Top Erik den geçtim
Geçerken
Hasan Ağbi ile karşılaştık.
Hasan ağbi babamın Haç arkadaşı.
Babam Hacca giitiğinde Hasan ağbi de biizm enişte paşalı gibi Suudi Arabistanda çalışıyormuş.
Onlarda o dönem Haç yapmışlar
Hatıralarla yad ettik.
Hasan arslan aracılık yapan oğlu Mustafa'ya gidiyormuş.
Arkadaşımız ve Hasan ağbinin kardeşi rahmetli Durmuş Arslan ı da andık.
TOP ERİK:
Köyde üç tane İslam mezarlığı vardı.
Biri anşagarının başında
Biriis de Toperik de idi.
Buradakine
Eski mezarlık
yukardakine de yeni mezarlık deniyordu.
önceki mezarlıklar ihale ile satıldı.
Bunu Anadolu Gençlik dergiisnde mezarlık özelleştirmesi diye makala konusu yapmıştım.
////////////////////////////
Ölmek kaç para...........!
ÖLÜM BİR SEKTÖR OLUŞTURMUŞ
........................................
Tanınmıyorsa mezarı da kıymet ifade etmiyor!
Köy odasının biraz boş olması halinde aynı zamanda su
isteyen büyüklere içeceği suyu dağıtmak için bardaklık diye ifade
edilen yerde oturabileceğimiz yaştayız. Bir gün köy bekçisinin köyün
ileri gelenlerini köy odasına davet ettiğini hatırlıyorum. Biz
küçüklerde de de heyecan dorukta. Yine önemli bir karar alınma aşamasında olunduğu belli de ne kararı
alınacaktı ki insanlar odaya olağan üstü
birikiyordu...Mesele kısa zamanda
anlaşıldı uzaktaki Eskimezarlık
satılacaktı. Büyükler içeride tartışırken gençler ve küçükler dışardan izlemeye çalışıyor. Satılıp
satılmayacağı konusunda günlerce süren uzun tartışmalar sonunda en eski
mezarlığın satılmasına kara verildi. Tabii bu arada kadın erkek herkes evde,
şurada burada “Mezarlık satılır mı, her ne kadar kimin olduğu belli olmasa da
bu ölülere saygısızlık olmaz mı.Mezarlık
başka gaye için kullanılırmı? diye tartışmaları sürdürüyorlardı ?.. Satılsa bile kim alacaktı. Sonunda nasıl
olsa mezarda yatanlar bilinmiyordu. Satıştan
meydana gelecek olan hasıla da yine köyün ortak ihtiyacı için
kullanılacağından mahsurlu olmaz, şehirlerde de böyle uygulama var diyenler çoğunluğu sağladığı
için mezarlığı almaya cesaret edin tek kişiye satılıyor. Mezarlığı alan kişi tarafından önce mezar
taşları başka yere taşınarak mezarlık tarla yapıldı. Tarlanın adam boyu olan ekinleri, mezarlığı almaya
cesaret edemeyen kişilerce almadıklarına
hayıflanarak gıpta ile dillendirildiğini
çok kere kendilerinden duyduğumu
hatırlıyorum...Orası hala tarla olarak ekilip biçiliyor. Çok sonrada diğer mezarlık tarla haline
getirildi.
^^^^^^^^
Köyün ve
bölgenin en yüksek tepesinin
zirvesinde Hıra Baba veya “yatır”da denilen bir mezar vardı. Yağmur dualarını birkaç
köy hep beraber orada yapardı. Sonra
diğer çevre köylere ziyaret yaptıkça oralarda da yüksek tepelerde de bizim köyde olduğu gibi mezarlar bulunduğunu
öğrendim. Ortaokula başlayınca ilçe mezarlığında bizim köyümüzdeki mezarlardan
farklı mezarlar gördüm. Köyümüzde ölü gömüldükten belli bir süre sonra ki bu mezar otursun,
çökmesin diye bir zaman geçiyordu. Mezar sahibinin durumuna göre taştan kabir yapılırdı. Bazıları mezar
sahipleri kendileri basitçe yapar bazıları da özel ustalara daha süslüce yaptırılırdı. İlçedeki bazı mezarlar az olmakla beraber betondan ve
mermerden yapılmışlardı. Taştan yapılan kabirlerin de sonraki yıllarda beton, daha sonra da
mermerden yapılanlara terk edeceğini görecektim. Mermerden yapılanlarda yine
belli bir sisteme uymakla beraber adeta ailenin sosyal ve ekonomik durumunu yansıtır
bir şekilde olduğunu yaşararak anlayacaktım. Yine ilçeye gittiğimde mezarın para ile satıldığını bana manasız gelse de öğrenecektim. Çünkü köylerimizde
mezar parasızdı. Mezar için büyük şehirlerde bazan servet harcanıyordu.
