrecep, "kaymakamlık kararı" diyor başka şey söylemiyor.
    "Koçum..Orası bir vakıf. Dedem yaptırıp, milletin hizmetine bırakmış. işin banisi varken vakfedenin çocukları sahip çıkarken senin yaptığın olmaz.Köylüyü bir birine düşürtmek..Kaymakamlık bu konuda  taraf olmaz. Sen nasıl aksetirdi isen öyle yapmışlardır.Bi yanlış  var. Babamı üzmeyin" dedik.
    Dinleyen kim..
    Aziz'e de "Kardeşim..Hayır yapmak çok güzel. Fakat başka yer ve iş mi yok..Git boş bir yer bul.. Oraya ne yapacaksan yap..Yukarda geniş alan , aşağıda yer var..Oralara  yap.İstersen orman içine hela yap..Çeşme yap.Okula bir şey yap.Camiye yep.Yol boyu ağaç dik..Fakat dedemin çeşmesine dokunma"
    Aziz, bey "Anamın vasiyeti var :Oraya yapacağım" demez mi?
    Bende kızdım ve dedim ki;
    "Senin ölmüş ananın vasiyeti varda ..Benim sağ babamın hiç mi hasiyeti yok" dedim.
    Laftan anlamıyorlar.
    Kaymakamı aradım
    Kemal bey, Alaca kaymakamı..
    Telefon açıp..
    Durumu, izah etim..
    90na yakın yaşı ve kalp hastası babamın çok üzüldüğünü anlatarak Hayatinin çevirdiği fırıldağı söyledim..
    "O iş kolay..
    "Hacı Amca, üzülmesin.Halledilmeyecek mesele değil, bana gelsin.... Bi çayımı içsin.Hem de kalp hastalığı ile ilgili bir yakınımın uyguladığı bitkisel ilacı tarif edeyim"dedi.
    Sağ olsun..İşi halletmiş. Hayatinin galiba ipini çekti, muhtara da "başka yere git yaptır"dedi ki..
    Sıkıntı yok oldu.
    Daha sonrada ( o yıl içinde ) babam  o günün parasıyla 400 lira harcayarak kepçe ile  pınarın başını açtırdı..ve bu çeşmeyi yeniledi. Ancak İrecebin yüzünden acele yaptık, iyi olmadı.İçime sinmedi. Dokunmasalardı daha geniş zamanda  daha güzel yaptırırdım "dedi..
    Bu kuruk acısıyla mıdır bilemem..
    Arkasına taktığı  güya Eniştemiz (emmimin damadı ve tarlayı bizimkilere satan Sultan bacının da oğlu) Satılmış (Ceylan)dan da aldığı destekle..Babam vefat eder etmez. 60 yıldır ekilip biçilen tarlayı MERA diye şikayet etti.
    Hayati efendi ye yeni bir iş çıktı..
    O gün bu gün uğraşır.. Uğraştırır..
    En son köye ve tarlaya  KEŞİF adıyla   Ocak 2014 de gelmiş..
    Olayı bildiği, gözüyle gördüğü halde vicdanı mühürleyip, MERA deyip gitmiş. Ondan  tam yarım saat sonra(sanki tesadüf?)  Ceza Hakimi derhal köye ve tarlaya kadem basmış..
    O vicdanı elden bırakmayarak ağbime "Tarla olmaya tarla..Kadostro sırasında bi yanlışlık yapılarak  bir kısmı Mera yazılmış.. Ben tarla diye caza vermesem, meslekten olurum..Sen tescil davası aç.Ya da mera komisyonu iste.."diye yol yordam göstermiş..
    Ama diğer hasetçiler,  güya vazife yapıyoruz diye keyifle, yanlışlıklarına kanuni kılıf üretmişler..
    Köyde 150 tane tarla bu şekilde kadaotroda kasten yada bilmeden  HAZİNE yada MERA yazılmış..Hatta amcamın kide öyle..Onlar o gün bu gün ekilir- biçilir.Kimsede ses yok.. Uygulama herkese olsa neyse..Şeriatın kestiği parmak acımaz..Millete ne olacaksa bize de o olur  deriz.
    Hatta, tarla uzaklarda..Olsa bi tarla eksik olsun da deriz.
    Fakat değer olarak yapılan masrafı çekilen çileyi karşılamayacak olan yerin Manevi  değeri var..
    Orada yaşanılan hatıralar var..Evin dibinde olması da çabası..
    60 yıldır çekilen ne çilelermiş.?
    Ne bitmek haset ve  kin
    Dedem- Ebem..
    Babam-amcam.
    Anam - nenem ve diğer büyükler..
    Şimdide ağbim Ramazan Çavdar, özelinde biz.. çekiyoruz/çektiriliyoruz..
    Ne aklı yeten biri..
    Ne hacısı ne hocası.
    ne kocası, ne genci yapmayın..
    Burası yıllar yılı tarla.
    Kadostro sırasında  yanlış yapıldı diye o yanlışa devam edilmez. 
    Bu köylü arasında fitnedir. Eline güç geçti diye kötüye kullanılamaz. Ya herkesi dava et .Yada vaz geç..
    Bir birimizin yüzüne nasıl bakarız /bakacaksınız demiyor/diyemiyor..
    Kıs kıs seyr ediyor..
    Muhtar olacak kişilerde  yılardır başarılamayanı, Codarların tarlayı ellerinden aldık diye hava atacaklar.
    Bir tarafta elin arı
    Diğer tarafta devleti, kendi arzu ve fitnelerine uygun  kullananların zulmü..
    Allah kerimdir..
    Elbet zalim zulmü ile abat olmaz.
    (21.02.2014 Cuma)



    D






















































    /////////////////////////////////////////
    KAYMAKAM ZULMÜ …

    Değerli ilgili ..

