20 Haziran 2007

Deliktepe'deki tapu ve köyün en eski resmi belgesi


KÖY KURTARAN TAPU:










































"Şarken(Doğsu):            9 taş
Garben(Batısı):              Deliktepe
Cenuben(Güney):          ...Hüseyin
Şimalen(Kuzey):              Karabayır
Miktarı:                     3 dönüm atik, bir dönüm 2 evlek
Tapu Sahibi:                Codaroğlu Hüseyin mahdumu Osman(Codaroğullarından Hüseyin oğlu Osman)
Tarihi:                       1332(1915)



Köy kurtaran tapu hikayesi :
------------------------------
Maksadımız  kimseyi incitmek değil.
Sadece  büyük dedem Arif kağ'dan  dedem Mehmet Çavuş'a ondan da  babam Sadık Çavdar'ın vefatı ila  bize intikal eden ve resmi görülen tapunun, tarihi belgenin hikayesini anlatmak.
Çünkü o Osmanlı belgesi sadece bir  aileye ait tarla tapusu olmaktan çıkarak  bir köy arazisini kurtaran, iki köy arasında sınır tespitine esas olan belge niteliğini kazanmıştır.
Bu bölümü okuyanların  olaya böyle bakmasında fayda vardır.

Küçük Hırka’nın Osmanlı kayıtlarındaki ismi ; “Hırka-i Sağir”dir
Büyük Hırka’nı ise Hırka-i Kebir Köyümüzün kuzey komşu köyü "Orduoğlu", sonradan "Suludere "oldu.

Aslında buraya "Turapoğlu"'nun yurdu "derlermiş.
Suyu, ormanı bol güzel  bir yayla Suludere denen  bu bölgede "Turapoğlu" isminde bir Hıristiyan yaşarmış. Şimdiki  "Suludere" ve Hozan - Elmalı gibi bizim köye ait olan bölgeler Turapoğlunun  çiftliği gibi bir şey.

 Suladere'de sadece  Turapoğlu  değil  Esatların ev gibi çok az sayıda Türkler yaşarmış.. Ancak en çok arazi sahibi ve ismi bilineni Turapoğlu..Derlerki Tahirin oğlu, Turapoğlu’nun sırtını sabunlayıp bol para alırdı.
Bizim köylü (Halil kağ'ın babası , Toprakçıların dedeleri )Köse, Turapoğlu’na azap duruyor. Ve bu azaplık onu zengin ediyor.
Turapoğlu,  bölgenin büyük alimlerinden  bizim köylü Derviş Efendi’ye de  Hozan'diye bilinen  ve bu gün Derviş Efendi'nin torunlarının -  köyde "Ceylan"  soyadı taşıyan ailelerin - elinde olan geniş araziyi vermiş.
Turapoğlu’nun Elmalı’da komü varmış.
Elmalıyı Hacı Sülük, para ile almak ister.
Fakat Turapoğlu, Elmalı denen bölgeyi tarla ve ormanı ile birlikte Yozgat'ın  Külhüyük köyünden gelerek bizim köye yerleşen  Buzağcılara parasız verir. O nedenledirki bizim köyde kalan küçük "Elmalı" bölgesinde  hemen henen sadece Buzağcıların tarlaları var. Hatta  bu nedenledir ki  Elmalı'nın bizim köy tarafında kalan Küçük Elmalı 'da sadece  "Buzağcıların koru " diye bilinen  ait bir orman alanda  mevcut.
Buzağcı’nın iki karısı varmış ..
İsmail ve Hacı, Zaimoğlu gilden olan karısından olmuş. Diğer hanımı ise bizden. Abalı ve Apık..isimli çocukları dünyaya gelmiş.
"Suludere" ismindeki yer "Ordooğlu "olarak bilinirdi ve yakın zamana kadar Perçem’e bağlı bir mezra, oba idi.
Perçem'in nufusu az olduğu için Ordağlu'nda oturan ailelerde idari bakımdan Perçem köyüne bağlanmış.
Bu  nedenledir ki Suludere Köyü'nün tüzel kişiliği "Köy olarak " çok yakın.

