28 Aralık 2008

NECATİ ÇAVDAR 'IN 5.KİTABI ÇIKTI

NECATİ ÇAVDAR'IN 5. KİTABI İÇİN
İMZA GÜNÜ YAPILDI



Necati Çavdar’ın en son kaleme aldığı;
TÜRKMEN GOCABUBASI Mehmet Emin YARBAY”
isimli kitap Ekin Yayınları’ndan çıktı.


TÜRKMEN GOCABUBASI Mehmet Emin YARBAY” kitabı için SERVER VAKFI konferans salonunda 26 Aralık 2007 Cuma günü saat 18.00’de Denizli ve Darıverenliler için İMZA GÜNÜ yapıldı.
SERVER Basın Yayın İlim ve Sosyal Dayanışma Vakfı'nın G.M.K Bulvarı No:24/8 Kızılay/ ANKARA adresinde 18.00-21.00 satleri arasında gerçekleştirilan İmza Günü'ne Ankarada görev yapan ünüversite hocaları, kamu kurumlarının üst düzey bürokratlar ve emeklileri katıldı.İmza Günü'nde Gocabuba'nın Ankara'da bulunan çocukları Ersönmez ile Salih Yarbay'da hazır bulundular.
Çok samimi bir havada geçen buluşmada Necati Çavdar, yeni çıkan“TÜRKMEN GOCABUBASI Mehmet Emin YARBAY" isimli kitabı imzaladı.


11 Eylül 2008

DULKADIRLI BEYİNE DİRLİK İÇİN VERİLEN VARSAK BÖLGELERİ;

1) Kara Hisar- Demürlü Yöresinde “OĞUZ BOYLARI”,
2) “Çorum, Kırıkale, Kırşehir, Yozgat ve Çankırı Yöresi”
3) “ Orta Anadolu halk Kültürü”
4) “ Orta Anadolu Halk Kültüründe Deyimler ve Hikayeleri”
Ve
“Tarihi, Kültürü ve İnançları ile Sungurlu”
isimli kitapları kaleme alan değerli hemşehrimiz, araştırmacı yazar İsmail Uçakçı bey köyümüze, yöremize ve Çavdar’ın Obası’na katkı için aşağıda dikkatinize sunulan bilgileri gönderme lütfunda bulundular.
Kendisine teşekkürlerimizle bu bilgileri aynen yayınlayarak ilgilerinize sunuyoruz.
1) DULKADIRLI BEYİNE DİRLİK İÇİN VERİLEN VARSAK BÖLGELERİ;
Hüseyin-Abâd Kazası (Alaca);
Tespit edebildiklerimiz; “Perçem, Hırka, Yatankavak, Sofular, Kavurgalı, Üçargun, Hatip, Tahir, Saruhocalı Mezraları”dır.
Hırka Aşireti;
Bu aşirete mensup taifelerin yörede yaygın olarak bulunduğu "Hırka Baba" adlı dağ, türbe, köy ve mevki adlarından anlaşılır.
Alaca İlçesi idari sahasında kurulmuş Büyükhırka, Küçükhırka Köyleri mıntýkasında bulunan "Hırka Dağı ve Türbesi" ne adını vermiş oymaklar; Hacıbektaş İlçesi idari sahasında bulunan “Hırka Dağı-türbesi” ne adını vermiş oymaklar ve Kırşehir İl sınırları içerisinde kurulmuş "Hırka Köyü" ne adını vermiş oymağın bu aşirete bağlı olduğu anlaşılıyor. Çepni bölgelerinde yaygın olarak yaşadığı anlaşılan aşiretin bu boya bağlı olacağı büyük ihtimallerdendir.
Büyükhırka Köyünde yaşayan taifelerden bir uzantının Sungurlu İlçesi Sarıkaya köyünde yaşayan Eminler sülale, Uçakcı soyadı almış oymağa iç güvey girdiği ve soyadı kanununda “Demirparmak” adı aldığı bilinir.
Ayrıca, Hırka Aşiretine mensup bir beyin İskilip kazasında “Hırka-i saadet” adıyla bir camii yaptırdığı 1854 yılı kaynaklarından anlaşılmaktadır.
2) ÇAVULDUR BOYU
Adının manası , “Namuslu, şanlı şöhretli” anlamına gelir.
Eski Türk kaynaklarında “Çavundur, Çuvaldar, Çav, Çavdur, Çavdar, Çavgın, Çandır, Çavdır” adlarıyla kaydedilir.Sembolü, Kartal türü kuşların en büyüğü olan “Buğdayık kuğu” dur.
Çavdar Aşireti;
Ordu Mesudiye, Kütahya Emet, Burdur Gölhisar yörelerinde kaza kurmuş olan aşiret üyelerinden bazı taifelerin tarihte, yörede “Kafirkıran, Sülaymanfakılı, Hasantimurcu Mezraları”nda yaşadıkları belirtilmektedir.Ayrıca, Alaca İlçesi Küçükhırka Köyü ve Sungurlu İlçesi Körkü Köyünde “Çavdar” soyadı almış oymakların adlarınını bu aşiretten aldığı söylenebilir.
Çavgın Aşireti;
Çavuldur adından bozulmuş olduğu düşünülmekte ve bu adla Yozgat İli Sarıfatma Köyünde bir sülalenin yaşadığı görülmektedir.
Çandır Aşireti; Türkmen Aşiretlerinden olan Çandırların, Türk yurdu olan Semerkand ve Buhara dolaylarında pek çok yerleşim yerine adını verdiği bilinir.
Boğazkale İlçesi idari sahasında bulunan Emirler Köyünde yaşayan Çandır soyadı almış oymak üyeleri ile Yozgat İli ve Kalecik İlçesi idari sahasında kurulmuş “Çandır” adlı yerleşim yerlerini kuran kişilerin bu aşirete bağlı olduğu söylenebilir
.
Yörenin İskanı ve Aşiretlerinin şeceresini konu eden; 1) Kara Hisar- Demürlü Yöresinde “OĞUZ BOYLARI” “Çorum, Kırıkale, Kırşehir, Yozgat ve Çankırı Yöresi” Adlı kitabımızı, “ Orta Anadolu halk Kültürü” Adlı Kitabımızı “ Orta Anadolu Halk Kültüründe Deyimler ve Hikayeleri” Adlı Kitabımızı,
Ve
“Tarihi, Kültürü ve İnançlarıyla Sungurlu” Adlı Kitabımızı Gördünüz mü?
Selamlar.
..............
kimden : iucakci
01:28 (18 saat önce)
kime = Necati Cavdar =
tarih :11.Eyl.2008 01:28
konu : Bilgilendirme

04 Eylül 2008

YÖREMİZ DİLİYLE - ÇORUMCA

Ağ : Baba
Ecik :Az
Ağartı :Süt ve yoğurt,Ayran gibi süt ürünleri
Ahraz :Dilsiz
Ânanmak :Yuvarlanmak (özellikle hayvanların sırtlarını kaşımak için sırt üstü yuvarlanması)
Bacı ...................: Kız kardeş
Badal.................: Merdiven basamağı
Balak.................: Camız yavrusu
Bayahdan..........: Biraz önce
Bıldır..................: Geçen yıl
Bibi......................: Babanın bacısı
Boyuna...............: Devamlı
Çakır...................: Mavi gözlü
gapcık ağız ........: luzumsuz
Camız................: Manda(Manda camızın kısırlaştırılmışına denir)
Cılga..................: Yayaların yürüyebileceği dar patika..Keçi yolu, iz
Cıncık.................:Cam,çanak kırığı
Cibicik..................: Alkış
Comba.................: Genç, kısırlaştırılmamış erkek manda
Cuvara...................: Sigara
Cücük.........................: civciv
Çalık..................:Ayağı sakat, yürüme özürlü
Çalkama.........:Yoğurt ve ekşi pekmezin sulandırılarak içilir hale getirilmesi Ayran
Çapıt..................: Bez parçası
Çeltek...........:Çoban yardımcısı, çömez, şeltek
Çerçici..........: Seyyar satıcı
Çiğit..........:Meyve çekirdeği
Çimmek.............: Yıkanmak
Çöğdürmek.........:Ayakta işemek
Çit Sürmek.........:Koşum hayvanları ile tarla sürmek(Traktörle tarla sürmeye de aynı kelime kullanılıyor)