    Bilindiği gibi ülkemizde kadastro yeni yeni geçti- geçiyor.
    Fakat yüz yıllarca ekilip - dikilen araziler, kadastro çalışmaları sırasında;
    1- Kadastroyu yapan memurun "rüşvet beklentisi" yerine getirilmediği yada karşılanamadığı için..
     2- Köylerde kurulan komisyonların, arazi sahibine olan kini- husumeti ya da hasedi nedeniyle gerçeğe uygun kadastrosu yapılmamıştır.
     Bu uygulama sonucu;
    Arazi sahiplerinin bilgi eksikliği,
     Parasızlık,
     Uğraşmaya vakit bulamamaları
    İtiraz yollarını bilmemeleri
     İtiraz edildiği halde üst komisyonların - kadastro çalışması yapan ve mağduriyete bilerek- bilmeyerek sebep olan sözde uzmanın etkisiyle - zamanında karar vermediği için araziler, gerçeğin dışında tapuya geçmiş oldu.
     Daha sonraki mirasçılar olayın farkına vardıklarında işi işten geçmiş, kayıtlar çoktan kesinleşmiş duruma gelmiştir.

    KASTEN, KAST EDİLİYOR

    Dededen - babaya yıllarca ekilip biçilen araziler bu yanlışlıklar dolayısıyla kıyısından köşesinden ya hazine üzerine ya da meraya kaydedilmiş durumdalar.
    Kişinin 15 dönüm arîsizi var.
     Bunun 5 dönümünü kişiye , 5 dönümünü Hazineye kalan 5 dönümde "mera" olarak kayda geçirilmiş..
    Bakıyorsun tarlanın yanında ne mera var.
     Ne otlak.
    Hatta tarlanın tam ortası kasten "mera "yapılmış. Elbette "köylünün " hayvan otlatacağı mera olmalı.
     Ve meralar büyük çapta olmalı.
    Ancak bu gün kasten yapılan yanılışlıktan dolayı bir avuç tarla, bahçe bir köşesi "mera" yazılmış..

     Şimdi ise, Oldu ki seçimlerde karşı karşıya geldiniz.. ya da oy verme ihtimaliniz yok.
     Mühürü eline geçiren muhtar;
     Dededen - babaya yıllarca ekilip biçilen araziler için Kaymakamın kapısını çalıyor.

     Elinde bilgisayar vs gibi teknik donanımı olan kaymakam ( daha doğrusu  kaymakamlar değişse de hep yerini koruyan Yazıişleri Müdürü) hiç araştırmadan yazısını yazıyor.
    İlçelerde "harcırah" için kapı gözleyen memurlar koşuyor köye..
    Eee tapuda küçük bir bölüm, "mera "kaydedilmiş.
    Kaymakam, "zilliyete" vs bakmadan derhal " meni- müdahale" kararı verip, kişileri savcılığa gönderiyor.
    1-                    (Çok acil ve  tehdit-tehlikeyi bertaraf etmek üzere tanınan  özel  yetki dolayısıyla ) Kaymakam'ın bu kararı "yargı denetimi" dışı olduğundan durdurulma imkânı yok.
     Böylece acil meseleler için kullanılması gereken ve padişah da olmayan yetki “Kaymakam kararı”  olarak uygulanarak zulme- hasede, kine dayanak yapılıyor.

    2 - Yıllarca dede- babadan kalan toprağını eken kişiler;  Köy içinde rezil ediliyor. Maddi ve manevi sıkıntıya giriyor. Boş yere ilçe- köy arasında koşturup duruyor. Üretimden uzaklaştırılıyor..
    Ve kaymakam eliyle zulum sürüp gidiyor..

    TARLA aynı, KARDEŞ  aynı , ZULÜM  farklı

     Ben Çorum - Alaca / küçük Hırrka Köyün'denim.
    Benim köyümde böyle durumda 150 adedi bulan tarla var.
    Şikâyet yoksa insanlar ekip biçmeye devam ediyor.
    Şikâyet varsa perişan ediliyor.
    Öyle ki aynı babanın çocukları aynı tarlayı ortadan bölüşüyor.
    Şikayet birsine yapılıp, Devlet peşine takılırken ..
    Diğer kardeş güzelce aynı durumda olan tarlasını ekip biçiyor.