Suludere'de Turapoğlu ile  çok az sayıda türk aileler yaşarlarmış.
Daha sonra buralara  Osmanlı döneminde  çok az sayıda kürt aileler iskan edilir.
Onları,  az sayıda da olsa Kafkas muhacirleri takip eder.Cumhuriyetin ilk yıllarında ise Romanya (urumanya) muhacirleri yerleştirilir.Ancak muhacirler zamanla bölgeyi terk ederler.Şu an ya bir yada iki aile kalır.
Bölge ornanlık ve sulak yer olması dolayısıyla hayvancılığa çok elverişlidir.  Bu nedenle çevre köylerden  buraya  göçenlerde olur. Suluderenin hayvancılığa elverişli olması  dolayısıyla büyük dayım Haydar Tunç'da Sulaudere'den  başka yerlere giden  muhacirlerden ev alarak   Çatalbaş köyünden Suludere'ye  göç etmiştir.
Böylece yeni göçlerle var olan  ailelere yenilerinin eklenmesiyle Orduğlu'nun ufusu  büyür.
 Perçem'e  bağlı mahalle olarak Çorum ili Alaca ilçesi ideri  yapısı içinde yer alan Orduoğlulular müstakil köy olmak isterler. Bunun için  mücadele edip, çok ter dökerler.
Perçemden ayırmak, ayrı muhtarlık olmak için mücadele verenlerin başında, bölgede hatırı sayılan Duran Kaçar(Duran kağ) yer alır.
Sonuç da  resmi makamlar tarafından önlerine konan "nufusunuz az" proplemini Kötü köyle birleşerek aşarlar.
Nede olsa Duran Kağ, KötüKöyün köklü ailelerinden  ve gerçekten Osnalı kadını olan Pempe hanmın kızı Hacer Hatunla evlidir.

Kötü Köyün damadı Duaran Kağ,  bu iki mahallenin birleşerek Suludre ismi ile "köy tüzel kişiliğine "kavuşmasını sağlar.

Artık Orduoğlu  Perçem’den ayrılıp köy olur. Köy Tüzel kişiliğine kavuşan orduğolu resmen "Suludere köyü" ismini alır.

Kötü köy’de "Merdan" ismiyle onun mahallesi haline gelir.
Muhtar Suludere’den, birinci ağza Merdan’dan yani Kötü Köy'den. olacaktır.
Kötü köy, demişsek  öyle  klasik anlamda kötü anlamına değildir.
Belki  tarihi eskiliği nedeniyledir. Öztürkçede "köhne" anlamına kulalnıldığını düşünüyorum.
Zira yakın pazarlardak "köhne", Yozgat'ın ilçesidir. Köhne dense orası aklagelebilir. Anadolu issanı "kötü köy" diyerek bu ayrımı yapmış olabilir. Çünkü  yerleşim olarak çok eski bir yer ve  Orduoğlu'nun  aksine  safi Müslüman yerleşim yeri.Ve Türk. bölgesidir.  Şimdi çoğunluğu elinde bulunduran Kürtler daha sonra getirilip yerleştirilir buraya. Kürtlerin bir çoğuda  sonradan çoğu evlilik yolu ile bölgede yerleşik hayata geçerler.
Suludere muhtarlık olunca, başlarlar çevreden toprak talebine. Zira  Perçem'e bağlı iken oranında arazilerini kulanırlar. Doğu da Evci ve Yatankavak köylerine, Güney de Büyük Hırka'ya kadar  istedikleri alanı otlak olarak kullanırlar. Perçem'den ayrılıp köy tüzel kişiliğine  kavuşanca  Suludere'nin çoğrafi alanı daralır.Üstelik resmen  çevre köylerle de sınırları belirlenmesi gerekir.

Bu  durumda Suludere ileri gelenleri ile kurucu muhtar Duran kağîn aklına  Turapoğlunun vaktiyle kulladıkları alan gelir.Nede olsa Turapoğlu, Suluderede yaşamıştır. Topraklarının bir kısmını Küçük Hırkalılara vermiştir.