Hatta bu parayı vermemek için büyük şehirlerden yakın köylere gömü
yapıldığını ama köylünün de her gelen
cenaze için gümü izni vermediğini de öğrenecektim.."""
.........
Ölmek kaç para...........!
ÖLÜM BİR SEKTÖR OLUŞTURMUŞ
Mezar yapan mermerciler; Karşıyaka Mezarlığı’nın içindeki Mermerciler Sitesi’ni de aşarak, dışarıda yola paralel sırlanmışlar. Çeşit çeşit lahitler. Bir birinden değişik mezarlar. Kişinin dünya görüşüne, cenaze sahibinin estetik anlayışına bağlı olarak farklı mezarlar dizayn edilmiş. Tabi fiyatları da farklı, farklı. Parana göre mezar. Siz seçin bir haftada teslim.
Çiçekçiler de yolun kenarını kapatarak seralar oluşturmuş. Binlerce çeşit çiçek ve ağaç fidanları satılıyor. Sizin zevkinize göre mezarlarınızı süslüyorlar. Fiyatta ona göre değişiyor.
Cenaze levazımatçıları ve cenaze arabası hizmeti verenler dirilere daha yakın ve şehrin içindeler.
Şehitlik olurda “olimpiyat şehitleri olmaz mı?” Olimpiyatlara katılanlar için şehitliğin hemen yanında güreşçiler de kendi şehitliğini oluşturmuş. Sivas’da Madımak Oteli’nde ölenlerin mezarı ile meşhur babalardan Ümit Ölmez komşu. Ölmez için ekstra güvenlik orada da düşünülerek lahit veya anıtmezar demir koruma içine alınmış. Madımak’ta yakılarak ölenlerin mezarlığı daha özgür ama başına özel bekçi dikilmiş.
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan’ın Mezarları aynı sitilde. Onların mezarına çiçek koyan ziyaretçileri olduğu gibi, geçerken içtikleri sigaralarını bırakanlarda var. Taşlarını kıranlarda bulunuyormuş. Ziyaretçileri bu durumdan şikayet ederek “Nihayet içinde yatan bir insan cenazesi ..” diyor.
Mezarlığın çeşitli yerlerine konan bir levha dikkat çekiyor. “Görevlilere para vermeyiniz. Para ile Kur’an okutmayınız” Bu levhaya rağmen yinede para alan ve veren oluyormuş. Onun için Başkan Gökçek yeni bir uygulama başlatarak hem mezarların korunması hem de milletten para sızdırılmasını önlemek için ayrıca görevliler yerleştirmiş.