    Biz dededen kalma, babadan bize intikal eden ve 300 yıldır bir bütün olarak  ekilip biçilen  tarla; 1983 de  kadostro  yapılırken  tam üçe bölünmüş..Bir kısmı babamın üzerine bir kısmı hazineye bir kısmı da ki   4-5 dönümü  "mera" kaydına alındığı için yıllarca çabalıyoruz...
    Bizim gibi kendi tarlası için özellikle zevk için devlet organlarını alet ederek "mağdur edilen " binlerce insan var. Arazisi boş yere yatırılan ve ceza davaları ile yıldırılan köylüler var.
    Aziz Başbakan;
    “Her parası olan hırsız mı” diye sorarak son hadiselere adeta isyan ediyor..
    Bunun için yüzlerce polis,
    Savcı
    Hakim yer değişdittirildi.
    Fakat;
    Bizler ise dede- baba tarlasını  ekip – biçti diye HIRSIZ duruma düşürülüyoruz.
    Köydeki, ilçede, ildeki bütün aynı durumda olanlar bir şey olsa “Devlettir, yapar..şeriatın  kestiği parmak acımaz “ denir.
    Ancak aynı köyde başkalarına, hemen yanımızda aynı tarladan bölünmüş emiminkine bile kimse bi şey demez iken babamın tarlası için işlem yapılarak, ağbim mahkeme kapılarında süründürülüyor ve cezalandırılıyor.
    Maddi manevi zararlarla adeta keyif yapılıyor..
    Ne şahitlere nede eski çekilen fotoğraflara nede  devletin çektiği hava fotoğrafına bakılıyor..Kadastro kaydına göre ceza basılıyor..
    Ailece bizleri mağdur edenler ise;
    Keyf ederek seyrediyor.
    Yetkililer aynı koltuk da duruyor..
    Kimi terfi edip gidiyor.
    Olan mazlumlara oluyor..
    Bir taraf da “dede- baba mülküne sahip olamamaya gülen elin arı..
    Diğer tarafta devlet organlarını istismar ederek üzerine sürüp,  gülenlerin zulmü..
    ………..

    İlgililer,
    Mera Komisyonlarını “adelet”içinde iş  yapacak şekilde çalıştırsalar, mesele kalmaz.
    Tescil davası açıyorsun..
    Üç kuruş etmeyen, tarla, bahçe için avaukat ilgilenmiyor.
    Kendin takibe kalksan köydeki işin icabı mahkemeyi takip etmemekten dava düşüyor.
    Şahit dinlemeyen, keşve gitmeyen,  sunduğun eski fotolara itibar etmeyen..hava fotoğrafı isteğini yerine getirmeyen hakim, o ilçede bekleme sırasını doldurmak üzere git gel yaparak davanın düşmesini sağlıyor.
    Resmi makam avukatı da zaten bunu bekliyor..
    Çark; zaman ve maddi olarak bunalan  vatandaşın aleyhine dönüyor

    …………

     "Mera" lar gerçek anlamına kavuşturulması için; Mera ile ilişiği olmayan ve büyüklüğü de  5 dönümü geçmeyen arazilerin "mera " vasfından çıkarılması gerek..
    Bunun için şahitler yanında mutlaka ve mutlaka geçmişe dönük belli peryotlar içinde çekilen hava  fotoğraflarına bakılması gerek..
    Böylece;
     Kıt kanat hala üretimde olan köylünün morali bozulmamış,
     Üretimden engel olunmamış,
    Kaymakamlar; boş işlerle uğraşmamış,
     Mahkemeler; yıllarca süren dava dosyaları ile boğulmaz…
    İlçelere gönderilen stajyer hakimler, savcılar "bilemedikleri" konuda sıkıntı çekmez ve araştırma inceleme yapmadan tayin dönemi sonuna konuyu sarkıtmaz ya da bilgi, vicdan , kanun yerine "mübaşirler" elinde oyuncak olup "kes - yapıştır" kararları ile insanları mağdur etmezler..
    Köylüyü "ek gelir" kapısı gören memur esnafı"nın ve de köydeki hasımların zulmünden köylü kurtarılmış olur.
    Böylece millet - devlet küslüğü giderilmiş olur..
    ….
    Konuyu;
    Bölge vekileri..Önde gelen siyaset esnafı..
    Parti teşkilatları biliyor.
    Ancak ne duyan var ne gören..
     Sözde muhalefetin ise başka işleri var..

    Aslolan adalettir..

    O anlı şanlı 
    Valiler;
    Gelip giden kaymakamlar,
     Hakimlerinin 
    Savcılarının başka işleri yok gibi, milletin üç kuruşluk tarlası peşindeler..
    İnanın yapılan masraf ve manevi sıkıntılar  bahse konu yer için  ürkütülen kurbağa değmiyor..
    Ancak
     “Devlet” sanan, -güç karşısında eğilmeyi erdem bilen- ZORBAlar

    Ellerine geçirdikleri Kamu imkânlarını “güç” biliyor.

    Kimi kanunların arkasına sığınarak
    Vicdanın ret etse de 
    Yanlışlarını kitabına uydurup,
    Köylüye zulüm yapılıyor..
    Zulüm elbet payıdar olmaz. Ama zalim yaptıkları ile anılır olur..
    ....
    Zira;
    Kenan Evren, Turgut  Özal, Süleyman  Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Necmetin Erbakan,Mustafa Bülent  Ecevit ve  Abdullah Gül devrinde çekişmesiz- nizasız barış içinde  ekilip- biçilen yer  bu dönemde MERA oldu.
    Onların devrinde de yapılmayan işler, bu dönem demi   mi akıllarına geldi..?
    Bunun bir ilgilisi yok mu?
    Hesabını soracak, mağduriyeti giderecek bir merci bulunmaz mı?