Çörten: çeşmenin kurnası..toprak damlı evlerin dambaşısında yağmur oluğu
Dam başı..... : Evin düz, toprak çatısı
Davar... : Koyun, keçi küçükbaş hayvan topluluğu
Dıh..............: Bir şeyi içeri koymak (Hayvanları ahıra yerleştirmek) ,
Dıhız........: Toprağın sürüme hazır olmayacak derece çamur olması
Dombalak aşmak........: Takla atmak
Don-Köynek....: İç çamaşırı
Dulda.....: Esintiyi önleyen yer, duvar dibi,kuytu
Duluk.....: Faul
Ecik.......:Az
Elekçi......: Elek, kalbur yapan esnaf,sanatkar ( Bu işi yapmak üzere köy köy dolaşzn Çingene ailesi fertleri
Ede : Büyük erkek kardeş, ağabey
Ellaham : Herhalde, tam bilmiyorum ama (Allah Bilir= Allahü Alem’in hızlı söylenişi)
Enkebut : Karabasan
Eşme : Suyun gözesi
Evrağaç : Ekmek evirilen ağaç
Faad       : Zaman ( O faad o da  vardı - O zaman o da  vardı)
Fistan : Kadın Elbisesi
Garaltı : Seçilemeyen görüntü
Gındap : Bir tür ip
Gidik : Keçi yavrusu
Gilik : Mayalı ekmek
Girallık : Kiler
Gucele : Zar zor
Guşene : Büyük tencere
Gütmek : Hayvan otlatmak
Gobel : Erkek çocuk. Anası -babsı olmayan bebe, Yetim
Göv : Olgunlaşmamış, yeşil, ham sebze, meyve
Göğ : Gök yüzü
Hâbe : İki gözlü çanta
Hatıl : Sedir
Hayat : Balkon Hazzetmek………: Hoşlanmak
Heeri: Kişi sıfatı yerine kullanılır.
Helke: Su kovası
Hıngel: Hamur yemeği, tereyağla yapılan sarımsaksız mantı
Hömermek: Kafa tutmak
Hüşümlenmek: Kötülüğü sezinlemek, çekinmek,Korkmak
Işkın: Yeni süren filiz
İlaen: Büyük düz kab
İlistir: Kevgir
İlletli: Dermansız hasta.. Küçümsemek, Hakaret için söylenir.
İlikleme: Elbiseyi düğmeleme
İşlik: Yelek
Gafa Kağdı: Nüfus cüzdanı
Kele: (Kadınlar için kullanılan, kadınların kullandığı) kişilik sıfatı
Kelem: Lahana
Kelik: Gölgelik, bağ-bahçe bekleme yeri
Kenef: Tuvalet, pislik anlamına gelen hakaret kelimesi
Kenefi : Kına günü
Kenefi kesmek: Gelin adayının törenle temizlenip, kına için toplanılması
Kırık: Eşek yavrusu
Kom: Koyun-Keçi ahırı
Köten: Öküz-at-katır gibi koşum hayvanlarının çektiği pulluk Galender: Uyumlu, iyi insan
Geçim: Düzenli iş
Gumpür: Patates
Lo taşı: Dam başındaki çorak toprağı sıkıştırmak için kullanılan Silindir taş
Miltan: Gömlek
Namazlağ: Seccade
Nöğrek: Ne yapalım
Nöğrüyon: Ne yapıyorsun
Ölük: Beşik çağındaki çocukların altına ısıtılarak konmak için elenen toprak
Pancar: Madımak
Partal: Palavra
Pinnik: Kümes
Postal: Lastik ayakkabı
Sako: Ceket
Sayfat : Avlunun girişindeki, yanları açık ve üstü kapalı yapı
Sındı: Makas
Sitil: Küçük bakraç, yoğurt kabı
Soyka: Çok kızılan şey
Su sulamak: Tarla- bahçe sulamak
Sumsuk: Yumruk
Sürtmek: Boş gezmek
Şikirsiz: Çirkin
Şinevit: Şıra çıkarmada kullanılan üzüm teknesi,şırahane
Pelver: Salça, pekmezin dibindeki tortu
Tar: Kümesde tavukların çıktığı raf
Tavatır: Çok güzel Tavsır: Fotoğraf
Tavsır: Resim Tebelleş: Bulaşmak
Temek: Ahırda pisliğinin içeriden dışarıya atıldığı küçük pencere
Terek: Raf
Tevellüt: Doğum tarihi
Terki salat: Asi, aksi ve ters kişi
Tün tün(tüne tüne): Akşam tavukların yerine girmesi için söylenen(Akşam oldu)
Tünek: Kümes
Tünük tünnük aşmak: Karanlıklara karışıp gitmek
Toplu: Pencere
Tosbağ: Kaplumbağa
Tuman: pijama şeklinde don
Üreleğin: Geçen gün
Yalak: İtlerin yemek kabı
Verep: Yokuş
Yağlık: Mendil
Yelikmek: Şımarmak
Yüklük : Yatak, yorgan konan yer
Zavrak: Salatalık
Zeğle: Zelve, Kağnılarda öküzlerin boynuna geçirilen boyunduruğun çubukları
Zorlu(Zollu) : Güzel.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
DEYİMLER:
Nağmet vursun: Yemin
Ekmek Kapasın: Yemin
Tağnı canını alsın : Tanrı canını alsın (Allah, canını alsın yerine  tağnı- tanrı denmesi ilginç)
urusun dölü: Osmanlıya çok çektiren rusun oğlu anlamına, hakaret
Gavur südüğü: Hakaret
Serkizin kızı: Hakaret.
Bu gün ne anlama geldiği bilenmese de bu deyim hala kullanılıyor...
150-200 yıl önce Sungurlu'da Sarkiz isminde bir ermeni vardır. Bu adam okumuş yazmıştır. Ve şehrin ileri gelenleri ile ilişkisi iyidir. Zaman zaman onlar saz ve sözleri iele eğlendirir. Bu arada kızıda çalgı eşliğinde oynar.
Bu olay bölgede çok meşhur olur.
Ozamanlarda ticari olarak Sungurlu ile alışveriş çok yoğun olduğundan Sarikiz'in kızın ünü bizim ellere ulaşır. O nedenle kızlarına, gelinlerine kızan yada başka hanımlara hakaret etmek isteyen bayanlar "serkizin kızı" derler..
ALMANYADAN SELAM VAR
Siirdostu Necati Çavdar

bana adlı alıcılara ayrıntıları görüntüle 07 Eyl (16 saat önce)
Merhaba Necati Çavdar, sayfanizi ziyaret eden bir kisi
(muhsindanli19@.live.de)
SiirDostu üzerinden size bu mesaji yazdi:s.a muhsin danli almanyadan siteden memnunum. kücükhirkaliyim yola devam

HIRKALI CEMAATİ

Hemşehrimz, araştırmacı- Yazar İsmail Uçakçı'nın Tarihi, Kültürü ve İnançlarıyla SUNGURLU isimli eserini okurken bazı konular diketimi çekti.
Bunlardan birisi2004-2005-2006. sayfalarda verdği Tatlılı İlyas konusu idi.
Zira bu oalayın birebir kahramanlarından çocuk yaşında hapse düşen Katil Hasan diye bilinen Tatlılı Hasan(Gerçekçioğlu) amca ile ilerlemiş yaşlarında tanışmıştım.
Bir vesile ile komşuluk ilşkilerimiz oldu.O nedenle kitapdaki "Tatlılı İlyas" bölümü dikkatimi çekti. 

Bölgede  benzer nam salan  İki "İLYAS" var. Biri Tuğculu  Katil İlyas, Diğeri Tatlılı Katil İlyas..
Hayatları ayrı da olsa  benzer sonlarla  bu aleme veda etmişler...
İkiside vurularak öldürülmüş..
Enteresandır,  Tatlılı Katil İlyas dan dolayı Katil Hasan Diye bilinen zat ve ailesiyle Ankara- Dikmen'den   tanışıklığımız komşuluğumuz olduğu gibi, 
Tuğculu Katil İlyas'ın ailesinden ( gelini ve Torunlarını) bazı fertleri  tanıma  ve hikayesini dinleme imkanımız oldu.
Hatta ailesinin bilmediği mezar yerini bilen  bir kişiyle de(Tatlılı) Etimesgut'ta karşılaştık...

Diğer bir dikaktimi çeken ise; "HIRKALI CEMAATİ" idi. İsmail Uçakçı, kitabının 82. sayfasında aynne şöyle yazmış:
"Hırkalı Cemaati:
Bu cemaatlere mensup aşiretlerin yörede kendi atlarıyla iki köy kurdukları bilinir.* Günümüzde Alaca ilçesi idari sınırları içerisinde bulunan bu aşirete bağlı bir taifenin yüzyıllar evel göç ederek Sarıkaya Köyüne yerleştiği ve Demirparmak soyadı alarak bu köyümüzde yaşadığı bilinmektedir.**"
Dip Notlarda ise şu kayıt konulmuş:
*a.g.e (Hırkalı'nın cemaat olduğuna ilişkin)
**İsmail Uçakçı: Sarıkaya Köyü. a.g.e(Büyük ve Küçük Hırka köyü alaca ilçesi dari sınırları içerisinde bulunur)
////////////////////00000000000000000000//////////////////////////////
KATİL İLYAS
                                                                                     Ahimesut/ Alsancak
                                                                                     14.11.2013 Perşembe 


Bu gün  öğle sonrası, biraz dolaşayım diye çıktım.
Angara’nın Ahimest ilçemizde ki Alsancak mahallesi Çiğdem parkında, bir oturağa  oturmuş her zamanki  gibi yanındakilere hikayeler anlatan  Tatlılı  (Sungulu’nun Tatlı köyünden)  Kamil ağbiyi gördüm.
Çınarların sararıp solduğu..Kasımpatıları  topaç topaç çiçek açtığı bu sonbaharın son demindeki   güneşin yorgun  ışıkları altında ihtiyar bedenlerini ısıtarak  muhabbet ediyorlar.
Buyur edip, bana da oturdukları bankta  yer açtılar..
Her zaman hoş sohbet olan Kamil ağbi bir çok konuyu konuşup anlattıktan sonra  Tatlılı Katil Hasan namındaki Hasan amca  ve ailesini tanıdığımdan mıdır nedir,  Katil İlyas hikayelerini  peş peşe yeniden anlattı..