1980’li yıllarda Ankara’da bir genç arkadaş ”Hiç cenaze defni görmedim. Doğrusu birazda korkuyorum. Tanıdıklar vefat ettiğinde bir bahane ile mezarlığa gitmemek için kaçıyorum. Bir gün bana eşlik etsen de gidip görsem” dedi. Memnuniyetle kabul ederek Karşıyaka Mezarlığı’nın yolunu tuttuk. Karşıyaka’ya giderek ilgililere ne zaman defin yapılacağını sorduk. Soru görevlilere ilginç geldi... Çünkü insanlar ya yakınlarından birinin veya tanıdıklarının cenazesine gider, orada yapılan dini törende hazır bulunurdu. Meseleyi anlayan ilgililer “Hemen şimdi cenaze gelecek. Biraz hızlı yürürseniz görevliler gidiyor, yetişirsiniz” dediler. Mezarlığın idare binasından kuzeye doğru mezarları gölgeleyen ağaçların arasındaki asfalt yoldan hızlıca yürüyüp, yaz sıcağında şemsiye ile korunmaya çalışan dini merasimi yapan görevli ve elinde kazma kürek bulunan defin yapacak işçilere yetiştik. Bizde defin alanına gitmek için onlarla beraber yürümeye başladık. Dini töreni yapacak şemsiyeli görevli diğerlerine “Haydi yine işiniz iş. Hasılat iyi “diyor. İşçiler hemen itiraz ediyor. ”Sizden bize düşmüyor ki. Adamlar mezarın ada ve parsel numarasını almak için önce sizi görüyor” diyorlar. Öbürsü “yok yok bu gün hasılat iyi” diyerek cevap veriyor. Diğerleri de “Sizinki kadar olmasa da eh işte “diye gülüşüyorlar. İlk defa defin işlemini görecek arkadaş, mezarlığın verdiği uhrevi hava içinde bu konuşmaları ve insanlar acı içinde cenaze için hazırlanan mezara koşarken görevlilerin şemsiye ile güneşten korunarak gitmelerini ve konuşulanları hayretle karşılayarak “ Bunlar ne diyor ağbi” dedi. Ben ”Bunlar her meslekte olduğu gibi profesyoneller. Günde kaç tane gömüyorlar. Senin benim gibi düşünmezler. İçlerinden diğer meslek guruplarında olduğu gibi olaya para açısından bakanlarda bulunabilir. Ancak hepside bu tip değildir.”diye cevaplıyorum. Cenazeyi gömdükten sonra mezarın sahiplerine ada ve parsel numarasını verirken görevliye iyi para verildiği ve gömü yapan görevlilerinde nasiplendirildiği dikkat çekiyordu.
Mezarlıklar kime anlamlı
Ben küçükken köyümüzde üç tane mezarlık vardı. Birisi hala kullanılan oda pek yeterli olmadığı için ek yer temin edilen Yenimezarlık. İkincisi belki birkaç asır önce kullanılan içinde sadece birkaç armut ağacı bulunan mezarlık, diğeri de de köyümüze hayli uzakta, şu an kimsenin hakkında bilgi sahibi olmadığı ancak kalıntılarından eski bir yerleşim yeri olan Örenönü denilen bölgeye yakın mevkideki mezarlık.
Küçükken insanların Yenimezarlığa ilgisini görürdüm. Cenazeler buraya gömülür. İnsanlar genellikle o mezarlığın yanından geçerken dururlar dua ederlerdi. Eskimezarlığın yanından geçenler ise hemen hemen hiç ilgi göstermezlerdi. İçindeki birkaç armut ağacına kimse dokunmazdı. Hatta boş arazide olduğu halde çocuklar alışkanlıklarının aksine meyvelerine bile sarkmazdı. Belki mezarda gömülü olanlara saygı belki de garip bir korku ile. Daha eski mezarlığa da hemen hiç ilgi yoktu.
Hemen her bayramların arifesinde insanların akın akın Yenimezarlığı ziyaret ettikleri halde eski mezarlığa gidenleri ben görmedim. Yeni mezarlık dedimse ben 55 doğumluyum, küçüklüğümde Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Harpleri gazisi 90’lık rahmetli Mehmet dedem, dedesinin mezarını gösterebiliyordu. Daha eskileri de hikaye şeklinde anlatıyordu. Yenimezarlık’ta; mezar başlarına gömülmüş adam boyunda yassı mezar taşları vardı... Hiç birinde yazı ve işaret yoktu. İnsanlar kendi yakınlarının mazarlarını, mezarlıktaki konumuna göre ve mezar taşlarının şekilleri ile tarif ederlerdi.
Bir kişi ölünce köyde verilen sela ile herkes duyar, insanlar tarlasında, bağında ve bahçesinde ise kimin öldüğüne bakmaz hemen işini bırakır cenazeye yetişmek için ateta koşarlardı. Cenazeye yetişebilecek uzaklıktaki insanlarda yetişmeye çalışırdı. Ama cenaze bir an önce defnedilmek için hemen hazırlığa başlanırdı. Cenaze usulüne uygun bir şekilde yıkandıktan sonra kefenlenerek dört taşıma kolu olan “Sal” veya “salaca “ismi ile ifade edilen tahta cenaze taşıma aracına konarak omuzlara alınır. Köyün dışında mezarlığa yakın bir yerdeki cenazenin salaca ile üzerine konduğu düz musalla taşına konur burada cenaze namazı kılınırdı. Namazdan sonra, cenaze hazırlanırken köyün gençleri ve ihtiyaç sahiplerince kazılarak hazırlanan mezara cenaze yakınları tarafından yerleştirilirdi. Cenaze mezarda hazırlanan yerine konduktan sonra şimdiki gibi tuğla olmadığı için kerpiçlerle kenarı örülerek üstü toprakla örtülürdü.