    Necati Çavdar
    39151074820
    Cavdar19@gmail.com

    Not:

    Resimlerden  "minareli olanı taa 1980 de yani kadastrodan önce çekilmiş..
    Ve bahse konu tarla, tam da minare arkasına gelen yer..

    Daha sonra çekilen resim ise  çoban olan.Yine aynı tarla ekilmiş görülüyor..

    Fakat, Kaymakam – mahkemeler vasıta edilerek, sanki yeni sürülmüş gibi  zilliyette olan arazi için  “mera “ diye köylüye zulmediyor..
    http://khirka.blogspot.com.tr/2007/06/eker-pinari.html

    NOT: 
    -Küçük Hırka'nın 1980 de çekilen resmi. Bu resim kimi hasetçilere çok şey anlatıyor olmalı..Tabi vicdanı kaybetmediler ise

    ////////////////////////


     
     
    http://www.yaylahaber.com/alaca/bir-koylunun-mera-isyani-h43382.html
    Bir köylünün 'mera' isyanı!
    …………………………………







    http://www.kenthaberim.com/haber1764/bir-kylnn-mera-isyan

    Alaca İlçesi'ne bağlı Küçükhırka Köyü'nden Necati Çavdar isimli bir vatandaş, yaptığı bir açıklama ile köylerde yıllardır yaşanan "mera" konusunda isyanını dile getirdi.


    Bu Haber 53 Defa Okundu ve 0 yorum eklendi.
    Eklenme Tarihi : 2014-02-06 14:34:24


    Alaca İlçesi'ne bağlı Küçükhırka Köyü'nden Necati Çavdar isimli bir vatandaş, yaptığı bir açıklama ile köylerde yıllardır yaşanan "mera" konusunda isyanını dile getirdi.
    Türkiye'de kadastroya yeni geçildiği dönemlerde, bir takım eksikliklerden dolayı arazilerin, gerçeğin dışında tapuya geçtiğini söyleyen Necati Çavdar, daha sonraki mirasçıların olayın farkına vardıklarında işi işten geçtiğini, kayıtların kesinleştiğini ve akabinde de Mera konusunda bir takım sıkıntıların baş gösterdiğini ifade etti.
    Köylerinde yıllarca ekilip-biçilen bir tarlanın kaymakamlık kararıyla ve mahkemeler vasıtasıyla mera olarak işaretlendiğini ileri süren Necati Çavdar, hem köylülerin mera konusunda yaşadıklarını anlattı, hem de meraların vasfının nasıl olması gerektiği noktasında düşüncelerini paylaştı.
    Necati Çavdar, köylülerin "Mera" konusundaki yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
    "Dededen-babaya yıllarca ekilip biçilen araziler bu yanlışlıklar dolayısıyla kıyısından köşesinden ya hazine üzerine ya da meraya kaydedilmiş durumdalar. 
    Kişinin 15 dönüm arazisi var.Bunun 5 dönümünü kişiye, 5 dönümünü Hazineye, kalan 5 dönümde "mera" olarak kayda geçirilmiş. Bakıyorsun tarlanın yanında ne mera var,ne otlak. 
    Hatta tarlanın tam ortası kasten "mera" yapılmış. Elbette köylünün hayvan otlatacağı mera olmalı. Hatta meralar büyük çapta olmalı. Ancak bu gün kasten yapılan yanlışlıktan dolayı bir avuç tarla, bahçe bir köşesi "mera" yazılmış.
    Şimdi ise, oldu ki seçimlerde karşı karşıya geldiniz, ya da oy verme ihtimaliniz yok.
    Mührü eline geçiren muhtar, Dededen - babaya yıllarca ekilip biçilen araziler için Kaymakamın kapısını çalıyor.
    Elinde çağın teknolojik donanımı olan kaymakam hiç araştırmadan yazısını yazıyor. 
    İlçelerde 'harcırah' için kapı gözleyen memurlar koşuyor köye.
    Eee tapuda küçük bir bölüm, 'mera' kaydedilmiş. 
    Kaymakam, 'zilliyete' vs. bakmadan derhal "meni- müdahale" kararı verip, kişileri savcılığa gönderiyor. 
    Kaymakam'ın bu kararı 'yargı denetimi' dışı olduğundan durdurulma imkanı yok.
    Böylece acil meseleler için kullanılması gereken ve padişah da olmayan yetki 'Kaymakam kararı' olarak uygulanarak zulme- hasede, kine dayanak yapılıyor. 
    Yıllarca dededen- babadan kalan toprağını eken kişiler, köy içinde rezil ediliyor,maddi ve manevi sıkıntıya giriyor,boş yere ilçe-köy arasında koşturup duruyor, üretimden uzaklaştırılıyor."
    Kendisinin yaşadığı Küçük hırka Köyü'nde de mera sıkıntısı olan 150 civarında tarlanın bulunduğunu anlatan Çavdar, "Şikâyet yoksa insanlar ekip biçmeye devam ediyor. Şikayet varsa perişan ediliyor. Öyle ki aynı babanın çocukları aynı tarlayı ortadan bölüşüyor.Şikayet birsine yapılıp, Devlet peşine takılırken, diğer kardeş güzelce aynı durumda olan tarlasını ekip biçiyor" dedi.
    Kendilerinin deden kalma babalarından kendilerine intikal eden 300 yıldır ekilip biçilen tarlanın 499 metresinin "mera" kaydına alındığı için yıllarca çabaladıklarını belirten Çavdar, kendileri gibi, devlet organlarını keyfi uygulamalarına alet eden bir takım devlet görevlilerinin mağdur edilen, arazisi boş yere yatırılan, ceza davaları ile yıldırılmaya çalışılan onlarca insanın olduğunu ileri sürdü.
    Meraların gerçek anlamına kavuşturulması için; Mera ile ilişi olmayan ve büyüklüğü 5 dönümü geçmeyen arazilerin "mera"vasfından çıkarılması gerektiğini öneren Necati Çavdar, "böylece kıt kanaat geçinen ve hala üretimde olan köylünün morali bozulmamış,üretime engel olunmamış, devlet görevlileri boş işlerle uğraşmamış, mahkemeler yıllarca süren dava dosyalarına boğulmamış, ilçelere gönderilen stajyer hakimler, savcılar bilemedikleri konuda sıkıntı çekmez ve araştırma inceleme yapmadan tayin dönemi sonuna konuyu sarkıtmaz ya da bilgi, vicdan, kanun yerine mübaşirler elinde oyuncak olup 'kes-yapıştır' kararları ile insanları mağdur etmemiş olurlar.Köylüyü ek gelir kapısı görenlerin ve de köydeki hasımların zulmünden köylü kurtarılmış olur. Böylece millet - devlet küslüğü giderilmiş olur" şeklinde açıklamada bulundu. (M. GÜLEY)
    ///////////////////////////////////////////////////////////KAYMAKAM ZULMÜNE SON VERİN.. 