Tatlılı Kamil ağbinin anlatımı  şöyle:


Çerkez  (Tuğcu’lu) Katil İlyas 41 atlı ile  Tatlı köyünü basarak, Tatlılı adaşı eşkıya İlyas’ı ortadan kaldırmak ister.
Birileri bunu  Tatlılı İlyas’a haber verirler..
Tatlılı İlyas, çetesine ait adamları onar kişi halinde köyün çevresine yerleştirir.
Evi ve odası köyün hâkim yerindedir. Oradan köye uçan kuş girse görülmektedir. Katil İlyas elinde dürbün her yeri yukardan izlemektedir..
Her türlü tedbir alarak gelecek olan misafirlerini (!) gözetlemeye başlar.
Bir Ağustos günü, denildiği gibi 41 atlı ile Çerkes İlyas Tatlı köyüne baskına gelir..
Tatlılı İlyas,  hiçbir şeyden haberi yok gibi onu kendi odasında misafir eder..
Bir süre sonra  havaya  bir on kuruş fırlatır, hemen silahını çeken bir adamı  havada on kuruşu vurur..
Bir on kuruş daha atar, gözünün birini kapatan aynı kişi o kuruşu da havada  silahından çıkan kurşunla  mıhlar..
Çerkez İlyas, bu küçük gösteriden maksat ve meseleyi derhal anlar.
Tatlılı İlyas, böyle maharet sahibi yüzlerce kişisinin olduğunu ve çevresinin de sarıldığını anlatır.
Çerkez İlyas aslında kapana kısılmıştır. Tatlılı,  Çerkez İlyas’ın adamlarının silahlarını teslim etmesini ister. Mavzerlerinin mekanizmalarını sökerek Tatlıl’ya silahları verirler.
Tatlılı’ya ve çevresine  hiçbir zarar vermeyeceklerine dair yemin ettirir..
Sadece tabancaları vardır..
Yinede adamları hiç değilse Tatlılı İlyas’ı tabanca ile vurmak için plan yaparlar. Tatlılı İlyas’ın oğlu planı duyarak babasına haber verir..
Tatlılı İlyas,  oda kapısından çıkarken yani misafirleri yolcu ederken vuracaklardır.
Tatlılı İlyas , Çerkez’e..
“O tabancanı  beline sok..Ve doğruca öyle çık. Yoksa karışmam ” der..
Çaresiz öyle yaparlar.
Giderken de her birine verilmek üzere kırk bir dürüm yaptırıp azık olarak verir.
…………
Tatlı’yı  41 atlı ile basacağını haber alan jandarma kuvvetleri,  çoktan peşlerine düşmüştür.
Her ne kadar ava giderken avlansada  Çerkez İlyas ve adamları,Tatlılı’dan kurtulmanın verdiği keyifle  Aygar ‘dan aşağı  Fındıklı  deresine indiklerinde,  daha önce  sıkıntı verdiği  ve ırgatlık tarlasında çalışan köylüler,  Çerkez İlyas’ın  Fındıklı deresinde saklandığını söylerler..
Fındıklı dersi etrafını çeviren ve   hala onların silahlı olarak pusuda olduklarını sanan Jandarma, mavzerlerle  Çerkes İlyas çetesine  ataş ederler, Çerkez İlyas ve  adamlarını tek tek  öldürürler.
Mezarları da   Fındıklı deresine kazılarak oraya  gömülür...

……………..
TATLILI KATİL İLYAS

Kamil ağbi bir başka zaman  diliminde de yaşanan   Tatlılı Katil İlyas’ın sonunu şöyle anlatır..

Namuslarına saldırdığı için bazıları Tatlılı İlyas’a çok kızarak ondan kurtulmak isterler.
Onun için plan kurarlar.
Nereye gitse Tatlı bağlarının bulunduğu boğazdan köye gidecektir.
Atını o yöne sürer
O zamanlar küçük çocuk olan Hasan ise güzlekçilik yapmaktadır.
Katil İlyas, altın eğerli gümüş takımlı meşhur atı ile gelmektedir.
Elbette silahı vardır ama.
Kimseden kuşkuya kapılmaz.
Ortalık sesizdir..
Fakat İlyas pusuya yaklaştığında atı yola devam etmek istemez,  her zaman gittiği yoldan  at gitmek istemez.  Kirir..
Çünkü Derenin her iki yamacına yerleşerek pusu kurarlar. İlyas bilmez ama at hisseder. İlyas gitmek ister at gitmemekte zorlatır. Yediği mahmuzlarla at, şaha kalkarak adata o yöne gitmek istemez. Dön geri der ama, faydasız.  İlyas, gidecektir..
Geliyor işaretini alan iki yanda pusudakiler ateş ederler. İlyas’ı kurşunlarlar.
Katil İlyas atından düşer.
At kaçarak  eve gele dursun..
Onu vuranlar , İlyas’ın başına  gelirler. İlyas vuranları  tanır ve ne için vurduklarını anlar..
-          “Aman yapmayın..Ben etim siz etmeyin..Bi  daha mı?..” diye pişmanlığını  belitse de   Kafasını kesip, gövden  ayrılırlar.
Eğeri vs kan içinde olan at eve gelir..Her halinden bi şeyler olduğu bellidir. Oğlu derhal, olayın vahametini anlar. Ata binip atın götürdüğü yere varır ki babası çoktan gitmiştir.(!)
Düşer  katilerin peşine..
Sordukları insanlar, doğru söylemezler. Şu tarafa kaçtılar derler. Oysa  başka yerden saklanmak için gitmişlerdir.
Oğlu altın ve gümüş takımlı  koşumuyla  göz kamaştıran atı ile bi Çerkez köyüne misafir olur.
Orada oğlanın atını alarak onu soyarlar.
Babasını   vuranlara yetişmesi mümkün olmadığı gibi , atını  ve eğerini de elinden alırlar..
……
Yılar geçer.
İlyas’ın büyük oğlu Sungurlu pazarına gider.  Satılmak üzere pazara getirilen at, İlyas’ın oğlunu tanıyarak kişner.
Kişneme sesinden, İlyas’ın oğlu da  atı tanır.
Hiç vakit kaybetmeden güvenlik güçlerine haber vererek “Atın kendilerinin olduğunu” söyler.
Atı satmaya çalışanlarda “Atın yılar yılı kendilerinde olduğunu, kendi malaları olarak satmaya getirdiklerini” ifade ederler..
Doğruluğu konusunda şahit gösterirler.
Fakat iddia da önemlidir.
O günün Sungurlu yetkilisi bi çözüm yolu düşünür.
Durumu taraflara anlatır. Atın kendilerine ait olduğunu iddia eden iki taraf da bu hakemliği kabul eder. Şimdilik ata sahip olan kişi nasıl olsa yıllardır beslemiş, binmiştir. Atın sahiplendiğini düşünür..
İlyas’ın oğlu da at, cins attır. Yıllar sonrada olsa  tanıyıp kişneyerek kendisine haber verdiği için  Tatlı’ya gideceğinden emindir..
At hakem olacak. Kimin ise o tarafı seçecektir.
Meşhur Çan saati  (Sungurlu Saat kulesi) yanından atı bırakırlar. At doğruca Tatlı   yolunu tutarak Katil İlyas’ın evi bulur.
At, İlyas’ındır..
 Artık evine gelen Tatlılı  İlyas’ın ata kimse binmez..Binemez. Üstelik yaşlanmıştır. Öylece araziye salarlar.. Yılkı atı olarak arazide tek başına Katil İlyas’ın hatırası olarak birkaç sene daha yaşar…
Ve arazide İlyas’ın mezarının olduğu topraklarda ölür..
Kamil ağbi;
“Oğulları da şimdi, baba balarının katillerinin çocukları ile kağıt oynuyor..” diye iç geçiriyor..
////////////////////////////////////////////


İnternette gezerken farklı “Katil İlyaslar”ın  var olduğunu  ve değişik hikayelerini gördüm..
Bizim köyde  (Küçük Hıra’da) harman yerinde komşuları ile Garaoğdek kavga eder.
Kavga eden babasını korumak için karşı taraftan birine   vuracağı sıyırgının,  vurmak sitediği şahıs kendini sakıdırınca hızla kalkan sıyırgı Emin  dayının  babsına isabet eder.
  Sehven baba katili olan ve karşı tarafın şikayeti ile mahkum olarak Çorum Hapsanesinde  yatan  ( Garaoğdeğin ) Emin amcanın, Tatlılı Katil İlyas’ın katilleri ve çocuk yaşta  hapse düşen    Katil Hasan’ın da hapis arkadaşı -   Yavuz zırhlısında bir komünist ayaklanması tertibi içinde bulunduğu, askeri isyana teşvik ve tahrik  ithamıyla 1938 deki Donanma Davası’ndan  Nazım Hikmet’le yargılanması sonucu    15 yıl hüküm giyerek 12 yıl yatan, 1950 genel affı ile çıkan - 
‘Kitaplı casus” lakaplı
 “Kemal Tahir’in  “Rahmet Yolları Kesti “ romanında da konu edilen  “ Katil İlyas”  hikâyeleri de şöyle:


Kurtuluş Savaşı yıllarında otorite boşluğundan yararlanan bazı kimseler, eşkıyalık ve tütün kaçakçılığına yönelmişlerdir. Bunlardan üç tane İlyas adlı şahıs vardır. Birincisi Katil İlyas, ikincisi Kırşehir Akçakent (Sıtma)'li Küçük İlyas olup aynı köylü Küçük İbrahimle yalnızca tütün kaçakçılığı yapmıştır.

Üçüncü İlyas ise, Çorum Sungurlu'ya bağlı Tatlı köyündendir. İlyas, tütün kaçakçısı iken, hükümet kuvvetlerine karşı gelip çatışmaya girmiş ve yörede eşkıyalığa başlamıştır. Çiçekdağı yakınlarında yakalanıp Ankara'ya götürülürken, Delice kavşağında Kızılırmak'tan geçerken müfrezelerin kolundaki kelepçeyi çıkartmasını fırsat bilip kaçmış, kaçarken bir kaç müfrezeyi yaralamıştır. Cumhuriyetin ilk affından faydalanıp köyüne dönen İlyas, hasımları tarafından pusuya düşürülüp öldürülmüştür.
İlyas'ın ağzından söylenen türkünün mısraları şöyledir:

Çıkaydım Aygar Dağı başına
Kurban olam toprağına taşına
Alaydım Hacı Aslanla Ömer'imi peşime
Taburlar alaylar vız gelir bana

Kaymakam da benim ile uğraşır
Evrağım da İstiklali dolaşır
Kara haber köyümüze ulaşır
Taburlar alaylar vız gelir bana

Ayak basmam Çiçekdağı salına
İlan oldum paşasına beyine
Alman tüfeğiyle Aygar Dağına
Taburlar alaylar vız gelir bana

Koluma vurdular bir batman demir
Karaçaya geldim tükendi ömür
Adım İlyas diye söylenir ahir
Taburlar alaylar vız gelir bana

İlyas vurulduktan sonra altındaki atının köylüler tarafından korunduğu ve 32 yıl gibi uzun müddet yaşadığı söylenir. Keskinli Hacı Taşan tarafından iki kıt'ası plağa okunan İlyas için söylenen bir başka türkü:

Kır atınan indim Kara Dikme'den
Ölüm iyi bu cefayı çekmeden
Olura olmaza boyun bükmeden
Kızılırmak'ta sele gitti desinler

