22 Haziran 2007

MEHMET ÇAVUŞ



MEHMET ÇAVUŞ:

Çodarlar'dan 1307((1890) doğumlu Mehmet Çavuş,
 Arif Kağ’nın Ahmet ve Mehmet adındaki iki oğlundan biri.
Askerlik için 1910’da önce Trabzon'a gider. Orada jandarma olarak görev yapar.

Ne kadar görev yapar bilmiyoruz.Ancak “çavuş” rütbesiyle İstanbul’a geldiğini biliyoruz. Selimiye kışlasında kalır..

Padişah’ın “Cuma Selamlığını” seyrettiğini söylerdi. Ben ilk okulda okurken  elimdeki tarih kitabındaki Sutan Reşad resmine bakarak "bu padişahi gördüm"derdi.
İstanbul'da çok az kaldıktan sonra, Balkanlara gönderilir.   Bu gün Arnavutluk sınırındaki Yanya’ya kadar gider..
Yanya - İşkodra  dolaylarında iken pusuya düşürülüp tehlike atlatır. 
Ya esir edecekler yada .
Fakat, kurtulur..
Bir gavur gızı, dedemi kurtarır.
Bu kurtulma işini Salih amcam şöyle anlatıyor:
"Babam, düşman tarafından  kıstırılmış.. Kurtuluşu da yok gibi.. Ancak bir gavur kızı, şuraya gel diye samanlık gibi bir yere saklamış.Öylece kurtulmuş"

.....................
O dönemde henüz Balkanlar bizdedir. Mehmet Dedemin deyimi ile “Kötü Yonan”, Avrupalı devletlerin desteği ile Mora yarımadası ve çevresinde oluşturulmuş küçücük bir "devletçik" tir.

1908 sonbaharında Bulgaristan, Osmanı Devleti ile olan hukuki bağını koparmış, Müstakil bir yönetim şeklinde bırakılan Grit, Yunanistanla birleştiğini ilan etmiş, Bosna _Hersek’in yönetimini üstlenen Avusturya- Macaristen Bosna Hersek’i topraklarına resmen katğını ilan etmişse de Arnavutluk bizdedir. Mekedonya bizdedir.Selanik zaten en az istanbulkadar, İzmr kadar Türk ve Müslüman şehridir. Mehmet Çavuş, kendi ifadesiyle "Güzülmi güzel Selanik" sanki hiç bizden gitmeyecek gibidir.
Ancak Arnavutluk dönüşü diğer ballkan şehirleri gibi bizim "Selanik"in elden çıktığına şahit olur.
Mehmet Çavuş, bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra bu gün Arnavutluk'un Adriyatik sınırındaki İşkodraya kadar gider.. Yanya'da görev yapar.
Gider gitmesine de Selanik’ de yuvalanan Mason, Siyonist ve ne kadar ayrılıkçı ve emperyalist batı devletleri yardakçısı varsa hepsinin Osmanlıyı parçalamak için uğraşmalarına rağmen diz çöktüremedikleri Osmanlıyı dağıtmak, yutmak ve de hain elemlerine direnen Abdulhamid’de karşı örgütledikleri İttihat (Birleşme) ve Terakki (Yükselme) partisi(İT) bir darbe ile iş başına gelmiştir.
Aleme " nizam " vermek için yola çıkan lar, geri dönmektedir. Asırlar buyu hak adaletle iş gören asil bir millet işgale, talana, en aşağılık iğrençliklere ve tecavüzlere uğratılır.

Mamur eler   viran edilir..
Ülke viran, yürekler pare, gönüller talan edilir, ettirilir.
Bulgar zulmü, Moskof zulmü, Ermeni zulmü, Fransız zulmü, Rum zulmü, Yunan zulmü…
Mehmet Çavuş’un fassılasız askerde olduğu 1911 – 1922 Yılları arası.Bir yandan yokluk, kıtlık ve hastalıklarla boğuşulurken, öte yandan da hemen her cephede savaşılmak zorunda kalınmıştır.

İtalya, Kuzey Afrika’daki Osmanlı topraklarına saldırır.
Bunu fırsat bilen ve Osmanlı’da emelleri olanlar birleşirler. Balkan harbini çıkarırlar.. Balkan savaşlarından önce Avrupa Devletleri, Osmanlıya karşı malup olsalar bile balkan devletçiklerinin savaştan önceki sırnırlarında hiçbir değişiklik olmayacağı garantisi verilir. Paşaların iliklerine kadar siyasete daldığı bir ortamda çıkarılan Balkan savaşı sonrası Balkanlardaki topraklar bir bir elden çıkar.Ordu çekilebildiği kadar Edirne’nin doğusuna çekilir.Hatta Edirne kaybedilir.

Osmanlı Yunan’ı yendiği halde Masa başında Avrupalı devletlerin gayretiyle Yunan’a öyle toprak verilir ki; birden Yunanistan ki kat büyütülür..

Mehmet dede, gırtlağına kadar siyasete dalmış paşalar yüzünden tek kurşun atılmadan Selanik’in Meccanen Yunan’a teslim edildiğine şahit olur.

Balkan harplerinde çarpışır.

Anadolu’nun bir çok yerinden önce Osmanlı olan Balkanların kaybına, Rumeli’ye “elveda” denilişe şahit olur.
Tıpkı yüz yıllar öncesinde Müslümanların    İspanya’da İberik yarımadasında uğradıkları zulmün bu defe Balkanlarda sergilenmesini yakından görür.Yaklaşık 600 yıl, dinlerine dillerine, ırk ve renklerine bakılmaksızın ve dokunulmadan hakimiyet sürdüren Osmanlının şahsında Avrupa’dan, sadece toprak ve insan unsuru olarak değil, kültür ve medeniyet olarak da İslam’ın kazınmasını yaşar. Osmanlının yüzyıllarca sürdürdüğü medeni yönetim anlayışıyla, Avrupalının vahşi uygulamalarını bire bir yaşar.
Uyguladıkları yanlış siyaset nedeniyle Balkanlara Veda eden İttihatçılar; bu defa devleti ve milleti 1. dünya savaşı ateşi içine atarlar.. Çünkü; Asrının dehası sayılan büyük sultan Abdülhamid Han’ın aklına en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde devreye sokulan bu yarım akıllı çete sayesinde koca sultan tahttan uzaklaştırılmış; devlet masonların, Siyonistlerin kontrolüne, Mehmetçik de Şarka doğru giden yolda” projesini  devreye sokan Almanların kumandasına sokulmuştur.

Mehmet Çavuş, 1914’de başlayan 1. dünya savaşında; Harp içinde bulunanların ifadesiyle adeta ” Kıyametlerin koptuğu” şanlı Çanakkale’de direnişinde düşmanla vuruşur.

Terhis olacakken bu defa düşmanlar, başka 1. dünya maluplarına uygulamadıkları halde "Şark meselesini" kökten halletmek isteyen ve önlerine büyük fırsat geçtiğine karar veren son haçlı sürüleri -İngiltere öncülüğündeki Batılılar- tarafından 1916 yılında oluşturulan SYKES_PİCOT anlaşmasını yürürlüğe koyarak sadece Osmanlı topraklarını işgal ederler.
Ve “Şark meselesini” kesinlikle bitirmek üzere son kalan topraklara gierler. Anadolu insanı direnişe geçer. Mehmet Çavuş’un kendi ifadesiyle “Goğemilliye” (Kuva-ı Milliye) başlar ve ver elini İstiklal harbi..13 yıl hiç eve dönmeden cephelerden cephelere koşmakla geçer.Ve yine kendi ifadesiyle eğer uykuya imkan bulunursa “dikenleri yastık yaparak” geçer, donanımlı düşmana karşı, imkansızlıklar içinde bir iman mücadelesidir cephe hayatı.Onların ölüme koşa koşa gittikleri iş bir savaş değil, bir “gaza”dır.Anlamını bilenler için.. Bir medeniyeti medeniyet düşmanlarından korumak için Irak, Kakas, Kanal ve Çanakkale cehennemini yaşayanlar Yemen çöllerine gidenler; ana, bacı ve yavuklusundan ayrılır.

Kimi döner. Kimi dönemez.


“Gözlerimin yaşı oldu bir ırmak,

Memiş’e Cehennem Yemen’de durmak,

Ne azaptır köyüm senden ayrılmak,

Kavruldu bedenim gelemem gayrı,

Kuzgun yedi gözüm göremem gayrı.”   diyenler çöllerde kurda kuşa yem olur.

Kimi Irak’ bataklığında yok olur. Basra’da Bağdat’da kurtulanlardan kimi ise İngiliz’e esir olup Çin Hindi'nde telef olur. Kimi de Anadolu’ya gelirken  Hint Okyanusu'nda, Umman Denizi'nde ..Kızıl Deniz'de ya da Atlas Okyanusu'nda,   koca deryalarda balıklara yem..
Mehmet Çavuş; dönebilenlerden dir.

MEHMET ÇAVUŞ'un KÖYE DÖNÜŞÜ

Düşman bozulup ülkeyi terk ettiği için, İstiklal Harbi  biter.
Artık Mehmet Çavuş, köyüne dönecektir.

Salih amcam anlatıyor:
Babam Mehmet Askerde imiş.

Bir haber geliyor, Sungurlu yakınlarında ki köylerden birinde Mehmet Çavuş vurulmuş diye.

Hemen atlılar çıkarılıyor.

Ahmet Emim başlarında.

Harman zamanı ..Gidiyorlar, insanlar tarladan sap götürüyorlar.kağnıya sap yüklüyorlar.

Ahmet emmim çok iyi sap yükletirdi.

Tarlada karşılaştıkları insanların sap yükletmesin beğenmiyor bizimkiler.

Adamlara müsaade edin biz yükleyelim diyorlar.Onlarda müsaade ediyor, tanımadıkları insanlara..