    Aykan ERDEMİR 2 04 2012 Kime: bana Sayın Necati Bey, Konu ile ilgili görüş ve taleplerinizi dikkate alacağım. Sevgi ve saygılarımla, Doç.Dr. Aykan Erdemir Bursa Milletvekili / Member of the Turkish Parliament (representing Bursa) Parti Meclisi üyesi / Member of the Party Council Cumhuriyet Halk Partisi / Republican People's Party Tel: +90(312)4205306 Fax: +90(312)4206953 http://www.aykanerdemir.net ________________________________________ Kimden: Necati Çavdar [cavdar19@gmail.com] Gönderildi: 02 Nisan 2012 Pazartesi 14:42 Konu:


    KAYMAKAM ZULMÜNE SON VERİN.. 


    Değerli ilgili TBMM önüne 2B konusu gelmiş iken, umarım memleketin kanayan bir yarasına daha merhem olunur. 
    Bilindiği gibi ülkemizde kadastro yeni yeni geçti- geçiyor. Fakat yüz yıllarca ekilip - dikilen araziler, kadostro çalışmaları sırasında
     1- Kadostroyu yapan memurun "rüşvet beklentisi" yerine getirilmediği yada karşılanamadığı için.. 
    2- Köylerde kurulan komisyonların, arazi sahibine olan kini- husumeti yada haseti nedeniyle gerçeğe uygun kadastrosu yapılmamıştır. 
    Bu uygulama sonucu, arzi sahiplerinin bilgi eksikliği Parasızlık Uğraşmaya vakit bulamamaları 
    İtiraz yollarını bilmemeleri İtiraz edildiği halde üst komisyonların - kadostro çalışması yapan ve maduriyete bilerek- bilmeyerek sebeb olan sözde uzmanın etkisiyle - zamanında karar vermediği için araziler, gerçeğin dışında tapuya geçmiş oldu.