Şahsi mülkiyet  olarak  değilsede  köy tüzel kişiliğinin idari sınırları  için neden olmasın?
O nedenlerle  Kurucu muhtar Duran Kaçar  ve ileri gelen Suludereliler köy sınırlarının genişlemesi amacıyla;
Küçük Hırka’nın Killikçamı bölgesine kadar isterler.
Bununla da kalmazlar.
Karabayır, Deliktepe gibi geniş muhitleri de  köy sınıtrlarına katmak isterler.Çünkü Deliktepe, Suludere'ye 15-20 dakikadır. Bizim köye tam bir saat gelir. Bizim sülalenin  - Çodarların- kömlerinin  bulunduğu ve kışlık yaylak kullandıkları, yazın da köylünün (Küçük Hırka'nın) otlak olarak kulandığı Karabayır, ise iyi bir  iyi yaylımdır.

Her iki köy halkı da  sosyal oalrak her zaman iç içedir.Orduoğlu köy tüzel kişiliğini alana kadar aralarında en ufak bir sürtüşmenin olduğuna  şahit olunmaz.Ancak yeni tüzel kişiliğne kavuşan Suludere köyünün   talepleri ikarşısında  iki köy halkı  arasında can sıkıntısı ile karşılanan ilişkiler başlar.Şahsen kimsenin diğer köydeki yaşayanlarla bir sıkıntısı yoktur. Ancak yeni bir oluşum vardır, buna yeni doğum da denilebilir. Yeni oluşumun sancıları yaşanır.

Hatta az kalsın iki köy arasında hasmane tutumlar başlayacaktır.

Durum ciddidir.
Öyle  ciididir ki, iki köyün  bir çok aileleri zaten akrabadır.
Mesela anamın büyük kardeşi Haydar Tunç ve anamın bibisi  mesto enişte ile evli olarak Orduğlu'nda yerleşiktir.
Suludere'nin kuruca muhtarı Duran kağ'ında kız kardeşi bizim köydedir. Tantılı diye bilinen Mutafa Özbahar'la evlidir. Her ne kadar  Duran kağ'ın bacsı vefat etmişse de  gerek  biricik yeğenleri İsmet'in  varlığı gerekse  aile bağı nedeniy irtibat hiç kesilmeden devem etmiştir.
Gerçekten durum cididir. Köy tüzel kişiliklerinin hakları nedeniyle aileler, bireyler sıkıntı çekecektir.
Bizim dedenin aklına babadan kalan "Osmanlı tapusu "gelir.
Babası Arif Kağ, Deliktepe’yi tapu yaptırmıştır.Zaten  sülale oalarak Çoderler, yüz yıllarca eker biçerler Deliktepe’yi. Deliktepe’deki tarla tam Ordoğlu sınırıdır.

Eskiden beri Deliktepe'de  Büyük Hırka’dan gelen yolun altı Küçük Hırka'nın, yolun üstü ormanlık alan Ordoğlu’nundur.
Ora kurtuldu mu köy kurtulacaktır.

Aksi halde, eskiden elde ne tapu vardır, ne de başka bir belge.

Köy tüzel kişiliğine ait sınırlar;  ilçelerde  oluşturulan resmi komisyon ile  tespit edilerek kayıtlara geçirilir.

Ancak o dönemlerde şahsi mülk olarak kimsenin elinde kolay kolay  resmi bir belge yoktur. Arazi elinde bulunduranın, ekip biçenindir.

Varsa bir ip kaydı var.Yoksa hak getire.

Şahit varsa tamam, yoksa yalancı şahit ne güne duruyor?

Tutarsın yalancıları, hakimi kandırdı mı tamamdır.
O yüzden büyük dedem Araif Kağ'a ait Osmanlı tapusu bir daha kıymetli hale gelir.
Kurucu muhtar Duran Kağ ve Suludereliler;    Küçük Hırka'nın elindeki ve yüz yıllarca hakim oldukları yerlerde toprak talebinde bulunurken, ülkenin  tapu ve kadastro olmadan toprak kaulanan bu gerçeğine  güvenir. Nasıl olsa Küçük Hırka köylülerinin  elinde  tapu filan yoktur. Zilliyet kimde ise o araziyi kulanıyordur.

 İşte bu noktada Arif kağdan kalan, eski belge  imdada yetişir.
Okuturlar. Kağıdı.

Deliktepe’nin tapusudur.