Öyle güzel yüklüyor ki   sorma gitsin.

Şimdi sürün kağnıyı köye diyorlar.

Onlar çok güzel yüklenmiş kağnının keyfini sürerken bizimkilerde artık misafir olmamın rahatlığına kavuşuyorlar.

Gerçekten de bütün köy seyirlerine çıkıyor, gelen kağnın.

Birlikte gittikleri insanlar misafirlere çok iyi davranarak hizmet ne diyorlar.

Onlarda buralarda Mehmet isminde bir asker vurulmuş.Bizim kardeşimiz.Ona geldik diyorlar.

Fakat..Asker vurulmuştur.ancak adı Mehmet olan bu asker küçük Hırkalı değil Büyükhırkalı’dır.

Bizimkiler, aradıklarını bulamamamın üzüntüsü, Mehmet’in vurulmadığını sevinci ile dönüş hazırlığı yaparken ev sahipleri , “Aman ne olur.İstediğinizi veririz.Bu yıl harmanı birlikte kaldıralım” derler.

Ancak , Ahmet emimim. Bizim öyle tarlalarımız var ki kurşun atsan yetişmez bir başından diğer başına.

Davarlarımız sürü sürü..

Atlarımız, takım takım.. Koşum ayrı, binek ayrı yarış atı ayrı ayrı.Öküz ve camızlarımıza bakan hayran oluyor.Bizi yanlış anlamayın.Biz çalışmaya değil, yıllar önce askere gidip de dönmeyen kardeşimiz vuruldu diye haber aldığımız için O’nu bulup almaya gelmiştik..

Aradığımız kişi bizimkisi değilmiş diyor.

Ve köye dönüyorlar.

Sonra Mehmet Çavuş yıllar sonra köyüne döner.Ne ana ne baba kalmış..

Ağbi Ahmet Kağ, “buyur” der yeni hayata başlaması için..
Önce İstanbul'da sonra da Balkanlarda çağın en modern makinaları trenle tanışan Mehmet Çavuş, köye gelişin de de Çerikli'ye kadar trenle yolculuk yapar.
............
 MEHMET ÇAVUŞ'UN EVLİLİĞİ
Mehmet Çavuş, 19-20 yaşlarında bir fidan olarak çıktığı seferden Köye geldiğinde(32-33 yaşlarında) artık, o genç değil orta yaşa yol almış biridir.
Evlendirecekler..
Ancak  hele  o günkü şartlarda yaşı geçmiştir.
Genç kızlar “pas vermez”.
Akranları da değildir hani..
Akranları çoktan çoluk çocuğu karışmış, kocaman genç kız ve delikanlılar büyütmüştür.

Ve evliliğin ne demek olduğunu daha anlayamadan  harbe gönderilen ve birlikte yola çıktıkları gibi  hangi cephede ve ne şekilde şehid düştüğünün bildirilmediği.. 
 Sadece “Askerde kaldı” diye künyesinni okunduğu Gamber; son nefesinde ne söyledi... Acep geride bıraktığı ve oradan gittikleri için  hep gözü gelirler umuduyla Kirazlı Yaylasını, Kurt Tepesi’ni gözleyen sevdiceği Sabire’ye

“Bir mektup yazdırdım karakuşlara,

Ben yari bıraktım başıboşlara,

Eğer canlı dönmek nasip olursa,

Ben de karışırım gönlü hoşlara.”   diye arzusunu dile getirebilmiş midir?

Bilinmez.

Ya da Allhü Ekber dağlarından;

Köyümün yolunu bilemem gayrı,

Buz kesti cesedim gelemem gayrı…”   diye seslenmiştir ... 

Belki de 
Kimbilir birlikte yola çıktıkları arkadaşları gibi  İngiliz'e esir düştü de Hind diyarlarına götürülüp yamyamlara madara mı edildi?

Yoksa Çanakkale cephelerine koşmak nasip oldu da bin parçaya mı bölündü?

Şimdilik bilmiyoruz.Ya da İstiklal harbinde şehadet şerbetini içti?..

Uzun zaman harbe gönderdiği “er”ini bekleyen  Paklagözler'in Sabire,  kocası -Gamber’in Memiş’in kardeşi GAMBER -şehit olduğu için dul kalmıştır.
.Zatan Kanber’den de çocuğu olmamıştır..
 Sabire, Gamber’in geri dönmeyen künyesi üzerine baba ocağına, ana evine döner.

32-33 yaşlarında cephelerden dönen Mehmet Çavuş’a evlenmesi için Sabire’ sağlık verilir. Yaşının uygunluğu söylenir.

Sabire hanım, bu isteği kabul etmez.

Bir yol bulup evlendirmeli, Mehmed Çavuş'u...

Derler ki, “Takip et. Çamaşır yıkadığında kuruması için ağaç dallarına asar elbiselerini. Sen bu fırsatı değerlendir. Sabire’nin iç çamaşırlarını al.”

Mehmet Çavuş, öyle yapar.Ve çamaşırların kendinde olduğu haberine gönderir.

Eskiden Anadolu insanın namus anlayışı ve haya duygusu bir başka imiş

Kendisini göre yok.

Kendisine dokunmak   mümkün değil.

Ama çamaşırları  elinde diye, Sabire hanım gönülsüz de olsa Mehmet Çavuşa “He “ der.
Ve böylece Mehmet Çavuş, evlenerek çoluk çocuğa kavuşur..

Bir o anlayışa bakın birde bugünkü hatunların ar  namus, haya  anlayışına.

Değil çamaşırlarını, artık insanlar her yerini sokaklara atıyor, teşhir ediyor. Öpüyor, öptürüyor.. Sonra, anlaşamadık diye küçük  küçük olayda   yollarını ayırıyorlar..
////////////////////////////////////////////////////
HAÇ YOLCULUĞU
Ömrünün  sonlarında çok özlediği Kutsal beldelere gider Haç için..
 Giderken yaşın ileri, senin için zor olur. Zaten hastasın denir.Ancak yinede gider.Ve kendisinden beklenmeyecek bir dirilik göstererek.Kendisinden küçük yaştaki hastaların Haç yapmasına yardımcı olur.
Haç yolculuğu nedeniyle Ankara'ya yine yolu düşer.
Asrın çeyreğinde gördüğü Ankara'da Kale ve civarı ona tanıdık gelir.
Ama kendi ifadesiyle epey değişmiş ve gelişmiş bulur.

ÇARIK ÇAĞIN'dan MAKİNA ÇAĞINA
Mehmet Çavuş, her ne kadar televizyonu görmedi ise de Radyoyu, gramofonu görür.
Çarık ve kağnı çağını da yaşayan Mehmet Çavuş, köye ilk motorun(traktörün) girdiğine şahit olur.

Ve takvimler miladi 1969'u gösterdiğinde üç gün süren rahatsızlık sonucu bir kuşluk vakti yatağında şehadet getirerek emaneti teslim eder.
Rahmetli dedem, bizim  evde  kalıyordu.
Evimiz ortada bir salon kenarlarda dört oda idi. 
Dedem girişte sağda ki ön odada  hasta yatıyordu. Ben her zamanki gibi at gütmeye gitmiştim.
Yemişenli çayırında arkadaşlarla atlarımızın başında oynarken, evimizin  avlusunda duman gördüm.
Hayra alamet değildi.
Çünkü,  avluda hiç ama hiç ateş yakılmazdı.
Ya tandırdan ya da bahçenin üst tarafında şeker pınarı yanındaki yunanlılıktan duman, gelmeliydi.
Ateş oralarda yakılırdı..
Ama bu defa   duman avludan tütüyordu.
Dedemin vefat ettiğini anladım.
Mezarlık dolaylarında da kalabalık çoğalmaya başlıyordu.
Köye gidip yetişmeliydim.
Koşsam yetişemem belki.. Henüz 11-12 yaşlarındayım ,ilk okulu bitirmiş, ortaokula başlayacaktım.
En iyisi at.. 
Atı önüme aldım.. Urganı elimde, mezarlık istikametinde  köye doğru sürdüm.
At, beni çektiği için  urgana yapışıp daha   hızlı gitmiş oldum.
Mezarlığa vardığımda  dedemi,  hanımının yani  Sabire Ebemin yanına defnediyorlardı..
Kayıtlarda
1307 (1891) doğumlu olarak görülen  Osmanlı çocuğu olarak dünyaya merhaba diyen  Memmed, Mehemmed ( Mehmet )Çavuş ,
1969 da  78 yaşında  Cumhuriyet vatandaşı olarak  fani aleme  veda ediyordu ........
Allah, gani gani rahmet eyleye..

//////////////////////////

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
"Yabancı merkezli kulüpler, localar, vakıflar, sıradan gelişigüzel sivil toplum kuruluşu imiş gibi, o kadar çoğalmıştır ki, tedavisi mümkün olmayan kanser hücresi gibi ülkenin her tarafını sarmıştır. 
Balkan savaşı sırasında Selânik’te başında bulunduğu 70.000 kişilik Kolordu’yu bağlı olduğu locadan aldığı emirle tek kurşun atmadan düşman kuvvetlerine, Yunan’a teslim eden bir tek Hasan Tahsin paşa varken, bugün devlette, sosyal ve siyasi hayatımızın birçok kademesinde Loca sözü dinleyen ve dinleyecek olan ne yazık ki binlerce insanımız türemiştir. Türkiye’de asıl Millî Güvenlik Meselesi yapılacak konu budur.En zavallı ferdinin isteğini, emrini, kulübünün, loca-sının emrine tercih edecek duyarlılığa sahip, tarihimizi, kültürümüzü öne çıkaran bir anlayışla milletimizi yeniden inşa etmek mecburiyetindeyiz."
http://www.ahmettekin.net/topragin-yurt-halkin-millet-olarak-insasi,127.html

///////////////////////////////////////////////////
Rahmetli dedm, Mehmet Çavuş'un  askerlik  dolayısıyla  görev  yaptığı  ve yukarıda ismi geçen Osmanlı coğrafyasından görüntüler..