Hasta ölüm döşeğinde ise önceden kefeni hazırlarındı. Çok kere belli yaşlarda bulunan insanlar ihtiyaten kefenini hazır bulundururdu. Ani ölümlerde bu hazır kefenler kullanılır. Yerine alınıp verilirdi. Eğer kişinin ailesi kefenlenmeye gücü yetmezse komşular veya hali vakti yerinde olan birisi cenaze yakınlarını rencide etmeden kefen ve diğer malzemeleri verirdi. Genellikle kefen kalitesi ve fiyatları fakir ve zengine göre değişmez orta bir malzeme kullanılırdı. Ancak hacca gidenler kendileri için ihramlarını kefen olarak saklarlar ve yakınları için kefen getirerek hediye ederlerdi. Hacdan getirilen kefene çok önem verilirdi. Zemzem ile yıkanan bu kefenin güzel kokular içinde sıkı sıkı sakladıklarını ve kolay kolay bu kefeni kimseye vermediklerini ve iyi biliyorum. Kefen ücretinden başka hemen mezar kazanlara, cenaze yıkayanlara, su dökenlere kişinin ekonomik durumuna göre belli bir üçret verilirdi. Bu hizmetleri yapanlar Allah rızası için yaparlardı. Ancak ölen şahsın borçlu gitmemesi ve emeklerinin karşılığını almak bakımından ücreti kabul ederlerdi. Fakir kişiler için ise bu ücretler adeta birer servet gibi olurdu. Ayrıca yine ölenin ekonomik durumuna uygun olarak hesaplanan bir miktar para fakirlerle, ilmiye! sınıfından insanlara verilirdi. Bu masraflar ölümden hemen sonra yapılan masraflardı.
Tanınmıyorsa mezarı da kıymet ifade etmiyor!
Köy odasının biraz boş olması halinde aynı zamanda su isteyen büyüklere içeceği suyu dağıtmak için bardaklık diye ifade edilen yerde oturabileceğimiz yaştayız. Bir gün köy bekçisinin köyün ileri gelenlerini köy odasına davet ettiğini hatırlıyorum. Biz küçüklerde de de heyecan dorukta. Yine önemli bir karar alınma aşamasında olunduğu belli de ne kararı alınacaktı ki insanlar odaya olağan üstü birikiyordu...Mesele kısa zamanda anlaşıldı uzaktaki Eskimezarlık satılacaktı. Büyükler içeride tartışırken gençler ve küçükler dışardan izlemeye çalışıyor. Satılıp satılmayacağı konusunda günlerce süren uzun tartışmalar sonunda en eski mezarlığın satılmasına kara verildi. Tabii bu arada kadın erkek herkes evde, şurada burada “Mezarlık satılır mı, her ne kadar kimin olduğu belli olmasa da bu ölülere saygısızlık olmaz mı.Mezarlık başka gaye için kullanılırmı? diye tartışmaları sürdürüyorlardı ?.. Satılsa bile kim alacaktı. Sonunda nasıl olsa mezarda yatanlar bilinmiyordu. Satıştan meydana gelecek olan hasıla da yine köyün ortak ihtiyacı için kullanılacağından mahsurlu olmaz, şehirlerde de böyle uygulama var diyenler çoğunluğu sağladığı için mezarlığı almaya cesaret edin tek kişiye satılıyor. Mezarlığı alan kişi tarafından önce mezar taşları başka yere taşınarak mezarlık tarla yapıldı. Tarlanın adam boyu olan ekinleri, mezarlığı almaya cesaret edemeyen kişilerce almadıklarına hayıflanarak gıpta ile dillendirildiğini çok kere kendilerinden duyduğumu hatırlıyorum...Orası hala tarla olarak ekilip biçiliyor. Çok sonrada diğer mezarlık tarla haline getirildi.