     Daha sonraki mirascılar olayın farkına vadıklarında işi işten geçmiş, kayıtlar çoktan kesinleşmiş durduma gelmiştir.
     Dededen - babaya yıllarca ekilip biçilen araziler bu yanlışlıklar dolayısıyla kıyısından köşesinden ya hazine üzerine yada meraya kaydedilmiş durumdalar. Kişinin 15 dönüm arasizi var. Bunun 5 dönümünü kişiye , 5 dönümünü Hazineye kalan 5 dönümde "mera" oalarak kayda geçirilmiş.. 
    Bakıyorsun tarlanın yanında ne mera var. Ne otlak. 
    Hatta tarlanın tam ortası kasten "mera "yapılmış. Elbette "köylünün " hayvan otlatacağı mera olmalı. Ve meralar büyük çapta olamalı. Ancak bu gün kasten yapılan yanllışlıktan dolayı bir avuç tala, bahçe bir köşesi "mera" yazılmış.. Şimdi ise, Olduki seçimlerde karşı karşıya geldiniz.. yada oy verme ihtimaliniz yok. Mühürü eline geçiren muhtar, Dededen - babaya yıllarca ekilip biçilen araziler için Kaymakamın kapısını çalıyor. Elinde bilgisayar vs gibi teknik donanımı olan kaymakam hiç araştırmadan yazısını yazıyor. İlçelerde "harcırah" için kapı gözleyen memurlar koşuyor köye..Eee tapuda küçük bir bölüm, "mera "kaydedilmiş. Kaymakam, "zilliyete" vs bakmadan derhal " meni- müdahale" kararı verip, kişileri sacılığa gönderiyor. 
    1- Kaymakam'ın bu kararı "yargı denetimi" dışı olduğundan durdurulma imkanı yok. Böylece acil meseleler için kullanılması gereken ve padişahda olmayan yetki Kaymakam kararı olarak uygulanarak zulme- hasede, kine dayanak yapılıyor. 
    2 - Yıllarca dede- babadan kalan toprağını eken kişiler Köy içinde rezil ediliyor. Maddi ve manevi sıkıntıya giriyor. Boş yere ilçe- köy arasında koşturup duruyor. Üreteiden uzaklaştırılıyor..
     Ve kaymakam eliyle zulum sürüp gidiyor..
     Ben Çorum - Alaca / küçük Hırrka Köyün'denim. Benim köyümde böyle durumda 150 adedi bulan tarla var. Şikayet yoksa isnsanlar ekip biçmeye devam ediyor. Şikayet varsa perişan ediliyor. Biz dededen kalma, babadan bize intikal eden ve 300 yıldır ekilip biçilen tarlanın 499 metresi "mera" kaydına alındığı için yıllarca çabalıyoruz... Bizim gibi kendi tarlası için özellikle zevk için devlet organlarını alet ederek "mağdur edilen " binlerce insan var. 

    SONUÇ ve İSTEK 

    "Mera" lar gerçek anlamına kavuşturulması için; Mera ile ilişi olmayan ve büyüklüğü 5 dönümü geçmeyen arazilerin "mera "vasfından çıkarılması gerek.. Böylece kıt kanat hala üretimde olan köylünün morali bozulmamış Üretimden engel olunmamış Kaymakamlar boş işlerle uğraşmamış, mahkemeler yıllarca süren dava dosyalarına boğulmaz. ilçelere gönderilen stajyer hakimler, savcılar "bilemedikleri" konuda sıkıntı çekmez ve araştırma inceleme yapmadan tayin dönemi sonuna konuyu sarkıtmaz ya da bilgi, vicdan , kanun yerine "mübairler" elinde oyuncak olup "kes - yapıştır" kararları ile insanları madur etmezler.. Köylüyü "ek gelir" kapısı gören memur esnafı"nın ve de köydeki hasımların zulmünden köylü kurtarılmış olur. Böylece millet - devlet küslüğü giderilmiş olur.. 2 Nisan 2012 Selamlarımla Necati Çavdar
    www.aykanerdemir.net

    //////////////////////////////////////////////
    TARLANIN 2008 DEKİ GÖRÜNÜMÜ
    (Murat Danlı çekimi)
    /////////////////////////////////////////////////
    https://www.facebook.com/necati.cavdar

    Tayip efendi...!
    Ayakkabı kutuları..
    Sevgili beben Bilal için kaç savcı, polis Hakim yer değiştirtin (Sürdün)

    Dededen kalma toprağını sürüyor diye kaç insanı Devri iktidarında süründürüyorsun..
    Haberin var mı...
    Yalaka vekillerin bildirmiyor mu.
    Parti teşkilatındaki kulların nerelerde ne çeviriyor?
    ..
    Ey sözde muhalefet..!
    Sizin işiniz, zulümleri seyretmek mi?
    ..Türkiye'de iktidar olduğunu sanan Tayip efendi...!
    Aslolan adalettir..

    Senin o anlı şanlı 
    Valinin, 
    kaymakamının , hakimlerinin 
    Savcılarının başka işleri mi yok?
    Zulüm elbet payıdar olmaz. Ama zalim yaptıkları ile anılır olur..
    ....
    Zira;
    Kenan Evren, Özal, Demirel, mesut Yılmaz, Çiller, Erbakan, Ecevit, Abdullah gül devrini de gördük..
    Onların devrinde de yapılmayan işler, senin devrinde mi akıllarına geldi..?

    (19.02.2014)

    Alaca’da kendini “Devlet” sanan, -güç karşısında eğilmeyi erdem bilen- ZORBA ..!

    Kamu imkânlarını “güç” bilir.
    HEP GÜÇLÜ SANIRSIN.
    Aslolan adaletle hükmetmektir... 
    Ancak..
    Kimi kanunların arkasına sığınır..
    Vicdanın ret etse de 
    Yanlışlarını kitabına uydurabilirsin.
    Fakat bu dünya HAYATInda karşılığını görmezsin belki
    Kitabına yazılan “Zalim” kaydını sildiremezsin.!
    Öbür dünyada karşılığını "Mutlak" bulursun ..

    http://khirka.blogspot.com.tr/2007/06/eker-pinari.html

    NOT: 
    -Küçük Hırka'nın 1980 de çekilen resmi. Bu resim kimi hasetçilere çok şey anlatıyor olmalı..Tabi vicdanı kaybetmediler ise