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve ayakta duran insanlar



Rahmetli Dedem Mehmet Çavuş'un "Ah Selanik  Ah ."diyerek güzelliğini  ve makus talihini anlatmaya çalışarak " padişahçı ve  İttihatçı paşaların  çekişmesi yüzünden meccanen   kötü  yanana  teslim edildi"  dediği SELANİK:
Beyaz Kule,
Vali Nazım Paşa Prens Konstantin'e Şehir idaresini devrediyor..



::::::::::
Aşağıda ki resimleri;

http://tarihvemedeniyet.org/2010/01/ii-abdulhamid-devri-osmanli-cografyasi/rg/2010/01/ii-abdulhamid-devri-osmanli-cografyasi/

adresinden aldım.
Emeği geçenlere teşekürler..



Selanik – Beyaz Kule Yunanistan
 Bir Osmanlı Hatırası.
 Şehrin sembollerinden olan kulenin etrafında günümüzde sur bulunmamaktadır.



Selanik Ayasofya Camii / Yunanistan
Cami, Osmanlı Coğrafyasında bulunan 10 Ayasofya camiinden biridir. Kanuni Süleymanîn veziri İbrahim Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Evliya Çelebi Seyyahatnamesinde Cami’nin Trabzon Ayasofya Camii kadar büyüklüğe sahip olduğunu belirtir.

Devamı için tıklayın::
 http://tarihvemedeniyet.org/2010/01/ii-abdulhamid-devri-osmanli-cografyasi/#ixzz0f2Gs1Hmw

Tarih ve Medeniyet :
http://tarihvemedeniyet.org




Drin Nehri – İşkodra / Arnavutluk
.................................................
Rahmetli Dedem, Mehmet Çavuş Yanya'da  askerlik yaptı demiştim.
İşte o günlerle ilgili fotoğraflar..
İnterneti dolaşırken Yanya'ya uğradım.
Ve teşekürlerle
adresinden bu resimleri aldım.
Başta dedem  Hacı Mehmet Çavuş olmak üzere tüm şehit ve gazileri bu vesile ile rahmetle yad ettim

Yanya'da esir düşen Osmanlı askerleri








 Osmanlı'nın Selanik'i savunmak için Selanik'e gönderdiği Feth-i Bülent gemisini batıran Yunanlılar bu zaferi propaganda için kullandı



Yunanistan  yanya işgali anısına bastırdığı pul


Yunanistan Kralı George (Yorgi) ve oğlu veliaht Konstantin Selanik'e giriyor


 lüleburgazdan kaçan osmanlı askerleri


 İşkodra'daki Osmanlı Ordusunun 2 numaralı ismi Esat Toptani Paşa. Esat Toptani Paşa daha sonra Merkezi Arnavutluk Cumhuriyeti adı altında bir devlet kurduğunu ilan etti.




 ŞÜKRÜ PAŞA
Edirne Müdafii  Şükrü Paşa..

Osmanlı Şükrü Paşa'dan Edirne'yi 40 gün boyunca savunmasını istemiş ancak o Edirne'yi 150 gün boyunca savundu. Şükrü Paşa daha sonra çıkış yolu bulamayarak, Selimiye Camii gibi tarihi eserlere de zarar gelmemesi için şehri teslim etmeye karar verdi.



Şükrü Paşa anıtı..

Şükrü Paşa'nın çatışmanın şiddetli anlarında söylediği şu söz Edirne'deki Şükrü Paşa Anıtı'nda da yazar: 

"Düşman hatlarımızı geçtikten sonra ölürsem, kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın. Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam, kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır. Beni bu mahalde gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir âbide dikeceklerdir."


Şükrü Paşa’ya kılıcı iade ediliyor..

26 Mart 1913 sabahı Bulgar Komutanlığına bir subay göndererek kalenin teslim teklifini yapan Şükrü Paşa’yı aynı günün öğle vakti, Bulgar Komutanı General İvanof saygı ile karşılamış ve kılıcını sıradan bir biçimde teslim almış ise de, Edirne’ye gelen Bulgar Çarı Ferdinand askeri merasimle kılıcı şanlı sahibine iade etmiştir.









 "KAMAL" Atatürk'ün kendi el yazısı ile “Uzer” soyadını verdiği belge.



Bölgede  Osmanlıya saldıran  balkan devletleri baskısı nedeniyle Arnavutlar Balkan Savaşı sırasında bağımsızlıklarını ilan ettiler.


Avlonya'da Arnavutluk'un bağımsızlığını ilan eden İsmail Kemal Vlora o güne dek Osmanlı meclisinde Arnavutluk mebusuydu.





Balkan Savaşı'nın denizlerdeki kahramanları Hamidiye kruvazörü ve genç kumandanı Rauf Bey (Orbay)




                                               Bulgar Ordusu Edirne'de



 Bulgar kumandan Teodorov Selanik'i kuşbakışı izlerken.Bulgarlar Yunanlılardan 6 saat sonra şehre girdiler.



                                                                     Bulgar zaferi



Esir düşen Türk askerleri




Hasan Tahsin Paşanın Konak'ta teslim protokolünü imzalamasıyla şehirde beş asırlık türk hakimiyeti son buldu.


Osmanlı Devleti'nin İstanbul'dan sonra 2. büyük kenti olan Selanik, 09 Kasım 1912'de Balkan Savaşları sonunda 35.000 kişilik Osmanlı Ordusunun direniş göstermeksizin teslim olması neticesinde şehir Yunanistan yönetimine geçti.

Osmanlı orduları, şehri Yunan çetelerine savaşmadan, ancak şehirdeki Türklerin can güvenliğinin sağlanması ve Tütün Reji imtiyazının devamı şartıyla bıraktılar. Osmanlı Ordusu'nun Selanik'te bulunan kuvvetleri de silahlarını Yunan çetelerine teslim ettiler. Ancak Yunan çeteleri şehri teslim aldıkları günün gecesi kentte yaşayan pek çok Türkü, aralarında Osmanlı askerleri de bulunmak üzere katletmişlerdir.
Şehrin simgesi olan Osmanlıların inşa ettiği Beyaz Kule sembolik bir vaftiz işleminden geçerek beyaza boyandı. O günden beri Beyaz Kule adıyla anılan bu yapının beyaz boyaları zamanla aşınıma uğradı ve eski rengini tekrar kazandı.

1917 yılında çıkan büyük bir yangın şehrin Türk bölgesini neredeyse tamamen yok etti. 1924 nüfus mübadelesi sonunda şehirde geride kalan bütün Türkler Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakıldı ve Anadolu'dan gelen Rum göçmenler giden Türklerin yerini aldı. Kısa bir süre içinde şehrin nüfus yapısı tamamen değişti. Yunanlılar Selanik'te azınlıktayken kısa bir süre içinde ezici bir çoğunluk haline geldiler. Böylece Selanik'in Osmanlı-Türk kültüründe oynadığı rol son bulmuş oldu. Atatürk 10. Yıl Nutku'nda "Keşke Selanik'i de misak-ı milli sınırları içerisine alabilseydik" diyerek kentin Türkler için önemini vurgulamıştır. 


1917 yılında çıkan büyük bir yangın şehrin Türk bölgesini neredeyse tamamen yok etti. 1924 nüfus mübadelesi sonunda şehirde geride kalan bütün Türkler Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakıldı ve Anadolu'dan gelen Rum göçmenler giden Türklerin yerini aldı. Kısa bir süre içinde şehrin nüfus yapısı tamamen değişti. Yunanlılar Selanik'te azınlıktayken kısa bir süre içinde ezici bir çoğunluk haline geldiler. Böylece Selanik'in Osmanlı-Türk kültüründe oynadığı rol son bulmuş oldu. Atatürk 10. Yıl Nutku'nda "Keşke Selanik'i de misak-ı milli sınırları içerisine alabilseydik" diyerek kentin Türkler için önemini vurgulamıştır.

Kısa bir süre içinde camilerin minareleri yıkıldı. Bazı cami ve sinagoglar kiliseye çevrildi. Eski Osmanlı evleri bakımsızlıktan yok oldu. Kentin geçmişiyle bağlantısı kesilerek (!) bir Avrupa şehri haline getirildi.
II. Dünya Savaşında neredeyse tüm Sefarad Yahudi cemaati (50.000 kişi) Alman Nazi işgalcileri tarafından Nazi toplama kamplarına yollanıp öldürüldü. Böylece Osmanlıdan kalma son eski ve köklü bir cemaat yok edilmiş oldu.



                                            Hiçbir direnişle karşılaşmadan Üsküp'e giren Sırplar zaferlerini kutluyor


 Selanik'in 10 maddelik teslim protokolü

  Vali Nazım Paşa Beyaz Kulede Prens Konstantine şehir idaresini devrederken
   


                                                  Yunan ordusu Beyaz Kule önünde 


Ortodoks rum nüfusun şehrin koruyucusu olarak atfettiği Aziz Dimitrios gününün kutlandığı 26 Ekimi 27 Ekime bağlayan gece Selanik'in yunanlılara teslim edildi ve 27 Ekim günü ilk yunan taburları tek kurşun atılmadan şehre ayakbastılar.



23 Ocak 1913 günü 'Babıali Baskını' denen şey olur. İttihatçı hareketin önderlerinden Enver bey , Yakup Cemil ve bir grup askerle Harbiye nazırı Nazım beyin toplantısını basar. Karşı çıkan Nazım bey öldürülür. Enver bey elindeki tabancasıyla Sadrazam Kamil Paşa'nın odasına girerek, görevinden ayrılmaya zorlar.