Karaçay'dan çıktım ne yaman soğuk
Gene buz bağladı şu kara bıyık
Bu günkü vatanım Çadırın Höyük
Çadırın Höyük'te kaldı desinler

Unuttun ahdini ettin zulumü
Yine her taraftan kırdın kolumu
Vadem tamam ise gel al canımı
Bir yiğit ahdinde durdu desinler

Eve geldim kır at evde deşinir
Hanımlar da kötü kötü düşünür
Eşyalar da evden eve taşınır
Eller de yurdundan göçtü desinler

Kaynak: Tarih Atlaslı Kurtuluş Savaşı Ans. İst. 1985, s.274, 275, 276; Murat Başer, Kırıkkale Yeniyapan köyünden, 1930 Doğ. İlkokul. Sıtkı Beğit, Çorum, Sungurlu, İmirli Köyü, 1940 Doğ. İlkokul 3; Mehmet Kılıçel, Kırıkkale, Delice, Baraklı Köyü, 1940 Doğ. İlkokul; Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, Destanları, Ağıtları - Baki Yaşa Altınok, Oba Yayıncılık, Mayıs - 2003, Ankara, s.274-275
/////////////////////////////////////////
Eşkıya Katil İlyas
http://www.turkudostlari.net/hikaye.asp?turku=18348

Eşkıya Katil İlyas, Çorum ili Sungurlu ilçesi Kadılı köyündendir. Yozgat'ın Yerköy ilçesine bağlı Serban köyünden olan Kavlak Ali ile birleşerek eşkıyalığa başlamıştır. Etrafına topladığı birtakım insanlarla soygunlar yapan İlyas, kısa sürede bölgede en korkulan eşkıyalar arasında yer almıştır. Gözünü kırpmadan acımasızca adam öldürdüğü için halk, kendisini "Katil İlyas" diye adlandırmıştır.

Halkın şikayeti üzerine kendisini takip eden Hükümet kuvvetlerine kızıp Kayseri, Ankara arasında çalışan posta arabasını Çallı Gedik mevkiinde soyan İlyas, kendisine direnen posta memurunu da öldürmüştür. İdam edilen Karaca adlı başka bir eşkıyanın ağzından söylenen türkünün dörtlüğünde İlyas'ın posta arabasını soyması şu dizelerle anlatılmaktadır.

Ufak yaşım ben dünyama doymadım
Kuşağıma yetim malı koymadım
Katil İlyas gibi posta soymadım
Eli kelepçeli durur Karaca

Çiçekdağı'nın kuzeyi, Sıtma civarı Katil İlyas çetesinin yatağıydı. Aynacıoğulları, Kavlak Ali, Deli Ömer gibi eşkıyalarla işbirliği yapan İlyas, Orta Anadolu'da yaşayan halka derin bir korku salmıştı. Keskin, Bâlâ bölgelerini de haraca kesen Katil İlyas, 23 Eylül 1921'de 30'u Rum, kalanı Çerkeş ve Kürt olmak üzere 150 kişilik avanesiyle Boğazlıyan'dan Yozgat İstiklal Mahkemesi'ne götürülen 13 Laz, 5 Rus'u götüren Hükümet kuvvetlerine saldırmış. Birliği pusuya düşürerek silâh, cephane ve atlarını almışlar, suçluları salıverip kendi saflarına katmışlardı. Yozgat'tan Kayseri'ye götürülmekte olan 1316 doğumlu erleri serbest bırakıp muhafızlardan iki kişiyi öldüren Katil İlyas ve çetesi, bastıkları köylerde kendilerine direnen birçok köylüyü öldürmüşlerdir.

Yanında 6 atlısı kalan ve Hükümet kuvvetleri tarafından sıkı takibe alınan eşkıya Katil İlyas, Yerköy yakınlarındaki bir geçitte kıstırılmış, bir kaç adamıyla birlikte öldürülmüştür. Katil İlyas'ın öldürülmesi üzerine halktan biri aşağıdaki destanı söylemiştir.

Verane evlerde öter baykuşlar
Umman oldu akar didede yaşlar
Katil İllez her gün kıtale başlar
Aman katil İllez aklın yoğumuş

Aman katil İllez aklın yoğumuş
Gelen müfrezede korkun yoğumuş
Fakir fukaraya vermen amanı
Gavur Ermanıda farkın yoğumuş

İnsaf eylemedin kalmamış sabır
Haytalar güren güren azığın kahır
Peşinde geziyor koskoca tabir
Gelen müfrezede korkun yoğumuş

Sebebi ne soydun giden postayı
Günahsız vurdun asker Hasan'ı
Saçında sürüdün titrek Fatma'yı
Aman katil İllez aklın yoğumuş

Kaynak: Tarih Atlaslı Kurtuluş Savaşı Ansk. İstanbul 1985, s. 274, 275, 276; Kırşehir Destanları, 20; Öyküleriyle Kırşehir Türküleri, Destanları, Ağıtları - Baki Yaşa Altınok, Oba Yayıncılık, Mayıs - 2003, Ankara, s.280-281
////////////////////////////
Okuyucularımız’la hasbihal
  Yılmaz GÖKSOY
yozgatgazetesi@yahoo.com
Gazeteniz Yozgat’a ara-sıra yazdığım yazıların daha sıkca yazılmasını isteyen okuyucularımızın ilgilerinden dolayı mutluluk duymaktayım. Ancak, gençlik yıllarımızda tükenmeyen arzularımıza yorulan annem merhum “beni çıngırdaklı geline çevirdiniz” isyanıyla serzenişte bulunurdu. Aynı espriyi okuyucularımıza da yapmak istiyorum. Yılmaz Göksoy’u çıngırdaklı gelin mi zannediyorsunuz. Örneğin sayın Verda Gülbay, bilgisayar kullanmayı öğrenip devamlı yazmamı istemişlerdi. Mesajlarına olumlu yanıt veremediğimden olacak ki, mesajlarını kestiler.

Kızılkocaoğulları ile ilgili yazı yazmamı isteyen Mehmet Kara’nın isteğini 1995 yılında Ankara da yayımlanan Bozok Dergisi’nin 21.sayısında Bozok yaylasında Kızılkocaoğulları ve Kızılkoca kazası hakkında edindiğim dökümanlarla yazmıştım. Yeni bilgi ve belge edinemediğimden ikinci bir yazı yazamadım.

Rıza Kaya’da devamlı yazmamı isteyenlerden, “Baban açlıktan öldü, buldu da yemedi mi?” derler ya gücüm ve imkanım var da yazmak mı istemiyorum? Birileri konuşmalarımı banda alıp yazıya çevirse olabilir. Ona da yanaşan yok. Ustamın adı Hıdır, elimden gelen budur.

Rıza İlbaş, Çapanlarla ilgili ağıt olup olmadığını soruyorlar. Çapanlar olur da ağıt, destan, şiir olmaz mı? Genç yaşta hiçten cinayete kurban giden Çapanlar’dan Musa Bey’e yakılan ağıt bunlardan biri.

Kemal Tahir’in “Rahmet Yolları Kesti” eserinde Katil İlyas’ın atına övgüsünü de dile getiriyorlar.

İlyas’la ilgili çok efsane anlatılır. Bunlardan en ilginci, benlik davası uğruna Katil İlyas çetesini ortadan kaldırmayı amaçlayan Kara Battal çetesi, İlyas’ın gece Sungurlu’dan Yozgat yönüne geleceğini haber aldıklarında, Çadırardıç ormanları içerisinde çapraz ateşe almak üzere pusu kurarlar. İlyas pusuya yaklaştığında atı yola devam etmek istemez. Huysuzlaşıp pınsırır, mahmuzu, kırbacı yedikçe şaha kalkar. Durumu izleyen Battal Çetesi önce atı vurup arkadan İlyas’ı kurşunlarlar. Çeteler içinde bulunan Çopur Ömer, yaralı atın süyüm süyüm ağladığına tanık olduğunu anlatırdı. Su testisi su yolunda kırılır, Kara Battal’ın ölümü de İlyas’ınkinden daha beter olmuş.

Elden ele geçen İlyas’ın dürbününü son olarak gezmeye çok meraklı olan Yozgat Lisesi Biyoloji Öğretmenliğinden emekli merhum Fazlı Bilecen’in eline geçmiş olacak ki kır gezilerinde ölünceye kadar dürbünü boynundan düşürmemişti.

Katil İlyas ile ilgili ikinci bir anı da, Dedem merhum Alibaz Ağa ile ilgili; Dedem Yozgat’tan köyümüz Gökçekışla’ya giderken Boğazlıyan yönüne giden İlyas’la yol arkadaşlığı yaparlar. İlyas pür silahlı, Dedem’de de tabanca var. Sohbetle birlikte yol alırken birbirlerini kollamayı ihmal etmezler. Sezdirmeden punduna getirip biri diğerini sağ tarafına almaya çalışır. Dedem Gökçekışla’lı olduğunu söylemez. Akşam yaklaştığında köyün önüne gelince, atın başını çevirip “Buyur İlyas efendi, bir fakir kahvesi içelim” teklifinde bulununca İlyas ayıkır ve “hayatta çok kurnaz gördüm amma senin ki gibisini görmedim. Türk açığı, ben seni soymaya kararlıydım. İncirli’nin bağlarını gözüme almıştım. Orada hem karanlık bastıracak hem de darboğaz olduğundan soygun kolay olacaktı. Köyünün önündesin, vakit de erken artık bana boyun vermezsin bu davranışından dolayı kahveni içeceğim” der. Misafir odasına geldiklerinde Dedem’e amcamın doğduğu müjdesi gelir. Bu müjdeyle İlyas da duygulanır. Amcam’ı getirtip adını İlyas kor ve bir saat hediye eder.