    ///////////////////////////////////
     Salim beyin dikkatine..
    Hassasiyet  gösterip, aramanıza teşekkür ederim..
    Bilindiği gibi ülkemizde  taşınmaz mülkiyet yeni yeni tesis ediliyor.. Tescil işemeleri sırasında şu yada bu şekilde, vatandaşın kendi malı  parçalara bölünüp  bir parçası kendi adına tescil edilirken ya HAZİNE  ya da MERA  kaydına alınmış.. Hazinede kolay kolay mesele olmuyor..İstismar edileni MERA diye ayrılan, küçücük parçalar. (Mesela bizim konumuzda kadaostro yapılırken görevli teknisyene Şarap alınmadığı için benimde doğduğum evin yeri- bahçe ve tarla tam üçe bölünüp azı babam üzerine tescil edilirken çoğu HAZİNEye, birazı da MERAya ayrılmış.  O  edepsize istediği verilenlerde Orman bile tarla diye yazılmış..Olayın şahitleri köyün ihtiyarları hala yaşıyor..)
    Fakat vatandaş bu taşınmazı ekip- biçiyor.. Taaki bir şikayete konu olana kadar..
    Hırsızın bile  elinde yakalanan  mal, aksi ispat edilene kadar onun ZİLLİYETinde sayıldığı halde  vatandaşın dededen toruna intikal eden mülkü için idare ;  acil işler için kendine verilen PADİŞAH YETKİSİ ni  yanlış kullanarak vatandaşı HIRSIZ konumuna düşürüp, MAHKUM edebiliyor, ettirebiliyor.. Maalesef;  ailemiz, köyümüz, ilçemiz ilimiz ve ilerimizde   var olan insanlarımızı üzen, kaynakları heba eden..“vatandaşın  dededen – babadan  toruna “ intikal eden ve kendi tarlasını, bahçesini  ektiği için Demoklesin kılıcı gibi başında duran “mera” konusu gibi sıkıntı  devam ediyor.. İdare ile vatandaşı karşı karşıya getirip hasım konumuna getiren  bu sıkıntı kişi bazında gibi görülse de aslında  tarıma dayalı toplumun önemli bir yarası..
    Konu şehirlerde çözüldü..Zira devam eden yüzlerce dava, AK Parti Hükümeti’nin çıkardığı bir kanunda Mera kanununa eklediği  geçici bir madde ile şayet “ imar görmüş “ ise  o taşınmaz “mera vasfını kaybeder” şeklinde çözüldü.
    Fakat köylü, kimi yerel ZORBAların  ZULMüne tabi tutuluyor..
    Bu meselenin çözümü için yeni yasa bitarafa mevcut haliyle   iki yol var

    MAHKEME ve MERA KOMİSYONLARI
    1-  Mahkemelerde özellikle konuya yabancı, yeni mesleğe başlamış hukukçular kes yapıştır usulüyle meseleyi götürdüğü ve mahkemeler masraflı, köylüye ek yük getirdiği için çok da kolay bir metot değil..
    Zira, mahkemeler henüz ellerindeki teknik imkanları kullanmıyorlar..
    Masalarında kurulu GOOGLE ye sorsalar, hele hele HAVA FOTOĞRAFLARIna baksalar, olay kolayca çözülür..Fakat bunlar yapılmayıp, yıllarca git- gel ve YARGITAY kapılarında vatandaş , kendi tarlası için süründürülüyor.Vatandaş da masrafını bile değmeyecek değerdeki tarlası için mecbur ve mahkum kalmaz ise mahkeme yolunu denemiyor.. Daha çok,  spesifik olarak ŞİKKAYET yolu ile  HAREKETE GEÇEN İDARE nedeniyle ceza ve hukuk davaları ile  mahkemelerde süründürülüyor..
    2-  İDARİ çözüm yolu olan MERA KOMİSYONLARI
    Bu yol daha masrafsız ve pratik..Yalnız idarenin işi zorlaştırma değil ÇÖZÜM ODAKLI  meseleye bakması gerekiyor..Burada, gösterilen şahitler vs den öte daha somut verilere bakılmaması halinde mesele gayet rahatça çözülür diye düşünüyorum..
    Geçmişe ait HAVA FOTOĞRAFLarı..Zira bunlar yalan söylemez.. Yalan raporlar tutamazlar. Öyle  gördük diyemezler.. İstismarları engeller.. ( Bizim hadisemizde,  bırakın HAVA FOTOĞRAFlarına bakmayı,  şahit dinlemeyi,  sözde şikayet eden görülenin hanımına yada anasına sorsalar yine doğru ortaya çıkacak..Fakat işin başında  olan KADI şikayetçi ise yapacak bi şey yok..Şikayet eden şebekenin başı Yazışları müdürü..- Ki bu kişi eski muhtarı kullanarak önce 80-90 yaşındaki rahmetli babam şimdide  70 küsür yaşındaki Ağbimle  uğraşıp duruyor..Malum  bölgede ekim  yılda bir yapılır.Bu kişi ağbime  aynı tarlayı  üç- dört ay içinde iki defa ektirdi..Öyle  gammazladı -  Keşife  giden, dosyayı oluşturan kişide aynı kişi.Nasıl işin içinden çıkacaksın ki?)
    Son  söz :
     On yıllar aralarla  HAVA FOTOĞRAFLARINA bakılır, adil bir karara ulaşılır.. Vatandaş – idare kavgasına son verilebilir..Mal sahibi, malında HIRSIZ konumuna düşürülmez..
    Bir çok mağduriyete neden olan konuyu; muhtarlar ve idare ile soruşturup çözüm üretmeniz dileği  ve  baki SELAMlarımızla..  27.01.2014
                                                                                                                                  Necati Çavdar     
    /////////////////////////////////////////////////