23 Ocak 1913 tarihindeki Bab-ı Âli baskınıyla İttihat ve Terakki cemiyeti sadrazam Kâmil Paşa'ya zorla istifa mektubunu imzalatarak  hükümete tamamen hakim olur ve  İttihatçılar 6 ay sonra yeniden iktidara gelirler. Sadrazamlık partiler üstü bir kişiliğe Mahmut Şevket paşaya verilir. İttihatçı darbenin esas amacı Kamil paşa hükümetinin Balkan komisyonunun kararlarına baş eğmesini engellemekti. Fakat daha kötüsü olur 3 Şubat ta Bulgarlar Edirneyi bombardımana başlarlar. 6 mart ta Yunanlılar Yanya yı alırlar. 28 Mart ta Edirne teslim olur.Sonunda Mahmut Şevket paşa kaderine razı olur ve barış ister. 3 aylık bir savaştan sonra Mahmut Şevket paşa tüm istekleri kabul etmek zorunda kalır.




                                                       Balkan  Savaşı sonucu
                                                    Lüleburgaz bozgunu





Selanik'in Yunanlılara teslimi
 Askerlikle politikanın tamamıyla birbiri içine girmesi sonucu İttihat ve Terakki Partisi ile Hürriyet ve İtilaf Partisi mensubu subay ve generallerin, sırf siyasi görüş farkı nedeniyle birbirine yardım etmemesi sonucu  rahmetli dedem Mehmet Çavuş”un (Mehmet Çavdar) deyimi ile tek kurşun atılmadan “meccanen” yine  dedemin deyimi ile “kotü yonan’a “   ikram edilir.. 500 yıllık hakimiyet içinde tarihi boyunca Türk nüfusun hakim olduğu Selanik'in yapısı bu tarihten itibaren hızla değişir. 1924'ten sonra mübadele ile gelen Marmara ve Pontus Rumları Türklerin yerlerine gelir.
 Şehrin ilk teslim görüşmeleri'nin yapıldığı Topsin Hanı






Ve Yanya, Yunan'a teslim ediliyor













Emrinde 35 bin asker olmsına rağmen Selanik'i tek kurşun atmadan Yunanlılara teslim eden Hasan Tahsin Paşa Yunan Kralı Konstantin ile birlikte.

İttihatçılar Hükümetin düşmesi için toprak kaybına razı ve sebeb olurlar. Gerçektende  toprak kaybı ile hükümet düşer. Kanlı bir darbe ile iş başına gelen İttihatçılar, Edirne'yi kurtarmak  şöyle durdun kayıp da ederler..Savaşmayarak toprak kaybına neden olarak düşürdükleri hükümetin kabul etmediği  balkan ülkelerine büyük toprak veren anlaşmaya imza koyarlar..

 

Selanik'i korumakla görevli jandarma paşası  8.Kolordu Komutanı Hasan Tahsin Paşa , tek silah atmadan, muazzam kolordusunu bütün silahlarıyla beraber Yunanlılar'a teslim etti.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa topraklarının merkezi ve başkenti konumundaki Selanik şehri beş asırlık Osmanlı hakimiyetinin ardından Yunan idaresine geçti.












 Resmi çizen, Hasan Tahsin Paşa'nın oğlu ressam Kenan Mesare


Kaynak:
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=62142&rid=4369&p=12

 Sultan Hamid, tahtan indirilir Selanik'deki Allatini Köşkü'nde hapsedilir. Gazete bile  vermezler..Taki Selanik teslim edilene kadar, bir şeyden haberi olmaz.

Abdulhamit'in  tahtan indirilşi

................................


KORGENERAL NACİ ELDENİZ (1875 - ? )

Rumili (Bir asker dilinden)

Rumili nısfı vatandın, nasıl elden gittin
Toprağından beni hep tekmelerinle itdin
Olmadım mı sana lâyık da beni terk etdin
Seni ben kendi elimle kime verdim, Rumilim
Seni vermekle bu dünyada kırıldı emelim.

Seni bir Türk ili yapmıştı tamam ecdadım
Yatıyor sende dedem, sende babam, evlâdım
Sana aiddi hayatım, sana istidadım
Ellerimle seni ben kimlere verdim, Rumilim
Seni vermekle bu dünyada kırıldı emelim.

Toprağın nimet idi, benzer idin gülzare
Gidişin açtı bize âh ne geçmez yare
Elimizle seni duşmenlere verdik, Rumili
Milletin âh kırıldı elimizde emeli.

Sağ isen de sana hasretle uzaktan bakarak
Geçiyor ömri garibim eleme müstağrak
Bana sinende yerin olmayacak mı yatacak
Seni ben kendi elimle kime verdim Rumilim
Seni vermekle bu dünyade kırıldı emelim.

Rumili afvini yalvarmağa hiç yok yüzümüz
Sen duraydında gideydik bütün askerler biz
Belki kalmazdı o suretle vatan da âciz
Vatanın âh kırıldı elimizde emeli.

Rumili, gittin ise nısfı vatan sağolsun
Anadolu yurdu seadetle şerefle dolsun
Bütün evlâdı gariban orada yer bulsun
Elimizle seni ağyarına verdik Rumili
Milletin âh kırıldı elimizde emeli.

Sancaktepe, Birinci Kânun 1328-1912

..................///////////////////...................

TEVFİK BÖLÜKBAŞI

RUMELİ İÇİN (1912)

Gülşeni açmadan emel gonçesi

Sarsar –ı felâket perîşan etti.
Sevgilim ! düşmanın hâin pencesi,
Saçımdan bir tutam tel aldı gitti.

Biz zâten vârını talan etmiştik
At sürüp o bağı harman etmiştik.
Atalar yurdunu vîran etmiştik,
O virân binâyı sel aldı gitti.

Biz hakkın yüzüne sille vurmuştuk
Vicdânın emrine karşı durmuştuk.
Cehennem üstüne köprü kurmuştuk,
Nâmert köprüsünü sel aldı gitti.

............................
............................
............................
............................

Hey Rıza dökülen bu kan bizimdi...
Düşmana kul olan cânan bizimdi.
Rum eli !... O nazlı vatan bizimdi
Biz beğenmedik el aldı gitti.

........................///////////////////.................

“Rumelinin dağları var,
Ne güzeldir, şimdi ağlar,
Ağlama, sen garip vatan,
Biz geliriz yine inan.”

Kaynak :  https://www.facebook.com/tosun.saral


/////////////////////////////////////////////////////////////////

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKLERE VE VATANA İHANET EDENLER: SELANİKSendromu: Şahsen “Selanik Sendromu”na tutulmuş vaziyetteyim. Şimdi nedir bu “Selanik Sendromu” diyeceksiniz...

Hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa, Selanik’i tek kurşun atmadan düşmana teslim etmiştir. Doç. Dr. Nuri Yavuz bir makalesinde “Tarihi Türk Şehri Selanik’in kurşun atılmadan düşmana teslim edilmesi, Türk Ordusu’nun şerefli geçmişine ve Türk tarihinin büyüklüğüne sürülen bir kara leke ve komutaya da kötü bir örnektir” demektedir.

Yorgo Kırbaki’nin Hürriyet Gazetesi’nde 15 Temmuz 2012’de yazdığına göre Hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa, Selanik’te “şimdi Yunan Kara Kuvvetleri’ne ait bir müzede özenle korunan mezarında” bundan sonrası bana ait... cehennem zebanileri ile uğraşıyor. Ki bu mezara Yunanlılar tarafından sonra taşınmıştır. Haine Yunan’ın gösterdiği değere bakın!

Yunan araştırmacı – gazeteci Alekos Orologas hain paşa için “O Selanik’in gerçek kurtarıcısı ve hayırseveri” diyor. Yani Türklerden tek kurşun atılmadan Selanik’i kurtaran (!) bir hayırsever... Yine araştırmacı – yazar Vasilis Nikoltsos’a göre, çok sevdiği Selanik’te kan dökülmesini istemiyordu ve bu nedenle de teslim protokolünü imzaladıktan sonra “Selanik kaybedildi ancak kurtuldu (!)” dedi. Sakın bizim topraklarımızın bir bölümü için aynı formulü düşünenler olmasın?

Ne mantık ama değil mi? Hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa’nın hayatta iki torunu var. Remzi Romanos Mesare ABD’de, mimar olan Şahin Seryios Mesare ise Yunanistan’da yaşıyor.

Bu hain paşaya, Selanik’i savaşmadan teslim et diyenler var. Ama Yunan teslim aldığı şehirde, 10 yıla varmadan bunların mezarda kemiklerini bile bırakmamış.

Sonrada işbirlikçi ihanet; Türkiye’de, güzelim Türk şehri Selanik’in masonların, sabetayların, musevilerin, rumların kenti olduğunu anlatıp durmuş.

Biz Selanik’in Türkiye’de olduğunu ve bir de Türk şehri olduğunu unutup gitmişiz. Tıpkı Diyarbakır’ın, Hakkari’nin, Şırnak’ın, Erbil’in, Kerkük’ün, Musul’un, Süleymaniye’nin birer Türk şehirleri olduğunu unuttuğumuz gibi...

Aslında bir de Şehit Hasan Rıza Paşa tarafından yürütülen “Şanlı İşkodra Müdafası” var... Kahraman ve cesur bir asker olan Hasan Rıza Paşa, Padişah II. Abdülhamit’e hal edildiğini tebliğ edenler arasında bulunarak velinimetine ihanet eden ve aynı zamanda yardımcısı olan Esad Toptani adında Osmanlı Mebusan Meclisi üyeliğinde de bulunmuş bir Arnavut olan, Drac Mebusu’nun hazırladığı suikastle şehit edilmiştir.

Böylece Osmanlı İşkodra’yı da kaybetmiştir.
Aslında benim “Selanik Sendromu” ma çok rahatlıkla bir “İşkodra Sendromu”da eklenebilir. Ama biz kaldığımız yerden devam edelim.