25.11.2011
OKUR YORUMLARI

KAHRAMANLIK ÖYKÜLERİ
Okuyucularımız’la hasbihal
Sayın Ömer Faruk Sağlam; Yazımı neden üzüntüyle okuduğunuzu anlayamadım. Üstelik "yorum" diye nitelemişsin. Benim yazdığım yorum değil tıpkı sizin yazdığınız yazı gibi bir rivayettir. Doğruluğundanda tabii ki emin değilim. Yörenin yaşlılarından 1970'li yıllarda seferberlik dönemlerini hatırlayanlardan köy odalarında duyduklarımı ifade etmeye çalıştım. Yazdıklarımda sizi üzen ne varki yazımı üzüntüyle okudunuz. Oysa siz yazınızda "hikayenin doğrusu şudur" diye iddialı giriyorsunuz. Yazdıklarınızın doğruluğu ne malum? Devlet arşivinden belgeylemi destekliyorsunuz yazdıklarınızı? Lütfen üzülmeyin sizin yazdıklarınız da rivayet, benim yazdıklarım da rivayet.Amacımız geçmişe doğru bir katkıda bulunabilmek. Sungurlu'da sağlık memurluğu yapmanız yazılarınıza ilave bir şey katmaz. Saygı ile..
HASAN MEŞELİ
Hasan meşeli -- 31.08.2012 15:49
Bir iftar Anısı
Çok değerli ve sevgili ağabeyim.Bizde sizinle birlikte olcağımız günleri dört gözle bekliyoruz.
ABDÜLKADİR ÇAPANOĞLU -- 03.08.2012 10:47
KAHRAMANLIK ÖYKÜLERİ
Hakikaten tüylerim diken diken oldu gözlerim doldu okuduğumda.Bu öykünün gazetenin köşe yazısından ziyade manşet olarak verilmesi gerekir.
Ahmet -- 04.07.2012 10:59
KAHRAMANLIK ÖYKÜLERİ
Değerli büyüğümüz Sayın Yılmaz GÖKSOY dimağınızda saklı bu değerleri bizlerle paylaştığınız için size öncelikle çok teşekkür eder, takdire şayan yazıların devamını sıhhat ve afiyetinizle zül celali tegattes hazretlerinden dilerim.
23 nisanlar 19 mayıslar 30 ağustoslar 29 ekimlerde durup dururken bayram etmediler sevinmediler bizden evvelkiler. bugün bizlerin hürriyet ve istiklal içerisinde yaşamamızın yegane mensupları olan bıyıkları terlememişler, onbeşliler, kınalı parmak tutmadan şadadet şerbetini vatan için kana kana içen civan mertlerin her düşman çebrerini yarıp muzaffer oluşunda bayram ettiler bayram kıldılar o günleri.Yoktan var oldular zoru başardılar aç susuz ayak yalın siperlerde geçen sefalet günlerini yaşanan her zaferin perde arkasını hatırlatır bana 29 ekimler 30 ağustoslar 23 nisanlar.Biz bugünün evlatları zor görmedik sefalaet görmededik kıtlık görmedik harp görmedik ve bunların ne olduğunu bilmiyoruz yaşanan onca badirenin harbin nasıl kazanıldığından bihaber yaşıyoruz dolayısıyla zafer bayramından bi haber zafer bayramı kutlayan bir kuşak olarak bu günleri resmi tatil günü olarak kabul ediyor dün dedeme kan'a mal olan bir günü gereği gibi kutlayamadığımız için hicap duyuyorum.
remzi -- 02.07.2012 14:01
YÖREMİZDE GEYİĞE DUYULAN İLGİ ve İLGİNÇ ÖYKÜLERİ
Değerli hocam ellerinize yüreğinize sağlıkkk. çok güzel konalar işliyorsunuz yazılarınızda ancak yorumlarda görünen o ki yozgatlı sizden eski günlere ait destaları hikayeleri yaşamış yozgatlı halk kahramanlarının hikayelerini dizelerinize dökmenizi istiyor. İnşallah yazılarınızda zaman zaman bunlara yer verirsiniz. Allah size sağlı afiyet ve uzun ömürler ihsan etsin.
Nuri -- 13.06.2012 14:56
Tekeden Koremez sağma
Aşağıdaki yorumu üzüntü ile okudum." Yazınızda ismi geçen Katil İlyas Sarıkaya'nın Arpalık köyündendir. Arpalık köyü 15 hanelik küçük bir çerkes köyüdür. İlyasın akrabalarının İlyası pusuya düşürüp öldüren Kara Battal'ın kafasını keserek Arpalık'a getirdiklerini intikamın şerefine sabaha kadar eğlence düzenlediklerini çocukluğumda yörenin büyüklerinden dinlemiştim. Bir dip not olarak eklemek istedim.
Hasan Meşeli -- 15.12.2011 00:23"

Hikayenin Doğrusu şudur;

Ben KARA BATTAL'ın torunuyum. KATİL İLYAS Sungurlu'nun Çerkez KADILISI'köyündendir. O zaman Sungurlu-Alaca ve Boğazkale ve civarı Yozgat'a aittir.O dönemde KATİL İLYAS yanında 1 Ermeni ve 1 Rum Eşkiya ile TÜRK ve TÜRKMEN ALEVİSİ köylerini basarak Kadın-Kızları oynatmakta, zulm etmekte ve iken dedem KARA BATTAL şu anda Sungurlu'nun EVCİ köyünden Topal Osman adlı kişiyi KATİL İLYAS'a gönderir ve şu mesajı iletmesini söyletir. "Yanındaki Ermeni ve Rum'u bırak. Türk ve Türkmen köylerini basmayı halka zulmetmeyi bırak. Yoksa karışmam " dedirtir.
KATİL İLYAS haberciye zulmeder ve gönderir. Ağır hakaretler yapar. Dedem KARA BATTAL tarafından durum hazm edilmez. Bunun üzerine KATİL İLYAS'ı ve yanındakileri şu andaki SARIÇİÇEK ve KARAKEÇİLİ köyü arasında pusuya düşürür ve öldürür. Kellesine ödül konulan KATİL İLYAS'ın kellesini YOZGAT VİLAYETİ'nin merdivenlerine atar.

Yeni Kadılı Köyü yaklaşık 1905 yıllarında Rusyadangelen Çerkezlerin önce Çorum-Boğazkale ilçesi Evren eski adıyla YEKBAS kasabasına gelmeleri ve daha sonra burada bulunan beyler ve ağalar tarafından kovulup şimdiki Y.Kadılı köyünün bulunduğu yere gelerek yerlileşmişler vekurulmuştur.Her ne kadar köyün adı halk dilinde ÇERKEZ KADILI ise de köydedokuz hane Çerkez bulunmaktadır. Diğer haneler ise TÜRK KADILISI köyünden gelen kişiler oluşturmaktadır. Köyün ilk kuruluşunda Çerkezlerin yerleşmesi nedeniyle Çerkez Kadılı olarak geçmekte iken sonraları Yeni Kadılı olarak son ismini almıştır.(Kaynak Sungurlu Halk Kütüphanesi )

KATİL İLYAS BÖYLE KİŞİDİR.

Ben sungurlu'da 193-1975 yıllarında Sungurlu'da Sağlık Memuru olarak görev yaptım.KATİL İLYAS'ın eşini de, oğlunuda torunlarını da tanıdım. Hepside beni tanır ve bilirler. Tüm hikayelerini inceledim.
KARA BATTAL o dönemde M.KEMAL ATATÜRK'ün Yozgat'a ilk gelişinde kendisine eşlik etmiştir. Samsun'lu TOPAL OSMAN'la da arkadaştır.Duyumlardan Yozgat civarındaki eşkiyalığın bitirilmesini istediğidir. Başbakanlık Tarih Uzamanlarından rahmetli Mehmet AVŞAR tarafından Başbakalık Tarih arşivlerinde "KOCA BATTAL" adı ile geçtiğini belirtmiştir.
Buda ATATÜRK'ün sözlü emri ile olduğudur ki... O tarihten sonra Yozgat civarında eşkiyalık sona ermiştir. Bunu erdiren kişide dedem KARA BATTAL'dır.

Yozgat'ta İbalı kahya adı ile namlı kişinin akrabalarından Deremum köyü veya Mahal köylüsü yaşlı bir kadından 1963-64 yıllarında KARA BATTAL için yakılmış türküyü bana söylemişti. KARA BATTAL'ın torunu olduğumu söyleyince...

Deremum veya Mahal köyü neresi, KARA BATTAL'ın köyü Büyük Nefes neresi... Yazılan Sarıkaya neresi.... Ama dedem KARA BATTAL öldürüldükten sonra çerkezlerin bayram yaptığı doğrudur.

Bu yazıyı doğru bilgilendirmek amacı ile yazdım.
Ömer Faruk SAĞLAM -- 29.05.2012 21:30
……………..

Okuyucularımız’la hasbihal
Yazınızda ismi geçen Katil İlyas Sarıkaya'nın Arpalık köyündendir. Arpalık köyü 15 hanelik küçük bir çerkes köyüdür. İlyasın akrabalarının İlyası pusuya düşürüp öldüren Kara Battal'ın kafasını keserek Arpalık'a getirdiklerini intikamın şerefine sabaha kadar eğlence düzenlediklerini çocukluğumda yörenin büyüklerinden dinlemiştim. Bir dip not olarak eklemek istedim.
Hasan Meşeli -- 15.12.2011 00:23
Orta Asya’dan Osman Paşa Beldesine uzanan Oğuz Kaan destanı ve Ahilik ilişkileri
Aynalı heybeyi terkiye astın
Ermanı kızının saçını kestin
Güççük Hasan ile Yozgatı bastın
Düşmandan öç alan sen misin Çöllo

Karşıdan çıkınca Yozgat korkardı
Asileri can evinden yakardı
Çöllo martini çifte takardı
Allahın aslanı sen misin Çöllo

Bilmem deli m'oldum bilmem serseri
Öğle vakti basılırmı kayseri
Peşinde gezer binbeşyüz süvari
Bunlara eyvallah edermisin Çöllo

Sahipsiz kişniyor bindiğin kırat
Yansın yıkılsın Asi Yozgat
Kırşehir vermesin zalime nusrat
Bileği bükülmez ermisin Çöllo

Yukarıdaki dörtlükler zamanında kırşehir yozgat sungurlu çorum kayseri gibi bir çok orta anadolu ilinde çetelik eşkıyalık yapanlardan zenginden alıp fakire gayrı müslümden alıp müslümana veren Çöllo'nun ardından yakılmış türkünün yalnızca birkaç dörtlüğüdür. Çöllo- Katil İlyas- Kareli- Parmaksız arap- Aynalıuşağa gibi eşkıyaların çetelerin odalarda kahvelerde yıllarca hünerleri anlatıldı türküleri söylendi. Hatta Kemal Tahir "Rahmet Yolları kesti" adlı eserinde Katil İlyas'ı anlatırken " Eşkiyalığı Katil İlyas değil atı yapmaktadır. Gece karanlığında pusuyu sezen atının sayesinde her çemberi yardı der" Yozgata sınırsız hizmetleri bulunmuş Çapanoğulları için yakılmış bir ağıt türkü vesair varmıdır. Çapanoğulları ile adı geçen eşkıyalar arasındaki hikayelerden yada eşkıyaların çetelerin zamanında dinlemiş olduğunuz destanlarından yazılarınızda bahsederseniz eskiden radyolarda müdavimi olduğumuz "Arkası yarın" programı gibi şimdilerdeki yerli televizyon dizileri gibi sizi her hafta yazılarınızı okumak için hem sabırsızlıkla bekler hemde bize geçmişten tarihten bir altın sayfa açmış olursunuz. İnşallah bu mektubum elinize geçer ve isteğimizi yerine getirirsiniz.Nitekim çocukluğumda topçu-araplı-göğcekışla-çallı-incirli tekke köylerinin altından geçen tozlu yoldan giderken büyükler aman eskidenburda kaçaklar barınır eşkıya yatar diye anlatırlar onlar anlatırken birgün karşımıza atıyla kuşamıyla arabanın önünden bir kaçağın çetenin geçmesinin hayalini kurardım. Hatta araba köy duraklarında durduğunda içimden hep aha kaçak gelecek eşkıya şimdi basacak bizi diye korkudan terlere boğulur anamın eteğine yapışırdım.İnşallah bu küçük ricamı isteğimi kırmaz küçükte olsa bi hikaye yazarsınız.
Rıza İlbay -- 11.11.2011 08:48
//////////////////////////////////////

1.                             Rahmet Yolları Kesti - Sayfa 158 - Google Kitaplar Sonucu

books.google.com.tr/books?isbn=9752732356
Kemal Tahir - 2006
Kemal Tahir. adım yaklaşmış ... "Eşkiyalığı bu katil İlyas değil, atı yapmakta..." derlerdi. Gecenin ... İlyas'ın altındaki hayvan da böyle bir mübarek... Pusudan ...
///////////////////////=========00000000000000=============/////////////////////




03 Eylül 2008

FRANSA'daki KÜÇÜK HIRKA


KÜÇÜK HIRKA'DAN , FRANSA'YA

Nasip olursa Fransa'da ki Küçük Hırka'ya yer vereceğiz.
Kaç hane, ne zaman gittiler, ilk gidenler?..
Şu anda ne iş yaparlar gibi sorulara cevap vereceğiz.
Şimdilik - teşekürlerle -Sedat Buzağcı kardeşimizin bize ulaştırdığı Küçük Hırkalıların kümendiği bölgeyi gösteren bu resimle yetinelim..
Devamı gelecek, inşallah..

............
Ve geldi..(20 Aralık 2008) FRANSA’DAKİ KÜÇÜK HIRKA İÇİN BİRKAÇ NOT:
Türkiye’deki Küçük Hırka’dan daha fazla aile Fransa’da yaşıyor.
Küçük Hırka’dan Fransa’ya göçle ilgili olarak Sedat Bozağc’ıdan aşağıdaki bilgiler geldi. 1960larda Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü başlar.
Bölgede ekonomik olarak en iyi durumdaki köylerden biri olan Küçük Hırka’dan bu akına ilk başlarda katılanlar olmaz.
Yabancı bir diyar, ne olacağı belirsiz bir yolculuk, bizim köylüleri çekmez.
Ancak çevre köylerden Avrupa’ya işçi akını çoktan başlamıştır.
1970lere gelirken bizim köyden de ilkler Almanya’nın yolunu tutar.
Süleymanın İhsan(Aykaç),
Derabağın Muhlis(Danlı),
Mıstılının İbrahim..
Nazilinin Asım...
Bunlar; ilk gidenlerdendir.
Onların, izin günlerinde köye gelip anlattıkları..
Köylünün sabahlara kadar, onlardan diledikleri “Alamanya” hikayeleri ilgilerini çeker.
Hoş bazılarının dediği yada endişelendiği gibi gidenler; hiç de “gavur olmamıştır”
Yine İslam, yine Türk
Hem de bütün varlıkları ile
O zaman geriye ne kalıyor?
Vatan, eş dost, yar yaran özlemi..
Ona da katlanacaklardır.
Vatan, yar , yaranın istikbali için, sırlayacaklardır sıkıntıları..
Zaten memlekette kalsalar "ala yorganı "sıtlayıp, çalımak için Ankara vs gibi gurbet yollarına düşmeyecekler mi?
Düşerler yola..
Gidiş o gidiş.
Önce Almanya..
Fransa..
Belçika..
Soraları İtalya vs diğer ülkeler şeklinde sürer yolculuk.
Bu uzun yolculuğun hikayesini -Allah nasip ederse- hayatta kalan kahramanlarından dinleyip kayda alırız.
Biz şimdilik bu yolculuğun Fransa ayağının başlangıcı ve geldiği noktayı - kelimesi kelimesine kendi dilinden anlatması için- isterseniz Fransa'ya dönüp Sedat’a kulak verelim.
“Fransa ya yerleşen bizim köylülerimiz 1972 yılında Recep Anbar’ in abisinin (Nazilinin Asım) yanına Almanya’ya gelmesi ile başlamıştır.
Recep Anbar, Almanya’ya gelir.
Daha sonra kağıt (çalışma ve oturum izni)almak için başvurduğunda Almanya’da kağıt alamaz. Çalışmak ve oturma izni için bu arada Fransa’ da verdiklerini öğrenirler Fransa’ ya gelir.
Burada bizim bulunduğumuz bölge ye 74 bölgesine yerleşir. 74 buranın plakasıdır. Daha sonraları köylülerimizden Pasa olarak bildiğimiz İsmet Özbahar(Haşimin Paşa), Ahmet Arslan(haniğin Ahmet), Gazi Bellek(Kiçik Halil’in oğlu) ve kayınpederi Eyyup Kömürcü ( Çakırın Eyup)gibi köylülerimizi bu bölgeye getirerek burada yasamaya tutunmuşlardır.
O zamanlarda gelen büyüklerimiz çok büyük zorluklar çekmişlerdir. Ev bulamama durumu, dil konusunda büyük sıkıntılar çekmişlerdir. Daha sonraları köylülerimizden akrabası burada bulunan akrabasını veya akrabası olmadığı halde yardımcı olarak buraya getirmişler yardımcı olmuşlardır.
Bu sayede su an köylülerimiz burada benim topladığım bilgilere göre 102 hanedir. Köylülerimizden burada önceden gelenler inşaat üzerine başlamışlardır ve su ana kadar da çoğunlukla inşaat sektöründe çalışan bir çok köylülerimiz vardır. Bir kac tanede fabrikada çalışan köylülerimiz de vardır, birde pazar sektöründe uç dört kişi bulunmaktadır. Köylülerimiz genelde buralarda iki şehirde toplanmış bulunmaktadır.
Birincisi (annemasse) Türkçe de “anmas “ diye bilinen yer. Diğeri de (cluses) “kulus” denen yerdedir. Anmas’da bulunan köylülerimiz Alaaddin hocanın bulunduğu dernekte toplanırlar.
Kulus denen yerdekiler ise diyanetin üzerine alınmış olan dernekte buluşurlar. Buradaki köylülerimizden inşaat sektöründe ilerleme sağlayan fazla yoktur.
Sebep olarak ta çalışıp kazanılan paraların Türkiye’ye yatırımın yapılmasıdır. Burada ilerlemek için bir gayret yoktur.Büyük olarak “fidayet” Çavdar’ in oğlu İbrahim Çavdar... İsmail Şahin’in oğulları.. İsmet Özbahar’ınr oğulları ilerlemeye çalışmaktadırlar.

Bizim bulunduğumuz bölge İtalya’ya 100 km.. Cenevre’ye “anmas” ile sınır. Bize “kulus” bölgesine 35’ km dir . Lyon bölgesine 200 km ‘dir.bulunduğumuz bölge dağlık olup yükseklerde kar kisin ve yazın kar eksik olmaz. En yüksek zirvesi 4807 metre ‘dir.
Buranın havası nemli olup yaz ayların da sıcaklığın en fazla 30 derecede olduğu halde insani sıkar.
Türkiye’den sonradan bizim gibi ithal gelen arkadaşlarımız alışma konusunda zorluklar çekilir; havasına, suyuna, diline alışma konusunda. Ama eskiden ilk gelenler gibi olmaz. Tabi ki yeni gelenlerin yuvası hazır olur. Birde eskisi gibi Türk az bulunmadığından dil konusunda bir Türk arkadaş bulur ve sıkıntısını giderir. Burada Türklerin sadece tek sikintisi olur su an için, vatan sıkıntısıdır. Ne kadar olursa olsun rahatlık ille de vatanimiz, koyumuzdur,koylumuzdur..
Buradan ben Sedat Bozağci olarak bu bilgileri topladım. Eksiklerim olabilir. Bilgileri daha fazla bulunan arkadaşlarımız Necati Çavdar’ a ulaştırabilirler.
Birde size kömürcü ve anbar larin düğünün de çekilmiş köylülerimizden resimler vardır. Bunları sizinle paylaşıyorum.
Yeni fotoğraflar eklemeye devam edeceğim selamlar ......
gurbetten Sedat Bozağci
GURBETTE DÜĞÜN

Fransa'daki Küçük Hırkalılar, bayram ve düğn gibi özel günlerde bir araya gelmeye özen gösterirler.
Seyfet Komurcu'nun oglu ile Muammer Anbar'in kızının duğununden fotoğraflar.






