Tapu; Arif Kağa, Küçükhırka’ya ait.
Dedem Rahmetli Mehmet Çavuş, babasına ait tapunun yeni harflerle düzenlenmiş hali için Başbakanlık'a baş vurur.




Ve tapunun orijinali için, Eskişehir’in yolu tutulur.



Meğerse, İstanbul işgal tehlikesine girince tapu kaydı. Yani Arşiv, Eskişehir’e kaydırılır. Ve dedem Mehmet Çavuş yandaki belge ile başbakanlığa başvurur.



O zaman Muhtar olan Mehmet Kağın babası, Şerifin Hüseyin düşer yollara, bu başvurunun sonucunu almak üzere.



Cevap gelir Başbakanlık’tan.




















Böylece bu tapu kurtarır, bütün köyü.
Ve köylüyü.
Aksi halde Perçem’den ayrılan çiçeği burnundaki köy; Ordaoğlu ve onun acer muhtarı Duran kağ , Turapoğlu’nun zamanında yaptığı tasarrufa dayanarak Küçük Hırka’nın yarısını almak üzeredir.
Uygun şahitlerde bulmuştur hani..
Kime sorsalar doğruyu söyleyecektir.
Çünkü; asrın başında Ordooğlu’ndan Küçük Hırka’nın Killik Çamı’na kadar ormandır.
Sık tarla ve saire hep meşeliktir.
Tıpkı Kıcık’ın Sinekli de olduğu gibi orman sökülerek tarla yapılmış ve meşe ile kütükleri şehirlerde satılarak kazanç sağlanmıştır.
Duran kağ ve Suludere ileri gelenleri; bu bölgelerde kimin hangi şekilde tarla sahibi olduğunu bizat yaşayarak bilir, tarla sahiplerinin çoğu da arkadaşıdır. Hatta kimisi de akrabalarıdır. Üstelik çoğu da  sağdır.
Perçem’den istiklalini kazanan dünkü oba, Ordoğlu’unun iştahı kabarır Sınırlarını genişletmek için güçlü delilleri  vardır.
İstedikleri araziler kendi köylerine yakın, Küçük hırkaya uzaktır. Elmalı, Hozan gibi yerler ise zaten Turaopğlu dolayısıyla Ordoğlu'dan  Küçük Hıraka'ya geçmiştir.
Duran Kağ ve ekibi bu duruma güvenir.
Tabi Arif Kağın tapusunu bilmezler bile.
Deliktepe tapusu ortaya konunca düzen eskisi gibi kurulur.
Deliktepede ormanlık alanlar, Suludere'nin olur. Tarla bölgesi Küçük Hırka'nın..
Karabayırda ise; Havuzaun Yazı tarafına düşen tarla kısmı Suludere köyüne, otlakiye kısmı ise eskiden olduğu gibi Küçükhırka'nın ideri sınırları içinde kalır.
Böylece yukarda resmi görülen Arif Kağ’ın "Deliktepe tapusu"  ile sadece köyün bu bölümü kurtulmaz, 

Duran Kağ’ın istediği Karabayır’da ki  Küçük Hırka’ya ait meralarda kurtulur..

Duran Kağ’ın Ankara’ya göçmesiyle Suludere, güçlü savunucusundan mahrum kaldığından iki köy arasındaki anlaşmazlık zaman zaman sürse de  sona erer..

Ve herkes hakkına razı olarak dö fakto oluşmuş bulunan bugünkü sınırlara razı olunarak eskiden olduğu gibi barış dönemi başlar.

Yukarıda verdiğimiz tapu , sadece  Codarların mülkiyet belgesi işlevini görmez. İki köy arasınada  sınır tespitine dayanak ve barişı sağlayan işleve  bürünür. Bariş getiren bir işe de  yarar.

Peki  bu kadar ismi geçen Duran kağ  ne oldu?

Duran kağ, önce Suludere'ye  bölgede dillere destan bir "konak" yaptırır.Bizim bölgede üstü kiremitli yapıya" konak", üstü düz olan yapıya da "kara yapı" derler. O kanağı ve bahçesini  küçük  dayım Bekir Tunç'a satar. Bekir dayım; Suludere'nin  suyu bol  arazisi yaylıma  müsait diye ata yurdu Çatalbaş Köyü'nden kayınpederinin yerleşik olduğu daha önce ağbisi Haydar'ın gelip yerleştiği Suludere'ye göç eder.