Onun için bugün kafasına Arnavut “kelesh”i giyip İzmir'den Balkan Göçmeni adı altında (Rumeli ve Balkan insanını BDP, PKK amaçlarına alet etme amaçlı) Diyarbakır'a PKK uzantılarının ayağına kadar gidip halay çekenler; bu ülke için Atatürk’ün dediği “Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” sözünü unutmasın...

Özellikle de milli ve üniter bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ne, Balkanlardan biz “Türk Milletine mensubuz” diye adeta yalvararak gelenler ki; bunların belgeleri mevcuttur, Hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşalığa ve Arnavut Esad Toptaniliğe özenmesin.

BDP – PKK’lı milletvekili Emine Ayna “Türk askeri boşuna öldü” diyor. Eğer hain Arnavut Kara Hasan Tahsin Paşa’nın yaptığı gibi bölücü ihanetle müzakere yolu ile ülkemin toprakları; tek kurşun atmadan ve “Yeni Anayasa” aldatmacısı ile “Türk Milletinin hükümranlığına son verilerek” peşkeş çekilecekse, evet Türk askeri boşuna ölmüştür...

Görüyorum ki, 100 yıl sonra da ülkeme Arnavut olan Kara Hasan Tahsin Paşa ve Esad Toptani gibi hainlerin mantığı hakimdir. Onlar Selanik’i ve İşkodra’yı ihanetle düşmana teslim etmiştir. Ortaya saçılan İmralı tutanakları ile de aynı ihanetin bu gün de yürüdüğüne şahit olmaktayız. 

Bu sebeple Milli Şairimiz Türk oğlu Türk Mehmet Akif’i ve Mustafa Kemal’i tekrar tekrar okumaya ve anlamaya, her geçen günden daha fazla ihtiyacımız vardır. Onlar bize birliği, mücadeleyi ve milliliği işaret ediyor, küreselciliği ve teslimiyetçliği değil...http://www.aydinses.com/selanik-sendromu-makale,749.html
https://www.facebook.com/SELANlK/posts/10151466939526108
.............................



1. dünya savaşında İşkodra'ya giden Osmanlı askeri..
////////////////////////////////////////

Neval Konuk ve Balkanlar
https://www.facebook.com/neval.net/?hc_ref=ARSocMVvtJ5iny0Xik4GqTbGm5z-A57NVB7PEo8EHWgymoke7hhFgmyJx0mc2wrdHhM&fref=nf

YOZGAT'TA DERLENEN BİR SELANİK TÜRKÜSÜ
İLK DEFA YAYIMLANIYOR
SELANİK’E AĞIT
Ak kâğıt üstünde kara yazıyım
Selanik’te ben bir müftü kızıyım
Düşmanlar içinde nasıl gezeyim
Yetiş imdadıma Üçüncü Ordu
Gece geldiler de Selanik’i bastılar
Yiğitleri de kollarından astılar
Çocukları da bütün acımadan kestiler
Yetiş imdadıma Üçüncü Ordu
Selanik'e ait bu türkü, bana ulaştırıldı. İlk defa olarak yayımlıyorum.
Kaynak kişi: Fikret Eraslan, Yozgat Recepli Köyü(1930-2016). Rahmetli Eraslan'ın söylediğine göre bu destan 10 kıta imiş. Ama yaşlılık dolayısıyla diğerlerini hatırlayamamış. 1950’lerde bir başkasından dinleyerek ezberlemiş.
Yine yaşlılıktan olsa gerek, ikici kıtanın üçüncü satırında “Bütün çocukları ağlatmadan kestiler” diyor. Muhtemelen yukarıda yazdığım gibi “acımadan kestiler” olmalıdır. Sayın Eraslan'ın sesinden türkünün ses kaydı da elime ulaştı. Ama, burada teknik imkanlardan dolayı yayımlayamıyorum. Türkünün adını da ben koydum..
Yorumlar
Necati Çavdar Ben çocukluğumda yaşlı hanımlardan "yetiş imdada üçüncü ordu" diye çok dinledim
Yönet


Yanıtla1y
Necati Çavdar ".Selanik zaten en az istanbulkadar, İzmr kadar Türk ve Müslüman şehridir. Mehmet Çavuş, kendi ifadesiyle "Güzülmi güzel Selanik" sanki hiç bizden gitmeyecekgibidir.
Ancak Arnavutluk dönüşü diğer ballkan şehirleri gibi bizim "Selanik"in elden çıktığına
 şahit olur. 
Mehmet Çavuş, bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra bu gün Arnavutluk'un Adriyatik sınırındaki İşkodraya kadar gider.. Yanya'da görev yapar." http://khirka.blogspot.com.tr/2007_06_19_archive.html

Yönet


Yanıtla1y
Hamdi Gökçen Sinop'ta mübadillerle ilgili araştırmalarım sürüyor,türküyü yaşlılara sorarız duymuş olabilirler.Her ailenin öyküsünde hazin hikayeler saklı
Yönet


Yanıtla1y
Havva Kale Çileleri bitmeyen milletim 😧😧😧
Yönet


Yanıtla1y
Asim Yıldız Ellerine. Sağlık
Yönet


Yanıtla1y
Selehattin Gürses O Kütü Gönler Geri Geiliyor Hergün Şehit Ve Gözyaşı
Yönet


Yanıtla1y
Yılmaz Fırat rahmetli dedemler balkan harbinde selanikten gelmişler
Yönet


Yanıtla1y
Yüksel Arslanoğlu Ben Yozgat sarıkaya ilçesindenim bizim çocukluğumuzun türküsü pazarda destan satanlar söyle rdi
Yönet


Yanıtla52h
Mehmet Lütfi Ekinci Beyaz Kuleyi gezmek istediğimde makbuz kesen yunanlı kadının sorması üzerine Türküm deyince; senden para istemez gezde, atalarının bize yaptığını gör dedi.
Yönet


Yanıtla52h
Can Selek Ne kadar hazindir ki "yetiş imdadıma 3. Ordu" diye bir Selanikli ağıt yakarken, kahpe Harekat Ordusu Selanik' ten kopup İstanbul' a 33 yıl kurtlarla tabiri caizse dans ederek dirayetle bir imparatorluğu yönetmekte olan Sultan Abdülhamit hanı payitahttan derdest edip indirmek üzere yola koyulmuştu. İmparatorluğun sonunu getirenleri ve tüm Osmanlı bakiyesi toptakları halen 100 yılı aşkın acılara mahkum edenleri hiç dışarda arama kolaycılığına kapılma. Hırsız evin içindeydi.
Yönet


Yanıtla52hDüzenlendi
Hasan Sümer NE ZAMAN BİTECEK BU TÜRK MİLLETİNİN ÇİLESİ. Hep kan, hep gözyaşı.
Yönet


Yanıtla51h
İsmail Cingöz Selanik Balkan Savaşlarında, Kara Tahsin Paşa adında basiretsiz ve beceriksiz bir komutan tarafından 26.000 askeri olduğu halde, savunma yapmadan teslim edilmiştir. Vatan haini ilan Tahsin Paşa, Yunanlılar tarafından milli kahraman ilan edilmiştir.
Yönet


Yanıtla51h
Ümit Aktaş Mahserde rabbim her mazlumun ahinin feryadini misliyle verecek zalimlere
Yönet


Yanıtla51h
Öznur Şahin Allah Razı Olsun!
Yönet


Yanıtla51h
Hasan Selçuk Yasakçı Selanik kaybı Makedonya'nın kaybı çok hazin bir olaydır.Ama yorumlara bakınca özellikle Atatürk'ün konumunun yanlış bilindiğini gördüm.Tavsiyem bu konuyu çarpıtan cumhuriyet düşmanı tarihçilerden başka İlber Ortaylı gibi gerçek tarihçilerin yazılarını da okumaları.Halen çıkan cumhuriyet düşmanı bir tarih dergisi var onu okurken başka kaynakları da okumaları.Yakın tarihimizi bile bize yanlış aktarıyorlar.
Yönet


Yanıtla51hDüzenlendi
Göksel Öztürk "ağlatmadan" da olabilir. Yani öldürülürlerken gıklarını çıkaramadılar anlamında...
Yönet


Yanıtla51h
TC Sıtkı Akın Ses kaydını nasıl dinleyebiliriz özelden yada mail yoluyla gönderebilme şansınız varmı?
Yönet


Yanıtla51h
Neval Konuk ve Balkanlar mailinizi atarsanız, elbette
Yönet


Yanıtla51h
TC Sıtkı Akın Stkkn37@gmail.com teşekkür ederim
Yönet


Yanıtla51h
Osman Nuri Cengiz Vedat Bey, ben Yozgat Akdağmadeni kazasındanım. Mübadele ile Selanik Kayalar mevkiinden buraya, o zamanlar Nahiyemiz olan Sarıkaya Terzili ye, ve civara çok sayıda Rumeli li soydaşlarımız gelmişti. Muhtemelen onların bu türküsünün, Yozgat ta derlenmesinin nedeni bu olabilir.Dinleyebilrsem çok mutlu olacağım.
Yorumlarda rahmetli Hükümdar 2 Abdülhamid Handan da ve Atatürk ten de bahsediliyor. Bunlar büyük ve vatansever insanlar. Ama hakanımızın hiç mi suçu yoktu. 1 milyon km2 toprak kaybı, Rusların Yeşilköy e gelip devasa Anıt yapmaları, Namık Kemal in genç yaşta sürgünde ölmesi, yenileşme hareketinin mimarı Sadrazam Mithat Paşanın boğdurulması, Meclisi Mebusanın kapatılması, sansürün ve istihdamın uygulanması kimin zamanında olmuştu? Bırakın Selanik i,güzelim Girit Kıbrıs Libya Habeşistan Mısır kimin zamanında gitti. ?Şimdi tutmuş, bir milleti yeniden kurtarmış Gazi Mustafa Kemal Atatürk çamur atıyorlar. Abdülhamid Han, obsesyonları olan bir zattı. Vatanını çok seviyordu.Ama halife olmasına rağmen, oldukça sert bir içki olan Rom Içiyordu. (Torunu Ertuğrul Bey hatıratı )Sinemayı çok seviyor ve Yıldız da Lemiere kardeşlere film seyrettiriyordu.Halifemiz Franz List hayranı idi. Sarayda sadece aile fertlerine ünlü vürtüöz konsere geliyordu.Sürekli Sherlock Holmes okuyordu. Bu yaptıkları için yüce Hükümdara kızmıyorum. Kişisel tercihleridir. Ama aynı şeyleri Atatürk te yaptığında ona kızanlara bir türlü aklım almıyor.

Yönet


Yanıtla51hDüzenlendi
Özcan Pehlivanoğlu Yaptığınız hizmetlerden dolayı Allah razı olsun..Sözlü kültürün ete kemiğe bürünmesi aziz Türk Milletini derin uykudan elbette uyandıracaktır. Ne bilsinler ki, o Selanik tek kurşun atılmadan ve insanlarıda düşmanın insafına bırakılarak teslim edildi...ne bilsinler;(((
Yönet


Yanıtla51h
Celal Öcal teşekkür edeim
Yönet


Yanıtla48h
Gursel Samioglu Yaptığınız hizmetler için TESEKURLER bu türkiye nasıl ulaşabiliriz kolay gelsin iyi çalışmalar.
Yönet




Yanıtla3h
Necati Çavdar Selanik
BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetlePaylaş
Düşman gelip selaniğe dalmadan 
Hançerini ciğerime salmadan 
Annemi babamı esir almadan 
Yetiş imdadıma üçüncü ordu

Üç kızı odaya koydular 
Üstümüzden elbiseyi soydular 
Koynumuza birer kafir koydular 
Yetiş imdadıma üçüncü ordu

Üç kızıdık el ele tutuştuk 
Düşman gelincede onlardan kaçtık 
Üçümüz biren denize atladık 
Yetiş imdadıma üçüncü ordu

Ak kağıt üstüne kara yazıyım 
Düşman içinde nasıl geziyim 
Koca selanikte müftüün kızıyım 
Yetiş imdadıma üçüncü ordu

Adımı sorarsan adım halime 
Bir mektup yazdım sultan selime 
Canım kurban bu vatan yoluna 
Yetiş imdadıma üçüncü ordu

Tarihi kürdü köy odalarında öğrendim noksanları yanyana getirip düzelttim

AŞIK ÖMER https://www.antoloji.com/selanik-2-siiri/

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

el bir esenlik içinde karşılanır. Sultan yörenin beyi ve büyük toprak sahibi Yusuf Paşanın evinde kalırken, buna karşılık maiyetindeki pek çok kişi Dario Allatini ve Salomon Fernandez gibi Yahudi ileri gelenlerinin konukları olurlar. Beşçınar bahçesinde, Padişahın sabahtan akşama kadar kent sakinlerinin heyetlerini kabul ettiği görkemli bir çadır kurulur; geçici olarak kurulan bu çadır hakkında anlatılan övücü ve etkileyici öyküler, kentte padişahı kabul etmeye layık herhangi bir kamu binasına sahip olmadığı hususunu gizleyememektedir.
Yorumlar
Leyla Teoman PaylaşimlariniZ için saygılar sunuyorum hocam. 
Teşekkürler. 💟
...........:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Neval Konuk ve BalkanlarYanya Saat Kulesi albümüne 3 yeni fotoğraf ekledi — Yanya'da.
Üzerinde Osmanlı armasını ve inşa kitabesini, hala muhafaza eden Yanya Saat Kulesi, 1902'de Osman Pasa tarafından yaptırılmıştır. Saat kulesinin hemen önünde bulunan mermer levhada “ 15 Şubat 1913 : Yunan vatanseverleri Türkler tarafından burada asılmıştır. 21 Şubat 1944 : Alman Gözetleme Kulesine 20 metre mesafede Yunan bayrağı çekilmiştir" yazılıdır. Şehrin günümüzde önemli Osmanlı eserlerindendir.

/////////////////////////////////////////////////////////http://ipovi.com/photo/BZ4Ia6pDl58
2 comment
66 like
Uluhakan Sultan II. Abdülhamid Han’ın çok sevdiği Selanik’e 1899 yılında hediye ettiği çeşme.. 
 Çesme başında otururken 500 yıllık mazi bir film şeridi gibi insanın gözünün önüne gelir ve 1912-13 yıllarında yaşanan Balkan mezamlilerini anlatan bir Rumeli Selanik türküsü mırıldanırsın.. 
Ak kağıt üstünde kara yazıyım
Selanik’te ben bir müftü kızıyım
Düşmanlar içinde nasıl gezeyim
 Yetiş imdadıma Üçüncü Ordu(Selanik Ordusu)
 Gece geldiler de Selanik’i bastılar
 Yiğitleri de kollarından astılar
Çocukları da acımadan kestiler

 Yetiş imdadıma Üçüncü Ordu..
...................
http://ipovi.com/photo/Bbkg3VDDdAS
4 comment
78 like
Selanik Alaca İmaret Camii (1484) 🕌 . . . . . #instatravel #instapassport #travel #traveller #travelphotography #bestvacations #travelgram #igtravel #traveltheworld#photooftheday #picoftheday #instalike #wanderlust #travelshots #worldtravelpics #hurriyetseyahat #cokgezenlerkulubu #hayatakarken #beautifuldestinations #journey #welltravelled #travelista #natgeotravel #vscocam #passionpassport #exploring #instapic #selanik #turkey #türkiye

////////////////////////////////////////////////////


Necati Çavdar bir gönderi paylaştı.

1 dk.
"Padişahcı ve İTTİHATÇI paşalar kavgasında SELANİK, MECANEN gitti"
Neval Konuk ve Balkanlar
18 dk.
Bir Utanç Fotoğrafı
Teslim olan Osmanlı’nın silahları Selanik Limanı’na dağ gibi tam 106 yıl önce bugün yığıldı!
9 Kasım 1912’de Balkan Savaşları sonunda 25.000 kişilik Osmanlı Ordusunun direniş göstermeksizin teslim olması neticesinde Selanik Yunanistan yönetimine geçti.
Osmanlı orduları, şehri Yunan çetelerine savaşmadan, ancak şehirdeki Türklerin can güvenliğinin sağlanması ve Tütün Reji imtiyazının devamı koşuluyla bıraktılar.
Osmanlı Ordusu’nun Selanik’te bulunan kuvvetleri de silahlarını Yunan çetelerine teslim ettiler. Ancak Yunan çeteleri şehri teslim aldıkları günün gecesi kentte yaşayan pek çok Türkü, aralarında Osmanlı askerleri de bulunmak üzere katletmişlerdir.

BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap
Yorumlar


Necati Çavdar bir gönderi paylaştı.

6 dk.
"Mecanen verilen SELANİK".
Neval Konuk ve Balkanlar
28 dk.
106 YIL ÖNCE BUGÜN SELANİK’E ELVEDA DEDİK
Elveda Selanik,
Elveda Unkapanı,
Elveda Mısır Çarşısı,
Elveda sülük satıcısı, limonatacı, cevizci, kestaneci, ciğerci,
Elveda bedesten,
Elveda Beyaz Kule Tiyatrosu,
Elveda Beşçınar Bahçesi,
Elveda Paşa'nın Bahçesi,
Elveda buz gibi Hortac suyu akan çeşmeler,
Elveda taşlı yokuşlarım, çamurlu yollarım,
Elveda rutubet kokan sofam, ağaç evim,
Elveda serin avlular,
Elveda çocukluğum,
Elveda Terakki mektebim,
Elveda İdadim,
Elveda Askeri Rüştiye'm,
Elveda çıkamadığım yüksek duvarlar ve ağaçlar,
Elveda koparamadığım meyvalar,
Elveda sarı saçlı oyun arkadaşım,
Elveda can komşularım,
Elveda bahçelerimiz, başodalarımız, cihannümalarımız,
Elveda davullu, zurnalı düğünlerimiz,
Elveda yeni doğan canlarımız,
Elveda göremediğim yaşlılığım,
Elveda dua edemeyeceğim mezartaşlarım,
Elveda acılarımız,
Elveda Selanik...
Neval KONUK
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta
30 Kasım 1912 tarihli THE GRAPHIC Sayı:2244 dergisinde Yunanlıların zindanlara kapattıkları 25.000 Türk esir ile ilgili bir fotoğraf...
Selanik'i teslim eden Hasan Tahsin Paşa ve yakınları Yunanlılar tarafından misafir edildi. Sonra Paris'e gitti.
Enver Paşa tarafından, Balkan Savaşını kaybeden subaylarla birlikte ordudan atıldı.
Sultan Vahdettin iktidara gelinde bir ara bu Hasan Tahsin Paşa'yı "İstanbul Muhafızı" yaptıysa da esaretten dönenlerin ağır hakaretlerine maruz kaldı.
Hastalığını bahane edip gene Paris'e gitti. Orada öldü.




///////////////////////////////////////////////////////////////////////
Görüntünün olası içeriÄŸi: gökyüzü, ev, açık hava ve doÄŸa Selanik..Görüntünün olası içeriÄŸi: gökyüzü ve açık havaEski Selanik / Düyun-u Umumiye BinasıGörüntünün olası içeriÄŸi: bir veya daha fazla kiÅŸi, ayakta duran insanlar ve yazıAndonis Topuzoglu Selanik Batililardan Yunanistana verilmistir amaclari hem Bulgarlari (Slavlari) sicak sulardan uzak tutmak hemde Yunanistani Izmire sokmakti] Yunanista Turkiye Ingiliz kontrolu altinda idi ,Ittihat-Terakiciler Ingiz ajanlari idihttps://www.facebook.com/194969063948460/photos/a.765558830222811/1061835547261803/?type=3&theater
/////////////////////////////////////////////////////////
Bir vatan kaybı


YUNANİSTAN KARAFERYE'DE SON EZAN-MÜBADELE'DE
“Müezzin İsmail Efendi yıllardır her gün beş defa çıktığı minareye bu defa adımlarını zorlukla atarak yavaş yavaş çıktı. Gecenin sessizliği ve serinliği içinde ovanın karanlığına, aşağıdaki evlerdeki zayıf ışıklara baktı. Daha önce yüzlerce defa okuduğu ezânın, atalarının yüzyıllardır yaşadığı bu küçük kasabada son defa yankılanacağını düşünerek ellerini kulaklarına götürdü. Derin bir iç geçirerek gözlerini kapattı. Sicim gibi yaşlar kır düşmüş sakallarına doğru süzülürken ağır, yanık bir sesle yatsı ezânını okumaya başladı.
Yağ kandilleri ile aydınlatılmış camide imam efendi ve cemaat, başları öne eğilmiş, gözlerinden süzülen yaşlarla İsmail Efendinin okuduğu yatsı ezânını son defa dinlediler. Kasabanın en uçtaki evlerine kadar bütün kasabalılar aynı hüzün ve sessizlikle başları önlerinde ezânın bitmesini beklediler.
İmam Şefik Efendi son rekâtı kıldırıp selam verdiğinde cemaatin hıçkırıkları sessizliğin içinde yankılanırken, sanki yarın her biri bir tarafa dağılmayacak, belki de birbirlerini bir daha hiç görmeyeceklerini düşünmeden, herkes başı önde, kafalarında binbir düşünce evinin yolunu tuttu.
Cemaatin tamamı dağılınca Şefik Efendi, kapıda dikilen Müezzin İsmail Efendi’den başka kimsenin kalmadığını gördü. “Sen de gidebilirsin İsmail Efendi” dedi. “Kapıyı ben kapatırım.” İsmail Efendi boğazına düğümlenen acıyla hiç bir şey diyemeden ağır adımlarla çıktı.
İmam Şefik Efendi, cübbesi ile olduğu yere çöktü, sarığını çıkardı. Küçücük bir çocukken dedesi ile bu camiye geldiklerini, camide kılınan bayram namazlarını, avludaki bayramlaşmaları, cami hocasından gördüğü dersleri aklından geçirdi. Birisi bu tarihî camide son namazı kendisinin kıldıracağını söylese idi herhalde kötü bir rüya diye düşünürdü. Ama işte; önce söylenti şeklinde duydukları, sonra jandarma kumandanı ve cemaat liderleri tarafından da resmen bildirilen o gün gelmişti. Yüzyıllardır yaşadıkları, bütün atalarının gömülü olduğu bu toprakları yarın terk edeceklerdi. Bu tarihî camide son namazı kıldırmak da ona düşmüştü.
Çöktüğü yerden yavaşça kalktı. Kandilleri tek tek söndürdü. Son kalan kandilin titrek ışığında minbere çıktı. Bohçanın içinde sarılı Kur’an’ı öpüp başına koyduktan sonra koynuna soktu. Ağır adımlarla dışarı çıkarak halının altındaki kocaman anahtarla kapıyı her zamanki gibi iki kere kilitledi. Gecenin serinliğinde içinden, ”Allah yardımcımız olsun, camimiz de atalarımızın ruhlarına emanet olsun” diyerek gözlerinden süzülen yaşlarla, ağır adımlarla karanlığın içinde kayboldu.
Hikaye. Erol Uzsoy

/////////////////////////////////////////////////////////Görüntünün olası içeriği: açık hava

Yunanistan’ın Yanya şehrinde bulunan Veli Paşa Camii 1930 yılında Yunan devletinin aldığı bir karar ile bomba kullanılarak yıktırılmıştı. Fotoğrafta patlama anı görülüyor…
Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava

SOĞUKSU CAMİİ, SELANİK
/////////////////////////////////////////////////
https://youtu.be/pThuxkPZB8U





////////////////////////////////////////////


HEY ANADOLU ÇOCUKLARI
"Harp (Balkan) başladığında burada bulunan yanya kolordusu efradı Türklere düşman olup Epir bölgesinde yaşayan Rum ırkına mensup Rum ortadoks dininden zalim ve vahşi bir halktan müteşekkildi. Bu yüzden daha savaş başlamadan yani hiçbir gülle atışı bile yapılmadan bu kolordunun ortada hemen hemen hiçbir ferdi kalmadı. Zira Epirot ve Arnavut efradı bölükler halinde toptan firar etmişlerdi
Bunlar böyle kaçarken Sırp hududundan itibaren yürüye yürüye gitgide takattan düşerek ilerleyen bir iskelet gibi tanınmaz hale gelen ve hiçbir kapıdan bir dilim ekmek bile alamadan kendiliğinden biten yaban otlarla beslenerek Yanya'ya ulaşan Anadolu'nun asil evlatları ruhlarındaki asalet ve mertliğin pek tabi olan hisleriyle kahramanca ölmekten çekinmiyorlardı. Böylece Sırp hududundan Yan ya'ya gelmiş olan askerlerin üniformaları yırtık ve kirliydi. Çoğunun paltoları ve kunduraları bile yoktu. Yanya garnizonun takviye edecek olan bu askerler işte bu zavallı aç ve sefil kuvvetten düşmüş acınacak bir halde bulunan Anadolu çocuklarıydı. Her şeyden evvel bunları beslemek ve giydirmek lazımdı. Halbuki Yanya da erzak ve giyecek bakımından büyük bir darlık hüküm sürüyordu. Buna rağmen bu kundurasız yırtık üniformaları ile paltosuz askerler yarı aç yarı tok ölümden korkmayan inanılmayacak bir cesaretle dövüştüler. Bu sebeple Yanya gazi ve şehitlerinin hatıralarını daima Şeref ve hürmetle yad etmeliyiz zira Yanya ve civarının her karış toprağında mutlaka 5-10 Türk şehit askerinin mübarek kanı ile sulanmıştır ne yazık ki bu fedakar Türk askerinin kahramanlıklarını anlatan tek bir eser bile yoktur (Yanyadan Ankara'ya İsmail Hakkı Oktay 39 40)





Dün, 01:07 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
Aha burası, 100 yıl önce bizim olan diyarlar.
Rahmetli dedemin dolaştığı belkide balık tuttuğu yer.
Yanya gölü
ve Karşıda kale içi denilen yerde
Milletin kaderinin nişanesi ve tapu senedi hükmünde Mahzun minaresi camisiyle Osmanlı mahallesi görülüyor..
Fakat..
Derin devlet, unutsa..Unutuyor gibi yapsa da
Engin millet hafızasında yaşar, unutulmaz..
Zamanı, halin zuhrunu bekler..




facebook.com/latreuwtagiannenamou/posts/4705892789480135


https://www.facebook.com/latreuwtagiannenamou/posts/4704545229614891






















Beğen
Yorum Yap
Paylaş

0 Yorum


Yorum yaz...
Dün, 01:06 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
Beğen
Yorum Yap
Paylaş

0 Yorum


Yorum yaz...
Dün, 01:05 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
May be a black-and-white image of 1 person and indoor
"Kimse incinmedi, tek bir gözyaşı bile. Onlara ne yaptık?
Sokaklarda sürüklendiğimizi görmek için hiçbir komşu perdeyi çekmedi mi? Fakir insanlardık çoğunlukta ev hanımlarıyız kimseye zarar vermedik asırlardır Johannes'de yaşadık.
Kimse bizi sevmedi... "
"Çığlık atarak ve ateş ederek sokaklara atladılar, kapıları çalıp cam kırdılar... Bir bogodan çıkın ve bir saat içinde tamamen ödeşeceksiniz. Bir saat içinde ilk ne yapılır? Yedi erkek kardeş ve annem ve babam vardı. Gelinim sekiz aylık hamileydi, çılgıncaydı. "
Yiyeceksiz, susuz, donmuş vagonlarda ve ölüm trenleri ile on bir gün süren yolculuk, kar yoğun bir şekilde yağarken Birkenau yakınlarındaki rampada durakla Auschwitz'e ulaşıyor. Bu ailesini son kez gördüğü an.
"Nutkumuz tutuldu, ses yoktu, dil takıldı, ne diyeceğini bilemedin. Bizi sıraya dizdiler ve kolumuza dövme yaptırdılar. İşte numara: 77102. Almanca da öğrendim ve her davette bağırdım. Artık insan değildim, bir numaraydım. İsmim yoktu, anne tarafından doğmadım, ailem yoktu. Bitmişti. Saçımızı kestirmek için bizi oraya götürdüler.
Daha hızlı giden çok Selanik rehine vardı. Kuaförler dediler.
Lütfen saçımı kesen bir kıza dedim annem babam nereye gitti
Bu kadar hızlı öğrenmek mi istiyorsun? Bana söyledi.
Evet istiyorum lütfen ona cevap verdim ve o beni işaret ediyor
- Şu alevi görüyor musun?
- Görebiliyorum.
- Orada anneni ve aileni yakıyorlar. Bayıldım.
Beni önerdiler, kötü bir şekilde çekildi ve tavuk kümesi gibi bir blokta uyandım.
Ve sabah saat dörtte kalkıp davetiye yaptık ve yağmurda geri sayım yaptık.
Numaralar sesleniyordu. Yağmur yağıyordu, kar yağıyordu, sen "Appel"din, tüm bloklar.
Bizi işe koydular ne yaptık? Taşları kırdık, bir vagona yükledik. Vagon doluydu ve motoru çalıştırdık » .
Auschwitz serbest bırakılana kadar Esther hayatta kalmayı başaracak.
O ve kız kardeşi yedi kişilik bir aileden. Korkunç bir kabusta boğulan ebeveynleri olmayan iki iskelet genç kız, ayrılıp bıraktıkları serveti umarak yeni bir Golgotha'ya tırmanmaya davet edildi.
Johannena'ya varıyor, doğruca Gennadiou Caddesi 1'deki evlerine gidecek.
"İçeri aldığımda ilk adımda bir yabancı belirdi ve bana nereye gidiyorsun diye sordu. Evimde ona cevap verdim.
Bana diyor ki, kıpırdama, sana bir şey söyleyeceğim.
Sadece söylüyorum, işte böyle.
Annenin mutfakta fırını olup olmadığını biliyor musun?
Neşe, cevap verdim: tabiki ekmeği pişirdik, evimi bilmiyorum?
Hey madem almanlar yakmadı seni yakarım gelmeye cesaretin varsa dedi.
Bütün bunlar da neydi?
Yunan, beni yakmak için mi? Beni yakması için mi? Aman Tanrım... ".
Yaşamak zorunda kaldıkça Esther ebeveynlerinin mal varlığını aramaya başladı.
Babasının şarap dükkanının "iddiaya göre annemin krematoryumda yanan dükkanına gelen" Hristiyan bir akrabası tarafından özelleştirildiğini söylerken, depozitoları aramak için bankaya gittiğinde, onları benim aldığımı söylediler Ger erkekler ve bakıyor Dikiş dikmek ve geçinmek için iki şarkıcı makinesi için metropolün "ellerine" düştüğünü öğrendi.
"Büyükşehire gittim, o da beni belediyeye yönlendirdi. Orada bana makinelere ne olduğunu bilmediklerini ve onları bulmak için numaralarını vermeleri gerektiğini söylediler.
Rakamları nereden bilebilirim?
Kolumu sıvadım ve onlara Auschwitz'in numarasını gösterdim. Hatırladığım tek kişi o, onlara söyledim ve ayrıldım... "
*Esther Cohen 1924-2020
P. Ş. G. Savaşlar, zulümler, açlık geride bırakılan boğulma riski olan insanlar için bugün hala toplama kamplarımız var ve düşüncesizce az nüfuslu bir Avrupa'ya "sığamıyoruz" diye sefil koşullara hapsedilmiş insanlar için. tüm kıtalardan çalınanlar birikti. Tabiki fırın yok, sadece mayınlar, duvarlar, geri itmeler ve gemi batmalarımız var.
 