^^^^^^^^
Köyün ve bölgenin en yüksek tepesinin zirvesinde Hıra Baba veya “yatır”da denilen bir mezar vardı. Yağmur dualarını birkaç köy hep beraber orada yapardı. Sonra diğer çevre köylere ziyaret yaptıkça oralarda da yüksek tepelerde de bizim köyde olduğu gibi mezarlar bulunduğunu öğrendim. Ortaokula başlayınca ilçe mezarlığında bizim köyümüzdeki mezarlardan farklı mezarlar gördüm. Köyümüzde ölü gömüldükten belli bir süre sonra ki bu mezar otursun, çökmesin diye bir zaman geçiyordu. Mezar sahibinin durumuna göre taştan kabir yapılırdı. Bazıları mezar sahipleri kendileri basitçe yapar bazıları da özel ustalara daha süslüce yaptırılırdı. İlçedeki bazı mezarlar az olmakla beraber betondan ve mermerden yapılmışlardı. Taştan yapılan kabirlerin de sonraki yıllarda beton, daha sonra da mermerden yapılanlara terk edeceğini görecektim. Mermerden yapılanlarda yine belli bir sisteme uymakla beraber adeta ailenin sosyal ve ekonomik durumunu yansıtır bir şekilde olduğunu yaşararak anlayacaktım. Yine ilçeye gittiğimde mezarın para ile satıldığını bana manasız gelse de öğrenecektim. Çünkü köylerimizde mezar parasızdı. Mezar için büyük şehirlerde bazan servet harcanıyordu. Hatta bu parayı vermemek için büyük şehirlerden yakın köylere gömü yapıldığını ama köylünün de her gelen cenaze için gümü izni vermediğini de öğrenecektim..
Şehirlerdeki mezar taşlarının aynı zamanda birer mesaj verme aracı olarak düşünüldüğünü ve hele Osmanlı mezar taşlarının üzerindeki yazıların ötesinde yapım şeklinin bile ölenin sosyal statüsünü anlatan şekillerde yapıldığını görecektim.
Okula gittiğimizde kitap yapraklarında Anıtkabir denen Mustafa Kemal Paşanın mezarını, dördüncü sınıfa geldiğimizde tarih kitaplarından padişahlarımızın türbelerini, beşinci sınıfta da Mısır firavunlarının mezarları piramitleri öğrendim. Orta okulda bu bilgiler ayrıntılı hale gelerek, ne zaman kim tarafından ve kim için yapıldığını öğrenecektim. Yine insanların kendilerine kayaları oyarak mezar yaptıklarını, eski Yunanlıların lahit isimli özel mermerden yapılan süslü mezarların varlığını okuyacaktım. Bazı önemli ve zengin insanların mumyalanarak özel yerlerde korunduğunu yine kitaplardan öğrenecektim. Kişinin sosyal durumu ve önemine göre pahalı ve zahmetli mezarlar yapılıyordu.
Ankara’ya geldiğimde Numune Hastanesi civarındaki tepede namazgah denen, topluca yağmur duasına çıkılan mezarların ve İstiklal harbi şehitlerinin gömülü olduğu alanında bina yapmak, yol açmak gayesi ile kaldırıldığını, üzerine binalar yapıldığını öğrenecektim. Keza Şimdiki Altındağ Belediye sarayının bulunduğu alanında içinde camii olan böyle bir mezarlık olduğunu gözlerimle görecek, yerine önce park sonra belediye sarayı yapıldığına şahit olacaktım. Tıpkı Hacı Bayram camiinden Bentderesi caddesine inen yolun açılması sırasında diğer mezarlar kazındığı halde yol ortasında sadece Gül Baba türbesinin bırakıldığı gibi orada da yolun ortasında sadece Tezveren Sultan türbesinin bırakıldığını da yaşayarak görecektim. Büyük şehirlerde kişiler isterse ölmeden mezar yerlerini ayırta bildiğini ve mezarın da ada parsel numarası ile birer tapusunun olduğunu yaşayarak görecektim....yine şehirlerde cenazenin taput denilen tahta sandıklarda cenaze arabaları ile mezarlara taşındığını çok sonra görecektim. Yine şehirlerde garipler mezarlığı denen, kimsesizlerin gömüldüğü,ancak mezar yeri yetersizliğinden belli bir süre sonra başkalarının gömülmesi için eskilerin kemiklerinin toplandığı bir uygulamayı öğrenecektim. 2000’li yıllara geldiğimizde bir teşebbüs sahibinin özel mezarlık uygulamasını başlattığını da...