 Suludere'deki "konağı",  Bekir dayıma satan Duran Kağ, Ankara'ya göçer..

Kaçar ailesinin reisi olarak   Ankara'ya yerleşerek  ticarete başlar.

Dikmen'i mesken tutar.. Buranın tanınmış ailelerinin başında  yer alır.
Dikmen'de vefat edene kadar da  Orduoğlu'n da olduğu gibi sosyal çevresi, hatırı sayılır kişiliği ile Çorum ve bölge insanını temsil eder.
Onun  vefatıyla Kaçar ailesinin reisi  büyük oğlu Şaraf bey olur. Şeref bey (Kaçar) de vefatına kadar  ailenin başında  aynı  "hanedarlığı" sürdürür.

Orman içinde, şirin bir köy olan Suludere Köyü'nü gösteren bu resim ;
www. suluderekoyu.blogspot.com
adresinden alınmıştır. Resmi çeken Tuğrul Kaçar'a teşekürlerle.
==================================================
..................................................................................................................


Küçük  Hırka Köyüne ait EN ESKİ  BELGE



Köyün en eski belgesi olan yukarıdaki belgenin yırtık yerleri nedeniyle her kelimesi okunmuyor. 2 Şaban 1234 tarihini taşıyan bu günümüzden tam 190 yıl öncesinin belgesi, okunabildiği kadarı ile mahkemede gerçekleşktirilen bir satış sözleşmesidir.
Codaroğlu ve büyük dedem Arif kağın babası,Osman ve onun babası Hüseyin'in isimlerini bir resmi belgede vermesi açısından önemli.
Peki Ne deniyor bu belgede?

" Merkez liva olan medine-i Çorum'da mülhak(Çorum şehrine bağlı) Hüseyinağbat (Bu günkü Alaca'nın o zamanki resmi adı) nahyesine tabi Hırka-ı Sagir, kariyesi(Küçük Hırka köyü) ahalisinden CODAR(cudar) oğlu OSMAN AĞA ibni HÜSEYİNşahsi masrafı medine-i mebrure mahkemesinde ((Çorum şehri mrkezindeki mahkeme denmek istiyor)mahkut (akt olunan) meclisi-i şerii şerifi-i envarda (Nurlanmış-yüce  şeriye mahkemesi meclisinin- veya yüce şeriye mahkemesi hakimlerinin)
....... oğlu ARİF(Arif Kağ) hazır olduğu halde ikrarı tam ve takrisi kelam edip (açıkça beyan ederek) bana nisbet olunan mecbu (toplam) 9200 guruş kıymetindeki
80 .......
60 ... tiftik
80 res(baş) koyun ve tiftik keçisi
ve
60 kiye(kile olabilir, bir ölçü birimi)
10 adet kıl çuval
1 res (baş) kısrak
1 res .... .... ....
.... res camız öküzü ve dört ...."
Tarih: 2 Şaban 1234
2007 tarihine göre hesaplarsak 190 yıl öncesini belgesi 1817 tarihinde yazılmış.

Okunamayan yerleri biz nokta nokta ile işaretledik
Bu belgeden anlaşıldığına göre.Arifk ağın , babası Osman ..
Bunu "Kır Osman " dede olarak biliyorduk.
Ancak onun babasını bilmiyorduk.
"Kır Osman" oalarak bildiğimiz "Osman"dedemizin baba isminin " Hüseyin" olduğunu  bu belgeden öğrenmiş olduk.
Ayrıca, daha düne kadar bölge insanın "Hüseyenova "dedikleri Alaca'nın resmi adının da mahkeme kaydında görüldüğü gibi Hüseyin Abat(hüseyen ova) olduğu görülüyor.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

hiç o kadar uzun site görmediydim sayenizde gördüm saolun

gazeteçi olduğunuzu belli ediyonuz o kadar yazı

denizzeee dedi ki...

Cok ilginc bi site babaannemlerin dedemlerin hikayesini dinler gibi okudum.