Aslına bak
 
Bu çeviriye puan ver
Zekeriya Çavuş
Beğen
Yorum Yap
Paylaş

0 Yorum


Yorum yaz...

Necati Çavdar bir anı paylaştı.

Dün, 00:59 
Herkese Açık ile paylaşılıyor
Herkese Açık
Aha burası, 100 yıl önce bizim olan diyarlar.
Rahmetli dedemin dolaştığı belkide balık tuttuğu yer.
Yanya gölü ve Karşıda kale içi denilen yerde
Milletin kaderinin nişanesi ve tapu senedi hükmünde Mahzun minaresi camisiyle Osmanlı mahallesi görülüyor..
Fakat..
Derin devlet, unutsa..Unutuyor gibi yapsa da
Engin millet hafızasında yaşar, unutulmaz..
Zamanı, halin zuhrunu bekler..
9 Yıl Önce
Από: Petros Zisis
Μοναδικής Ομορφιάς..
Çevirisine Bak
Fotoğraf açıklaması yok.
Beğen
///////////////


////////////////////////////////////////////
İsmail Hakkı Okday; son Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa'nın torunu.
Aynı zamanda Sultan Vahdettin'in damadı.
Kurtuluş savaşı yıllarında Mustafa Kemal'in çağrısına uyarak Kuvayi Milliye'ye katıldı Batı cephesi'nde savaşa katıldı.
Anadolu ile İstanbul'un arası açılınca hanımından boşanmak durumunda kaldı. Daha sonra Ecevit'in annesinin teyzesi Ferhunde hanımla evlendi.smail HakkYANYA YA GİDEN ASKERLER KARADENİZ'den Gönderilmişlerdi

Rahmetli dedem de Önce Trabjon da jandarma iken Yanya'ya sevk edildiklerini söyler idi

Yanya Yunanistan ile Arnavutluk arasında bir Osmanlı vilayetiyiydi.Tarihe büyük bir zafer olarak geçen Preveze de burada. Balkan savaşlarında kafaya ayrılmayı koyan Arnavut milliyetçileri bu cephede Arnavut komutanın emri altında savaşan Arnavutları geri çeker komutanların tüm yalvarış ve yakarışları onların cepheyi terkedişlerin i önleyemez Halbuki toprak kurtarılsa Arnavutluk'a kalacak. Peki savaşan kimler?
"Erler çok zayıflamıştı kuvvet kalmamıştı. Üniformalar yırtık ve çoğu kundurasızdı. Yorulmuş ve kuvvetten düşmüş bu biçare Anadolu çocukları istihbarata muhtaçtırlar. Onlara her şeyden önce sıcak bir çorba vermek lazım geliyordu. Bunu Yanyan'nın fedakar İslam halkı yaptı. Bu erlerin şereflerine büyük bir tören yapıldı. Sıgır ve koyunlar kesilerek pilavlı yemekler ve sıcak çorbalar ikram edildi. Türk, Kürt, Laz ve Çerkez karışımı olan bu erlerin hepsi de Doğu Anadolu'da gelme kimselerdi az bir miktarda Halepli ve Şamlı vardı. Yanya ahalisinin bu askerlerimize kahramanlık payesini vererek şereflerine ziyafet çekmesi çok yerinde bir hareketti. Zira az sonra Yanya'nın bünyesinde vaki olan şiddetli ve kanlı savaşlar da buna layık olduklarını göstermişlerdi. Gerçekten bu Anadolu askerleri iyi yalim ve terbiye görmüşlerdi. Hiçbir işe yaramayan parça parça yırtık kaputları, kirli ince kumaşlı üniformaları ve kundurasız, çorapsız çıplak ayaklana rağmen kahramanca dövüşmüş ve gerçekten de cengaver olduklarını ispat etmişlerdi (s.75)
HEY ANADOLU ÇOCUKLARI
"Harp (Balkan) başladığında burada bulunan yanya kolordusu efradı Türklere düşman olup Epir bölgesinde yaşayan Rum ırkına mensup Rum ortadoks dininden zalim ve vahşi bir halktan müteşekkildi. Bu yüzden daha savaş başlamadan yani hiçbir gülle atışı bile yapılmadan bu kolordunun ortada hemen hemen hiçbir ferdi kalmadı. Zira Epirot ve Arnavut efradı bölükler halinde toptan firar etmişlerdi
Bunlar böyle kaçarken Sırp hududundan itibaren yürüye yürüye gitgide takattan düşerek ilerleyen bir iskelet gibi tanınmaz hale gelen ve hiçbir kapıdan bir dilim ekmek bile alamadan kendiliğinden biten yaban otlarla beslenerek Yanya'ya ulaşan Anadolu'nun asil evlatları ruhlarındaki asalet ve mertliğin pek tabi olan hisleriyle kahramanca ölmekten çekinmiyorlardı. Böylece Sırp hududundan Yan ya'ya gelmiş olan askerlerin üniformaları yırtık ve kirliydi. Çoğunun paltoları ve kunduraları bile yoktu. Yanya garnizonun takviye edecek olan bu askerler işte bu zavallı aç ve sefil kuvvetten düşmüş acınacak bir halde bulunan Anadolu çocuklarıydı. Her şeyden evvel bunları beslemek ve giydirmek lazımdı. Halbuki Yanya da erzak ve giyecek bakımından büyük bir darlık hüküm sürüyordu. Buna rağmen bu kundurasız yırtık üniformaları ile paltosuz askerler yarı aç yarı tok ölümden korkmayan inanılmayacak bir cesaretle dövüştüler. Bu sebeple Yanya gazi ve şehitlerinin hatıralarını daima Şeref ve hürmetle yad etmeliyiz zira Yanya ve civarının her karış toprağında mutlaka 5-10 Türk şehit askerinin mübarek kanı ile sulanmıştır ne yazık ki bu fedakar Türk askerinin kahramanlıklarını anlatan tek bir eser bile yoktur (Yanyadan Ankara'ya İsmail Hakkı Oktay 39 40)



 


İki defa yaralanmış olan Ohanes efendi namındaki bir yedek subay düşmana saldırmak istemeyen ve yerlerinden bile kımıldamayan Arnavut redif askerlerine şöyle haykırdı:
" askerler bakın ben Ermeniyim ve çok uzaktan memleketinizi korumak için buraya geldim. Ben sizin memleketinizi müdafaa ediyorum. Siz ise korkak tavşanlar gibi kaçıyorsunuz. Haydi bakalım marş marş ileri, yaşasın Osmanlı devleti"
Askerlerimiz arasında bir kaç yüz kişi kadar da Ermeni bulunuyordu bunlar dikkate şayan bir cesaretle savaşıyorlardı. Nöbette bulunan Ermeni ırkına mensup bir asker önünden geçen bir subayı selamlarken yorgunluk ve açlıktan kuvvetsiz ve bitap bir haldeydi sallanarak tüfeğine dayandı ve titreyen bacakları ile güçlükle dik durmaya gayret etti muhakkak ki çok büyük bir zahmetle ayakta durabiliyordu. "subay neyin var ayakta duramıyor musun diye sorunca Ermeni asker artık kuvvetim kalmadı fakat zararı yok Yeter ki Osmanlı devleti ayakta dursun sag kalsın da ben düşeyim" cevabını verdi 4 yıldan beri askerlik yapan diğer bir Ermeni asker bana "4 sene daha asker olarak Osmanlı devleti'ne seve seve hizmet ederim yeterki devletimizin kılıcı daima keskin ve kesici muzaffer kalsın" dedi (İsmail Hakkı Oktay Yanyadan Ankaraya s92, 113)


///////////////