MİLLİ MAÇ HATIRASI

TüRKİYE- AVUSTURYA futbol karşılaşması 2008 de İsviçre'de yapıldı. Maça gurbetçiler akın ederek Millileri yalnız bırakmadılar.
Maça gidenler arasında bizim köylülerde vardı.
Bunlardan Sedat Buzağcı, o günü hatırlamak için bu resimle ölümsüzleştirdi.

FRANSA CLUSES'dan MANZARALAR


Fransa'da "mont blanc" dağlarından görünümler.
Mont Blanc' dağının 2008 sonbaharı ile 18 Şubat2009 günü Sedat Bozacı'nın CLUSES'deki evinin balkondan görünüşü..
Ve yine CLUSES(kulus)dan çekilmiş 2009 Şubatına ait kış manzaraları ..
Birinci resimde "Mont Blanc" dağından beslenen nehir görülüyor
Avrupa ve Alpler'in en yüksek dağı olan Mont Blanc'ıngüneyde kalan ana gövde İtalya'da kalır. Dağın kuzeyi Fransadadır. İtalya'da kalan bölüm "Monte Bianco" ismini alır ve (her ikisi de "Beyaz Dağ" diye bilinir.Zira Dağın en yüksek kısmı 4.792 m'yi bulur. Dağın zirvesinden 2.440 m yüksekliğe kadar yamaçları, 28 metreye kadar ulaşan kalınlıkta buz takkesi ile örtülü olduğu için her zaman zirve bayaz kalır.
////////////////////OOOOOOOOOOOOOOOO//////////////////
YARADILANA ÇARPAN BİR YÜREK
Bizim köylülerin Fransa'da yaşadığı KULUS(CLUSES)den bahstmişken, insanlık ve toptan "yaradılmışlar" için çarpan yürekden bahsetmek olmaz.
Bizim gibi o'da kanayan yara Gzaze'den bahsetmiş.
Ve bunu CLUSES''de yağan kar nedeniyle sıkıntıya giren kuşla özdeşleştirmiş..
buradan geçen "Yaradılanlara çarpan yüreğe "değeinmeden edemedim..
"Ağlayan Bir Yer

Yakın bir geçmişe kadar geleceğin Filistin devleti olacağı düşünülen, ancak şu anda dünyanın en büyük hapishanesi (Gazze) ve dünyanın en büyük bekleme salonu (Batı Şeria) olan yerden döndükten birkaç gün sonra bir rüya gördüm.
Kum taşlarından oluşan bir çölün ortasında belime kadar çıplak bir halde yalnız başıma duruyorum. Bir başkasının eli yerden bir avuç toz-toprak alıyor ve göğsüme fırlatıyor. Bu, saldırgan değil, düşünceli bir davranış. Toprak, göğsüme ulaşmadan değişiyor ve yırtık kumaşlara, muhtemelen de keten kumaşına dönüşüyor. Kumaş gövdemi sarıyor. Sonra, bu yırtık pırtık çaput parçaları kelimelere, cümlelere dönüşüyor. Benim tarafımdan değil, bu yer tarafından yazılmış kelimelere, cümlelere…
Bu rüyayı hatırladığımda, aklıma yerle bir ifadesi geldi.
Tekrar tekrar. Bu kelime, toprak dışında her şeyin, ama her şeyin silinip süpürüldüğü, çalındığı, darmadağın edildiği, dümdüz edildiği bir yeri veya yerleri tarif ediyor.

* Ramallah’ın batı tarafında Al Rabweh adında küçük bir tepe var. Tokyo sokağının hemen sonunda. Şair

Mahmut Derviş bu tepeye gömülmüş. Ama burada bir mezarlık yok. Sokağın adı Tokyo, çünkü şehrin Kültür Merkezi bu sokağın üzerinde ve tepenin tam ayağında. Bu Kültür Merkezi Japonya’nın sağladığı fonla inşa edilmiş. Derviş, şiirlerinin bazılarını son kez bu Merkezde okudu - ne var ki kimse bunun son kez olduğunu o zaman bilmiyordu. Issızlık anlarında son kelimesi ne anlama geliyor? Mezarı ziyaret ettik. Bir mezar taşı var. Kazılmış olan toprak hala çıplak. Derviş’in arkasından yas tutanlar oraya küçük buğday demetleri bırakmışlar. Aynen şiirlerinden birinde söylediği gibi. Kırmızı anemonlar, kağıt parçaları ve fotoğraflar da var.

Doğduğu ve bugün annesinin hala yaşadığı yer olan Celile’de

gömülmek istemişti Derviş. Ancak İsrailliler buna engel oldular. Cenaze için onbinlerce kişi Al Rabweh’te toplandı. Derviş’in 96 yaşındaki annesi kalabalığa seslendi:
“O hepinizin oğlu.” Henüz ölmüş veya öldürülmüş olan sevdiklerimizle ilgili konuşurken tam olarak hangi zamanda konuşuruz? Kelimelerimiz, normalde olduğundan çok daha yakın, çok daha ‘şu an’ gibi gelen bir zamanda çınlıyormuş gibi gelir. Aynı sevişirken, yakın bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızda, geri dönülmez bir karar verirken, veya tango yaparken hissettiğimiz gibi…

Yaslı kelimelerimiz ölümsüzlükte çınlamaz ama, belki de ölümsüzlük alanının küçük bir galerisindedirler.

* Şu anda terk edilmiş olan bu tepede, Derviş’in sesini hatırlamaya çalıştım. Bir arı yetiştiricisinin sakin sesine sahipti:

“Bir kutu taş yaşayanların ve ölülerin, kovandaki bir petekte tutsak kalmış arılar gibi kuru kilde hareket ettiği…
Kuşatma her sıkılaştığında çiçek açlığı grevine girerler

Ve denizden acil çıkışı göstermesini isterler.”
Sesini aklımda canlandırırken, toprağa, yeşil otlara oturma ihtiyacı hissettim. Oturdum.
Al Rabweh, Arapça’da “üzerinde yeşil otlar olan tepe” anlamına geliyor. Kelimeleri geldikleri yere geri döndü. Ve başka hiçbir şey kalmadı. 5 milyon kişinin paylaştığı bir hiçbir şey. 500 metre ilerideki diğer tepe bir çöplük. Kargalar daireler çizerek üzerinde uçuşuyor. Birkaç çocuk çöpleri karıştırıyor. Bu yeni kazılmış mezarın yanında otların üzerine oturduğumda beklenmedik birşey oldu.
Olan şeyi tarif edebilmek için başka bir olayı anlatmam gerekiyor.

Birkaç gün önceydi. Oğlum Yves araba kullanıyordu. Fransız Alpleri’ndeki Cluses kasabasına doğru yol alıyorduk. Kar yağmıştı. Dağ etekleri, ovalar ve ağaçlar beyazdı. İlk karın beyazlığı genelde kuşları şaşırtarak, mesafe ve yön duygularını bozar. Birden, arabanın ön canıma bir kuş çarptı. Dikiz aynasından bakan Yves, kuşun yol kenarına düştüğünü gördü. Frene bastı ve geri vitesi taktı. Küçük bir kuştu, bir narbülbülü. Sersemlemişti ama hala yaşıyor ve gözlerini kırpıştırıyordu. Onu karların içinden aldım, elimde sıcacıktı, sımsıcak. Kuşların bize göre çok daha yüksek bir vücut ısısı var. Yolumuza devam ettik. Zaman zaman onu kontrol ettim.
Yarım saat içerisinde ölmüştü. Onu alıp arabanın arka kolduğuna koydum. Beni şaşırtan ağırlığı olmuştu. Onu karların içinden aldığımdan daha hafifti. Emin olmak için onu bir elimden diğer elime geçirdim. Sanki hayattayken sahip olduğu enerji, yaşam savaşı, ağırlığına ağırlık katmıştı. Şimdi ise sanki hiç ağırlığı yoktu.

Al Rabweh tepesindeki otlarda otururken buna benzer birşey oldu. Mahmut’un ölümü onun ağırlığını ortadan kaldırmıştı. Geriye sadece kelimeleri kalmıştı.
* Aradan, felaket öncesi sessizliğe gömülmüş aylar geçti. Şimdi ise, felaketlerin hepsi bir deltaya akıyor. Bu deltanın adı yok. Adını, sonradan, çok sonradan gelecek olan coğrafyacılar koyacak. Bugün bu isimsiz deltanın acı sularında yürümek dışında yapacak hiçbirşey yok.
* Dünyanın en büyük hapishanesi Gazze, bir mezbahaya dönüşüyor. Şerit kelimesi (Gazze Şeridi’ndeki), 65 yıl önceki getto kelimesi gibi, kanla ıslanıyor. Bombalar, mermiler, fosfor ve GBU39 radyoaktif silahları, makineli tüfek ateşleri, Israil Savunma Gücleri tarafından gece gündüz havadan, denizden ve karadan 1.5 milyonluk sivil nüfusun üzerine yağdırılıyor. Ölü ve yaralı sayısı, İsrail tarafından Şerit’e girmeleri yasaklanan yabancı medyanın yaptığı her haberde biraz daha artıyor. Ancak kritik rakam şu ki; her İsrailli ölüye karşılık, 100 Filistinli ölüyor. Bir İsrailli’nin hayatı 100 Filistinli’nin hayatına bedel. Bu varsayımın yansımaları, bunu kabul edilebilir ve normal gibi sunmaya çalışan İsrail sözcüsü tarafından sürekli tekrarlanıyor.

Katliamı salgın hastalıklar izleyecek; çoğu ikamet yerinde su ve elektrik yok, hastanelerde doktor, ilaç ve jeneratör sıkıntısı var. Katliam abluka ve kuşatmayı izledi. Dünyanın her yerinden protesto sesleri yükseliyor. Ancak dünya basınları, ve gururla sahip oldukları nükleer bombalarıyla, zenginlerin hükümetleri, İsrail’I, Savunma Güçleri’nin işledikleri suçların görmezden gelineceğine temin ediyor. *

“Ağlayan bir yer girer rüyamıza,” demişti Kürt şair
Bejan Matur. “Ağlayan bir yer girer rüyamıza ve bir daha çıkmaz.” Yerle bir olmuş topraktan başka hiçbir şey. * Dört ay önce Ramallah’ta yeraltındaki terkedilmiş bir park yerindeydim. Burası görsel sanatlarla uğraşan küçük bir grup Filistinli tarafından çalışma alanı olarak kullanılıyor. Bunların arasında
Randa Mdah adında bir heykeltraş kadın var. Onun tarafından tasavvur edilerek yapılan “Kukla Tiyatrosu” adlı enstalasyona bakıyorum. Duvar gibi dik duran, 3 metreye 2 metre boyutlarında bir alçak kabartma var. Önünde, yerde, üç figür duruyor. Tel, polyester, cam elyafı ve kil armatürün üzerine kabartmayla omuzlar, yüzler, eller yapılmış. Yüzeyler renkli – koyu yeşiller, kahverengiler, kırmızılar.
Kabartmanın derinliği, Ghiberti’nin yaptığı ve Floransa’daki Vaftizhane’nin bronz kapılarından birininki ile aynı. Ve nesnelerin uzakta olduğunu belirtmek için ufaltarak gösterme tekniği ve çarpıtılmış perspektifler neredeyse aynı ustalıkla ele alınmış. [Heykeltraşın bu kadar genç olduğunu asla tahmin edemezdim. Henüz 29 yaşında.] Alçak kabartmanın duvarı, sahneden bakıldığında tiyatrodaki seyircilerin andırdığı “çit”e benziyor. Öndeki sahnenin zemininde gerçek insan boyutlarındaki figürler duruyor, iki kadın ve bir adam. Aynı malzemeden yapılmışlar ama kullanılan renkler daha soluk. Bir tanesi seyircinin dokunabileceği mesafede, bir tanesi iki metre geride ve üçüncüsü iki katı uzaklıkta. Günlük kıyafetler giyiyorlar, bu sabah giymeyi seçtikleri kıyafetleri. Gövdeleri tavandan sarkan üç yatay tahta parçasına iliştirilmiş kordonlara bağlı. Bu insanlar kukla; olmayan veya görünmeyen kukla oynatıcıları da onları kontrol etmek için bu tahta parçalarını kullanıyor. Alçak kabartmadaki bir yığın figür gözlerinin önündekine bakıyorlar ve ellerini ovuşturuyorlar. Elleri kümes hayvanı sürüsü gibi. Hiçbir güçleri yok. Ellerini ovuşturuyorlar çünkü müdahale edemiyorlar. Onlar alçak kabartma, üç-boyutlu değiller ve bu nedenle gerçek dünyaya girip müdahale edemiyorlar. Onlar sessizliği temsil ediyor. Görünmeyen kukla oynatıcısının kordonlarına bağlı üç gerçek ve titreyen figür hızla kafa üstü yere fırlatılıyor. Ayakları havada. Tekrar tekrar fırlatılıyorlar, ta ki başları yarılana kadar. Elleri, gövdeleri, yüzleri ıstırap içinde kasılıyor. Bitip tükenmeyen bir ıstırap. Ayaklarında bunu görebiliyorsunuz. Tekrar tekrar. Alçak kabartmanın hiçbir gücü olmayan izleyicileri ve yerdeki iri ve biçimsiz kurbanları arasında yürüyebilirdim. Ama yürümedim. Bu çalışmada, başka hiçbir yerde görmediğim bir güç var. Üzerinde durduğu zemine hakim olmuş durumda. Dona kalmış izleyiciler ve can çekişen kurbanların arasındaki öldürme alanını kutsal kılmış. Bir park yerini yerle bir edilmiş bir alana çevirmiş. Bu çalışma Gazze Şeridi’nde olacakların kehanetiydi. * Filistin Otoritesi’nin kararıyla Mahmut Derviş’in Al Rabweh tepesindeki mezarı tellerle çevrelendi ve üzerine camdan bir piramitinşa edildi. Artık yanına çömelmek mümkün değil. Ancak kelimeleri kulaklarımıza geliyor, bu kelimeleri tekrar edebiliyoruz.

Volkanların coğrafyasında yapacak işlerim var

Issızlıktan yıkıma

Lott'un zamanından Hiroşima'ya

Henüz daha tanımadığım bir tutkuyla

Sanki henüz hiç yaşamamışım gibi…

Belki Şimdi uzaklara gitmiştir

Ve Dün, yakınlaşmıştır

Tarihin kıyılarında dolaşmak için
Şimdi'nin elini tutuyorum
ve dağ keçilerinin kaosuna sahip

döngüsel zamandan kaçıyorum

Elektronik zamanın hızıyla

Yarınım nasıl kurtarılabilir?

veya çöl karavanımın yavaşlığıyla?

Sonum gelene kadar işim var

sanki yarını hiç görmeyecekmişim gibi

ve burada olmayan bugün için yapacak işlerim var

Bu nedenle dinliyorum yavaşça

Kalbimin karınca vuruşlarını...(JB/EA/EÜ)

* İki alıntı da Derviş’in Jidariyya (Mural) adlı şiirinden yapılmıştır.
**(John Berger'in Irish Times'da yayınlanan yazısını Esra Aygın Türkçeleştirdi. Bianet’ten alınmıştır.)"

KAYNAKLAR:
http://www.versohaber.com/index.php?

option=com_content&task=view&id=301&Itemid=2

http://www.yuksekovahaber.com/news_detail.php?id=11236
////////////////////////////////////
FRANSA’DA Kİ KÜÇÜK HIRKALILAR
DÜĞÜN DOLAYISIYLA
BİR ARAYA GELDİLER.
Ceniklerden Hasan –Semiha Taş çiftinin oğulları Bekir ile Şahbazlardan Selahattin Şahinin (Gildi bacının İsmailin torunu) kızının düğünü “Mont blanc” diye bilinen Batı Alpler’in bir parcasi olan”ve Fransa –İtalya sınırındaki Les houche” denilen turistik bir köyde yapıldı.
26 Nisan 2009 Pazar günü gerçekleştirilen düğünün yapıldığı yer; resimde görüldüğü gibi arkada dağda kar,aşağısı yeşillikler içinde güzel bir manzarası olan dağ köyündeki salonda idi.
Resimlerde düğüne katılanlardan bir kısmı görülüyor.
Resimdekiler soldan saga Tükenmiş’in Mehmet (Çoban), Haşim’in Murat (Özbahar) ,Annemasse camisinin imamlarından Alaeddin Özdemir , Gıdışın Garbin Mehmet (Çapraz), Annemasse (anmas) cami derneği yani başkanı Mehmet Özbahar( Paşa’nın oğlu Memo),Nalcı İzet’in oğlu Necip Danlı, Mahmıdın Alinin Hasanın oğlu Erdal ve Ercan Yazıcı , Mehmet Kağın oğlu Ercan Öztürk ile Kızı gelin olan Selahattin Şahin .. Diğer arkadaş Lozan da kalıyor ve bizim koyun (annemasse) camisine gelip gidenlerden birisi Alican olarak biliniyor.
İkinci resimde; (soldan-sağa)Gözlüklü olanlarHabibin Garip(danlı), Mahmudun Mehmet(Danlı), Alalattin(Özdemir) Hoca ile diğerleri..
Malum insanlar her zaman bir araya gelemiyor...
Dolayısı ile toplu resim bulmak zor.
Düğünden sonra; Alaattin hoca gitmek üzere arabaya biner.
Sedat Buzağcı,"Koy sitesi icin bir araya gelin de fotograf cekecegim..
Fotoğraf makinası ile geliyorum.. Gitme bir hatıran kalsın " der.
Alaatin Hoc'da arabaya bindiği halde,
" Ölursem.. Ula git .. Getirde... Çek" diye cevaplayarak Sedat'ı bekler ve topluca resim çektirirler..
İyide ederler..
Alaadin hocamıza hayırlı, bereketli sağlıkla uzun ömürler diler,Sedat'a da emeği ve ilgisi için teşekür ederiz..
Diğer resimlerde de ise bizim Hidayet emminin oğlu İbrahim Çavdar ile köyümüzün Fransa'daki diğer gençleri görülüyor.


Allaatin hoca........... 
1 Haziran 2022
https://www.facebook.com/photo/?fbid=1507413323007048&set=a.217807991967594



FRANSA
TÜRK FEDERASYON
ANNEMASSE TÜRK - İSLAM KÜLTÜR OCAĞI


FATİH CAMİİ

Cluses caminin dışardan görünümü








Kücük Hirka köyünden bayanların camiye katkı için yaptıkları çalışmalar...









Bu çalışmalara bizim köyden katılanlar şöyle :

Mina Çavdar(Mine Bacı- Adil ağanın kızı -Hidayet Amcamın hanımı),
Hürü Ozbahar (Körülü Emmimin kızı- Kitinin İsmet'in hanımı),
Ayşe Danlı(İkbalin Ömerin kızı- Nalbant İzet'in Necp'in hanımı),
Nurdane Toprakcı(Halil Kağın İzet'in hanımı ),
Hacer Özturk(Memiş'in Haydarın kızı Şerifin Hüseyinin Hikmet'in hanımı) ,
Altın Danli (Körvelinin Memmet'in hanımı)
Saniye Danlı (Efe Mehmedin kızı - Takavitin torunu rahmetli Hasan'ın hanımı )
ve yan tarafda başka yerden bir kaç kişi diğer bayanlar
ALMANYA'DA Kİ KÜÇÜK HIRKA
Fransa'daki Küçük Hırka demiştik.
Almanya'daki Küçük Hırkadan'da ses ve SELAM geldi..
Muhlis-Hasan-Necip-Elvan-Osman Danlı