    5 yıl önce

    Bunu Paylaşanlar



    Ayşe Demirbilek bir fotoğraf paylaştı.
    1 Mart 2016
    Necati ÇavdarÇorumlu Aşıklar Sosyaldayanışmaderneği ve 22 diğer kişi ile birlikte.
    26 Ocak 2014
    Alaca’da kendini “Devlet” sanan, -güç karşısında eğilmeyi erdem bilen- ZORBA ..!
    Kamu imkânlarını “güç” bilir.
    HEP GÜÇLÜ SANIRSIN.
    Aslolan adaletle hükmetmektir...
    Ancak..
    Kimi kanunların arkasına sığınır..
    Vicdanın ret etse de
    Yanlışlarını kitabına uydurabilirsin.
    Fakat bu dünya HAYATInda karşılığını görmezsin belki
    Kitabına yazılan “Zalim” kaydını sildiremezsin.!
    Öbür dünyada karşılığını "Mutlak" bulursun ..
    NOT:
    -Küçük Hırka'nın 1980 de çekilen resmi. Bu resim kimi hasetçilere çok şey anlatıyor olmalı..Tabi vicdanı kaybetmediler ise
    Yorumlar


    Murat Seçgin bir fotoğraf paylaştı.
    27 Ocak 2014
    Necati ÇavdarÇorumlu Aşıklar Sosyaldayanışmaderneği ve 22 diğer kişi ile birlikte.
    26 Ocak 2014
    Alaca’da kendini “Devlet” sanan, -güç karşısında eğilmeyi erdem bilen- ZORBA ..!
    Kamu imkânlarını “güç” bilir.
    HEP GÜÇLÜ SANIRSIN.
    Aslolan adaletle hükmetmektir...
    Ancak..
    Kimi kanunların arkasına sığınır..
    Vicdanın ret etse de
    Yanlışlarını kitabına uydurabilirsin.
    Fakat bu dünya HAYATInda karşılığını görmezsin belki
    Kitabına yazılan “Zalim” kaydını sildiremezsin.!
    Öbür dünyada karşılığını "Mutlak" bulursun ..
    NOT:
    -Küçük Hırka'nın 1980 de çekilen resmi. Bu resim kimi hasetçilere çok şey anlatıyor olmalı..Tabi vicdanı kaybetmediler ise


    Mehmet Gulsen Kaya bir fotoğraf paylaştı.
    26 Ocak 2014
    Necati ÇavdarÇorumlu Aşıklar Sosyaldayanışmaderneği ve 22 diğer kişi ile birlikte.
    26 Ocak 2014
    Alaca’da kendini “Devlet” sanan, -güç karşısında eğilmeyi erdem bilen- ZORBA ..!
    Kamu imkânlarını “güç” bilir.
    HEP GÜÇLÜ SANIRSIN.
    Aslolan adaletle hükmetmektir...
    Ancak..
    Kimi kanunların arkasına sığınır..
    Vicdanın ret etse de
    Yanlışlarını kitabına uydurabilirsin.
    Fakat bu dünya HAYATInda karşılığını görmezsin belki
    Kitabına yazılan “Zalim” kaydını sildiremezsin.!
    Öbür dünyada karşılığını "Mutlak" bulursun ..
    NOT:
    -Küçük Hırka'nın 1980 de çekilen resmi. Bu resim kimi hasetçilere çok şey anlatıyor olmalı..Tabi vicdanı kaybetmediler ise
    Yorumlar

    Necati Çavdar Mehmet , resmi iyi incelersen iki emmi kızı görülüyor..Sizin kapıda Fadime bibi..Kendi evlerinin önünde de Saniye bibi..Yani CODARLAR dan şu an yaşayan en büyükler
    Yönet

    5y


    Ilyas Ozdemir bir fotoğraf paylaştı.
    26 Ocak 2014
    Necati ÇavdarÇorumlu Aşıklar Sosyaldayanışmaderneği ve 22 diğer kişi ile birlikte.
    26 Ocak 2014
    Alaca’da kendini “Devlet” sanan, -güç karşısında eğilmeyi erdem bilen- ZORBA ..!
    Kamu imkânlarını “güç” bilir.
    HEP GÜÇLÜ SANIRSIN.
    Aslolan adaletle hükmetmektir...
    Ancak..
    Kimi kanunların arkasına sığınır..
    Vicdanın ret etse de
    Yanlışlarını kitabına uydurabilirsin.
    Fakat bu dünya HAYATInda karşılığını görmezsin belki
    Kitabına yazılan “Zalim” kaydını sildiremezsin.!
    Öbür dünyada karşılığını "Mutlak" bulursun ..
    NOT:
    -Küçük Hırka'nın 1980 de çekilen resmi. Bu resim kimi hasetçilere çok şey anlatıyor olmalı..Tabi vicdanı kaybetmediler ise