Peki ama neden mezar ...?
Öncelikle insanların öldükten sonra bozularak insan ve çevreyi rahatsız etmemesi için gömülen yer. Ama üstü belli olsun diye kültüre, dini inanca , ekonomik ve sosyal yapıya göre değişiyor. Bazan cenaze toprağa konuyor, üstü örtülüyor. Bazı yerlerde topluca gömülüyor buldozerlerle üstü kapanıyor. Bu son metod genelde toplu kıyım yaşanan yerlerde düşman olarak görülen insanların cenazelerine verilen adeta bir ceza... Dirisi ve ölüsü kaybediliyor.
Köylerde köy mezarlığında kolayca yer bulabilen cenaze, şehirlerde ancak para ile mezar bulabiliyor. Kimsesizler ise “garipler mezarlığı denen” geçici kabire gömülüyor. Et ve kemik ayrıldıktan sonra kemikler topluca bir yere biriktirilerek yerine yeni cenaze defni yapılıyor. Ancak dirisi önemli olanın ölüsüne de çok kere önem veriliyor. Önce mezar yeri seçimi önem taşıyor. Ankara’da cenazeyi Asri Mezarlığa gömmek istenirse mutlaka başkan onayı gerekiyor. Özellikle İstanbul’da bazı cami ve türbelerin haziresinde-çevresinde-gömü yapılmak istenirse bu defa bakanlar kurulu izni gerekiyor. Herkese bu iznin verilmediği kesin. Mezar toplu gömü yapılan yer olsa da bazıların genel kabul gören şeklin ötesinde özel yaptırılıyor. Yada sadece kişi, aile ve belli guruplar için ayrılmış özel yerlere gömülerek özel binalar ve anıtlar tesis ediliyor.
Bunun sebebi sorulduğunda ölenin anısını yaşatmak. Öleni dirilere hatırlatmak. Diriler içinde ölenin hatırası ile yaşamak... Bu tarz mezarlar ya kralların, ya toplumun önderlerinin yada para sahiplerinin mezarlarıdır. Adeta topluma saygı gösterilmesini mecbur edecek tarzda düzenlenen mezarlar. Bazıları da mesaj vermek için özel hazırlanan yerler. Kimi de tapınak haline getirilmiş anıtlar. Kaya mezarları, özel lahitler, piramitler, türbeler anıt mezarlar... Belki de fani insanın baki olma arzusunun öldükten sonra da devamı arzusu... İnsanın ilah olma ihtirasının yer yüzündeki nişaneleri.
Taki kendilerini var saymayanlarca bir gün sökülerek ekilip biçilen ve üzerine çıkıp oturulan mekanlar oluncaya kadar direnen ve unutulup gidilen unutulmamak için yapılan anıtlar...
................................
Kutu .....kutu..........
Acaba bir cenaze için ne masraf gerekiyor?
İşte Faturası:
Cenazeyi hastaneden alacaksanız Morg ücreti:25 milyon
Kefen:
Kadın(Kefen kalitesine göre ) :25-30
Erkek( “ “ ) : 22,5-27.5
Mezar üçreti :30-45 “
Önceden ayırtırırsan :750- 1milyar.
Belediyeden araç (tAraç yok denebilir,orpile bağlı) :15-20
Şoföre bahşiş (Gönlünden ne koparsa,asgari) : 5
Kazıcılara(artık makine kazılyor.Gömücülere
gönlünden ne geçerse On kişi ise beşerden ) :50
Hocalar ihmale gelmez iyi okumaları için asgari:20-30
Mezarlar kesene göre
Gecici tahta mezar :10 milyon
En az mezar yaptırmak tekkatlı 30luk mermer lahit
Asgari dernek fiyatı 180 milyon :130 milyon
İki katlı :165-180milyon
İki katlı kaplan postu mermer :250 milyon
Çif katlı kayık tipi 1 milyar
Camili ve yüksek mezar 3,5 milyar
Mezar yapıldıktan sonra çiçek için ,asgari 10 milyon
Mezarlarınızdaki çiçekler solmasın,mermeriniz
kırılmasın isterseniz kollektif bekçi ve bakıçı tutabilirsiniz
mezar başı asgari 5 milyon
/////////////////////////////////////////
Not :Bu yazı ve araştırma 1999 yılına ait...
Anadolu Gençlik Dergisin de yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder